‘ALFABE ÇORBASI’: HALKIN GÜCÜ NASIL BÖLÜNÜR?: LGBTİ’lileştiremediklerimizden misiniz?
O zamanlar sadece L ile G vardı. Tam tamına 38 yıl önceydi, demek ki! Kaliforniya’nın Berkeley şehrindeki üniversitede İngilizce öğrenmek ve işletme masteri yapmak için devlet bizi göndermişti.
Daha vardığımız ilk haftada, sadece bir köprü ile bağlanan karşıdaki San Francisco’yi gezmeye gitmiştik. O seneler, TRT televizyonlarında “San Francisco Sokakları” adlı dizi bütün ihtişamı ile devam etmekteydi… Dallas dizisinden sonra en popüler olan bu dizinin başrolündeki babacan Karl Malden ve yakışıklı yardımcısı Michael Douglas sebebiyle, hemen herkes televizyon başında olurdu o günlerin Türkiye’sinde. Elbette, hazır ta San Francisco’ya gitmiş iken, o çok inişli ve yokuşlu sokaklarını kendi gözlerimizle görmek isteyecektik ve gördük de, hem de 20 sene kadar, her gün üstelik!
‘GAY BAŞKENTİ’ SAN FRANCİSCO’DAN İLK İZLENİMLER
San Francisco’da hemen hemen nüfusun yarısı genç ve oldukça da yakışıklı, sportif görünümlü erkeklerle dolu oluyordu her defasında gittiğimizde. Meğerse, San Francisco dünyadaki “G” lerin, yani “gay”lerin başkenti sayılırmış. Tam o sıralarda yapılan Thanksgiving gece alayı yürüyüşünde, San Francisco’nun sokakları, aklınıza gelebilecek ya da gelemeyecek bir gariplikle süslenmiş, püslenmiş genç erkeklerle dolacaktı. Kimileri kadın gece kıyafetleri giymişti, kimiler yarıdan öte çıplak birbirlerini öpmekte ve rengarenk kalabalık halinde gecenin içine akmaktaydılar. Tam o sıralarda patlayan AIDS krizi, tam da bu şehirdeki binlerce “gay” erkeği ilk elden vuracaktı.
ALLAH, TANRI, GOD, HE, SHE, O
San Francisco’nun karşısındaki Berkeley’in KPFA radyo istasyonu, ABD’nin İnternet öncesi günlerinde bile, en popüler, en solcu ve hatta en devrimci radyosu olarak bilinirdi. KPFA radyosu, halktan toplanan bağışlarla yayınını sürdüren bir istasyon idi. Oradaki Dünya Müzikleri programında biz de Yunus Emre şiirlerini sunarken,“Allah” için Türkçedeki “O” yerine İngilizce “He” üçüncü şahsını kullanıyorduk. Çünkü İngilizce gramerinde üç şekilde “O” diyebilme imkânı vardı: He, She, It. Biz de kültürel alışkanlıkla ne zaman Allah kelimesi geçse, “He” diye çevirip radyoda okumaktaydık. Programdan hemen sonra telefondaki sesiyle bizi dövmeye çalışan bir kadın: “Biz KPFA’yı ilerici bildiğimiz için her ay bağış yapıp ayakta tutuyoruz. Bu erkek egemen söylemlerinizi dinlemek için değil! God bir erkek olamaz. O nedenle de sürekli “he” demenizi protesto ediyorum. Hem “He” hem de “She” demek zorundasınız. Yoksa ben radyoya olan aboneliğimi iptal edeceğim!” demez mi? O günden sonra, o radyodaki programlarda ne zaman “Allah” kelimesi geçse, hep “He or She”, yani hem erkek “O”, hem de kadın “O” diye sunum yapmak zorunda kaldık. Şimdilerde buna “non-binary” bile demekteler. Yani, özgeçmiş bilgisi verirken, erkeksen “E” veya kadınsan “K” derdik ya eskiden, şimdi o kısmı boş bırakacakmışız! Ve yine o çevreler, İngilizceye yepyeni bir kelime ekleyerek, “man-woman(erkek-kadın)” kelimelerini “man-womyn” yapmışlardı.
‘ALFABE ÇORBASI’ TÜRKİYE’NİN İTHAL MALLARINDAN BİRİ OLUNCA
Bu çok gülünç de olmayan öyküyü, neden anlattım burada? Çünkü, 40 sene önce şimdiki gibi gözümüze sokulan bir LBGTİ işi yoktu ve sadece LG, o da mahalli olarak vardı. Şimdilerde, Amerikalıların “alfabe çorbası” dedikleri ve gittikçe zenginleşen bir harfler cumhuriyeti haline getirildiler. Şöyle bir sıralayalım isterseniz: LBGTQİAÜCPHO… bir de TS, SA, başka bir A ve bir de artı işareti (+) eklerseniz listeniz tam olacaktır, 2022’nin Şubat ayında, Google tanrısına göre.
Mucizevi şekilde, böyle bir marjinal kesim, sadece Türkiye’de değil, bunun kaynağının oluştuğu ABD’de, Avrupa’nın her tarafında ve daha iki sene önce ziyaret ettiğimiz Güney Amerika şehirlerinin tümünde, “gökkuşağı” bayraklı LGBTİ grupları olarak oldukça aktif hale gelecekti. O zaman nasıl oluyor da, bu küçücük gruplar hemen her yerde müthiş bir varlık gösterebiliyorlar?
BÖLÜNME VE YÖNETİLMENİN VEBÂLİ
Bunu San Francisco ve Berkeley’de, L ve G’lerin ilk gelişmelerinin şahidi olan biri olarak şöyle yorumlamak isterim: Bir ülkenin genel nüfusunu ırklara, dinlere, inançlara, dış görünüşlere veya hayat hakkındaki farklı fikirlere göre bölerseniz, o nüfusu manipüle etmesi,yönetmesi ve o ülkeyi boyunduruk altına alması o denli kolay olur!
Onlar kendi bölünmüşlüklerinin sınırları içine hapsedilir ve ellerine bu sanki bir oyuncak gibi verilince, toplumun ve hatta dünyanın genel sorunları konusunda harcayacak ne enerjileri ne de niyetleri kalacaktır geriye. Türkiye de dahil, genel olarak “solcu” görünen bu LGBTİ çevreleri, siyasal anlamda gerçekten ülkelerinin ihtiyacı olan her konuda, gerçeklerin karşısına düşmekte ve toplumsal direnişin bölünmesinin yolunu açmaktadırlar.
Sonuç olarak, hiçkimse, başkalarının cinsel tercihlerinin ne olduğunu ve yatak odalarında ne yaptıklarını sorgulama hakkına sahip değildir. Zaten bunu yapan da yoktur büyük ölçüde. Fakat LGBTİ marjinalliğini, bunu memleketin en önemli sorunu haline getirip, demokratlığı, özgürlüğü ve insan haklarını bu dapdaracık konu içine hapsetmesinden dolayı, kabul etmek mümkün değildir. O nedenle de, Türkiye’nin, bu en önemli günlerini yaşadığı bir siyasi dönemeçte, vatanın savunması ve birliği konusunda bölünmeye ve halk güçlerinin parçalanmasına tahammülü de yoktur.