AKSA Tufanı’nın tetiklediği yeni süreç
Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı AKSA Tufanı operasyonunun, İsrail-Filistin savaşının ötesinde dünya ölçeğinde sonuçları olduğunu son 35 gündeki gelişmeler açıkça ortaya koydu. Öncelikle, sıcak savaş anında kaçınılmaz olan şey oldu, ak koyun kara koyun meydana çıktı. Savaş, dünyadaki nesnel cepheleşmenin çıplak şekilde belirmesini, bu da tereddütlü güçlerin bulundukları konumları yeniden değerlendirmelerini sağladı. Bu bakış açısıyla, Hamas’ın 7 Ekim operasyonunu, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesiyle başlayan Atlantik aleyhine süreçte önemli bir sıçrama noktası olarak nitelemek doğru olacaktır.
İSRAİL SALDIRGANLIĞININ ATLANTİK’E MALİYETİ
Neyi kastediyoruz? Birincisi, İsrail’in sadece Arap ve İslam dünyasında değil giderek tüm dünyada yalnızlaştığı bir tablo ortaya çıktı. Şu anda okların sadece İsrail Başbakanı Netanyahu’ya yönelmiş olması yanıltıcı olmasın. Netanyahu’nun, İsrail’in 1948’den itibaren uygulayageldiği Filistin’i yok etme ve Büyük İsrail hayali politikasını hiçbir örtüye gerek duymadan hayata geçiriyor olduğu malum. Bugün bu politika, Atlantik’in dünya hegemonyasını kaybetme sürecinin hızlanmasına neden oluyor. Çünkü İsrail ile birlikte ABD de, başaşağı gidiyor. Filistin’deki barbarlık, sadece Arap ve İslam dünyasında değil dünya genelinde hem devletler hem de halkların, İsrail ile birlikte olan ABD’ye duyduğu öfkenin dalga dalga büyümesine yol açıyor. Böylece “büyük şeytan” ABD’ye karşı mücadele iradesi güçleniyor. Aynı zamanda, Batı dünyasında da Atlantik’in hegemonyacı siyasetlerine karşı bazı kesimler sesini yükseltiyor. Dolayısıyla, Netanyahu üzerinden Atlantik’in şımarık çocuğu İsrail’in “yola getirilmesi” fikri, bugün artık Batı dünyasında da yaygınlaşıyor. ABD ve Avrupa’nın politika oluşturma kuruluşlarının raporlarında bu yöndeki görüşler döne döne işleniyor. Çok ilginç bir ayrıntı da bu raporların çoğunluğunun Yahudi kökenliler tarafından hazırlanmış olması.
BÖLGESEL İNİSİYATİFLERİN BAŞARISI İÇİN GEREKLİ STRATEJİ
ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’in son bölge ziyareti, Washington’un bölge ülkeleri nezdinde, herhangi bir sorunu çözme gücünün bulunmadığını açığa çıkardı. Blinken’in Türkiye dahil tüm ziyaretlerinde esas hedefin, somut bir yol haritası getirmekten çok, ABD’nin bölge ülkelerinde kaybettiği itibarı toparlama çabası olduğu görülüyor. Zira ortaya herhangi bir yol haritası konulmuş değil, çünkü ABD bunu yapabilecek kudrete sahip değil.
Bu durum, bölgesel inisiyatiflerin öne çıkmasına fırsat veriyor. 3 Kasım’da Türk Devletleri Teşkilatı Astana Zirvesi, 9 Kasım’da Taşkent Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Zirvesi, son olarak 11-12 Kasım’da Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın olağanüstü Zirveleri Filistin meselesi ile ilgili bölgesel inisiyatiflerin ağırlık koyduğunu göstermesi bakımından önem taşıyor. Ancak burada şunu vurgulamalıyız: Bu Zirvelerin İsrail saldırganlığını durdurmak için somut bir kazanım elde edebilmesi için sistematik bir yol haritası üzerinde fikir birliği oluşturması zorunludur. Daha önemlisi, bu inisiyatiflere Rusya ve Çin’in katılımının sağlanması gereklidir. Böylece Batı karşısında, Türk, Arap ya da İslam kimliğiyle sınırlı olmayan, bir “gelişen dünya ülkeleri iradesi” ortaya konmuş olacaktır. İsrail saldırganlığı durdurmak, ABD ve İsrail’i geriletmek için gerekli olan bu stratejidir.