Al birini, vur ötekine!
Çarşı yine karıştı: İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi, tutuklu bulunan Fethullahçı Zaman Gazetesi’nin Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ile Fethullah Gülen Cemaati’ne yakın olduğu söylenen 75 polis için tahliye kararı verdi; İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliği bu kararı engelledi.
Böyle olunca da Cemaat’le iktidar bir kez daha birbirine girdi.
CHP ile MHP ise tavırlarını açıkça Cemaat’ten yana koydu!
Konuya elbette Cumhurbaşkanı da müdahil oldu; isim vermeden İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi’ni suçladı ve “yetki gaspı” yapıldığını öne sürdü.
***
Büyüklerimizin öğüdü kulağımıza küpedir:
“Sen, sen ol; karı-koca kavgasına karışma...”
Çünkü onlar barışır, suçlu sen olursun...
Yok barışmazlar; ayıran sen olursun!
En doğrusu uzak durmaktır!
Cemaat-iktidar ilişkisi, bir tür “imam nikahlı aile” ilişkisi...
Resmi hiçbir yönü yok ama dibine kadar “evlilik!”
İlişkiye girilmiş, mallar, mülkler, paralar karışmış; çocuklar bile olmuş...
Şimdi; ayrılmaya kalkışıyorlar ama servet büyük, o yüzden ayrılmak zor!
***
Diyelim ki CHP ile MHP’nin yaptığını yaptık ve “üç beş oy gelir” diyerek bu kavgada Cemaat’i haklı bulduk...
İyi de bugüne kadar işledikleri suçlar ne olacak?
Cemaat dediğiniz şey, sütten çıkma ak kaşık mı?
Bu ülkenin aydınlarının, gerçek gazetecilerinin, yurtsever siyasetçilerinin, hukukçularının ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başına geçirdikleri çuvalları unutacak mıyız?
Örneğin; son tahliye kararını veren hakimin, “onur intiharı”na sürüklediği Ali Tatar’ı ne yapacağız?
***
Ya da tüm suçu, pisliklerin tamamını Cemaat’e yükleyerek iktidara hak verdik...
İyi de bugün iktidarın hoşuna gitmeyen kararları veren hakimleri, o mahkemelere kimlerin atadığını unutacak mıyız?
Muhalifleri tek tek içeri tıkan savcının altına verilen zırhlı makam aracının kime ait olduğunu, arşivlerden silebilecek miyiz ya da?
Bu takkelileri devletin tüm kritik kadrolarına...
Yani adliyeye, emniyete, dahiliyeye, hariciyeye, mülkiyeye, maarife ve hatta tıbbiyeye (Fethullah Gülen’in ifadeleri bunlar) ben mi yerleştirdim?
Sonradan kavga başlayınca, “Ne istediler de vermedik” diye ben mi çırpındım?
***
Kısacası dostlar; bu kavgada iki suçlu var:
AKP iktidarı ile Fethullah Gülen Terör Örgütü...
Kalıcı barışı, huzuru, adaleti sağlamanın yolu birini tercih etmekten değil; ikisinden de kurtulmaktan geçer.
Çünkü bugün yaşadığımız bütün kötülüklerin hamurunda; bu ikilinin parmak izi vardır!
(156+5)
On birinci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 7 ay 3 hafta sonra Huber’i boşalttı. Ama “Kendi evim” dediği Kanlıca’daki 20 milyon lira değerinde evi hangi parayla aldığını...
Ve...
Huber’de oturduğu süre boyunca kendisi ve ailesi için yapılan masraflar karşılığı kaç lira ödediğini açıklamadı.
Ödeme makbuzlarını göstermedi.
Buna rağmen demeç verip “Herkes benim bu gibi konularda ne kadar titiz olduğumu bilir” diyebiliyor...
Titiz falan değilsin Abdullah Bey, bal gibi duyarsızsın!
GÜNÜN SORUSU
Hanefi Avcı’nın yeni kitabı “Cemaatin İflası-Hoca’nın Ayağının Kaydığı Yer”in korsan baskıları yakalanmış... Hem de kitabın piyasaya çıkmasının üzerinden sadece iki gün geçtikten sonra... Ne ilginçtir ki bu korsan baskılarda, Cemaat’le ilgili iki önemli bölümün yer almadığı, yani sansürlendiği görülmüş... Sorum size:
Sizce bu korsan baskıları kim yaptı?
GEZİ’YE ‘AJAN’ GÖNDERMİŞLER!
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Habertürk Gazetesi’ne verdiği demeçte Gezi Direnişi’nde eylemcilerin arasına ekipler gönderdiklerini, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın da sabahlara kadar bu ekiplerin izlenimlerini dinlediğini söylemiş...
Erdoğan’ın Gezi Direnişi hakkındaki öfkesi bitmediğine göre, o “ekipler”in neler anlattığını çok merak ettim...
Baksanıza adamcağız iki yıldır korku ve panik içinde... :)
100 BİNLİK BEYEFENDİ!
Yalçın Akdoğan aynı söyleşide gazetecilerin işten atılmadığını, sadece yer değiştirdiklerini söylemiş...
“Beyefendi 100 bin lira maaşla bir yerden bir yere geçince olay oluyor. Bunun bizimle ilgisi yok. Tayyip Erdoğan çoğunun adını bilmiyordur bile” demiş...
Erdoğan’ın işten attırdığı bir gazeteci olarak Yalçın Bey’e çağrıda bulunuyorum:
100 bin lira maaşla iş değiştiren o “beyefendi”nin (muhalif gazeteci) kim olduğunu hemen açıklamak zorundasın...
Açıklamazsan... İşlerinden atılan ve iş bulan-bulamayan binlerce gazetecinin, yazarın günahı senin boynuna olsun!
GÜNÜN İSYANI
CHP’li Sezgin Tanrıkulu Ermenilerin ve PKK’nın yayın organı haline gelen Cumhuriyet’e konuşmuş, iktidar olmaları durumunda Apo’yla ve PKK’yla müzakereleri sürdürme sözü vermiş... İsyanım, bu konuyu buraya taşıdığım için bana “CHP’yi bölüyorsun” diye küfretmeye hazırlanan sözde CHP’lilere:
“Bölünmesin” diye uğraştığınız partinin yöneticileri ülkeyi bölüyor. Onlara neden hadlerini bildirmiyorsunuz?