Alım gücü acilen reel olarak artırılmalı
TL’nin yılbaşından bu yana değer kaybı yüzde 40’ın üzerinde olup enflasyon nedeniyle alım gücünün azalması, 1980 yıllarından itibaren Türkiye’de oluşturulan tüketici toplumu oldukça zor duruma düşürdü. Kredi kartı borcunu ve banka kredilerini ödeyemeyenlerin sayısında rekor artışlar açıklanmaya başlandı. Bu tüketici yapısının yanında bir de sadece eve giren ücretle geçinmeye çalışanlar da bulunmaktadır. Sadece evin ihtiyaçlarını ve çocuklarının eğitimi için kredi çekenler de bu rekor artışın içine yer aldığı anlaşılmaktadır.
***
Yılbaşından eylül sonuna kadar ihtiyaç kredilerindeki toplam artışın, konut ve taşıt kredilerinin toplamından yaklaşık 6 kat daha fazla olduğu görülmektedir. Tüketicilerin önemli bir bölümünün aylık toplam tüketimini, aldığı aylık ücretin yanında tüketici kredisi ve kredi kartı ile birlikte sağladığı anlaşılmaktadır. Diğer bir deyişle, Türkiye’deki tüketicilerin önemli bir bölümünün aylık ücretinden daha fazla harcama yaptığı saptanmaktadır.
***
Resmi rakamlara göre bireysel kredi kullanan kişilerin sayısı son bir yılda 1 milyon kişi civarı artarak 35 milyon kişiye ulaşmıştır. Kişi başında düşen ortalama bireysel kredi miktarı da 28 bin TL’nin üzerindedir.
Bireysel kredi ve kredi kartı borcunu ödeyemeyen takipteki gerçek kişilerin sayısı 3.7 milyon yaklaşmış olduğu ve yukarıda belirtilen 35 milyon kişiden bu tarafa geçenlerin sayısının hızla artmakta olduğu görülmektedir.
***
Sorun ciddidir ve önemlidir. Bir yandan, tüketim toplumu olma yolunda önemli mesafeler kat etmiş büyük bir çoğunluğun enflasyon ve alım gücü sebebiyle kazancından daha fazla harcamaya başladığı ve kısır döngüye girdiği gerçeği vardır. Diğer yandan, artan enflasyon ve düşen alım gücü sebebiyle normal harcamalarını karşılayamaz duruma düşmüş önemli sayıda ama azınlıkta görünen bir başka toplum vardır. Her iki kesimin de ortak sorunu geçim sıkıntısıdır.
***
Sorunun çözümü, toplumun büyük çoğunluğunun sorunun çözümünden geçmektedir. Tüketim toplumunu dönüştürmek ve üreten bir topluma yönlendirmektir. Bu da kolay bir süreç değildir. 1980’den 2021’e 41 yıllık zaman ihtiyaç duyulmuştur, toplumu tüketim toplumuna evirmek için. Tersi de en az bir o kadar zaman alabilir.
***
Sorunun acil ve geçici çözümü 2018 yılından beri reel bazda yavaş yavaş eriyen alım gücünün son 1.5 yıldan beri ivmelenip azalırken enflasyon karşısında bir an önce reel bazda zafer kazanmasından geçmektedir. Yakın zamanlarda toplanacak asgari ücret tespit komisyonunun en az yüzde 40’ın üzerinde net artış sağlaması yukarıdaki rakamları, bir ölçüde geçici de olsa gevşetecektir.
Ancak, asgari ücretleri artırırken işveren üzerindeki yükleri de bir ölçüde azaltmakta yarar vardır. Aksi takdirde bu karışık ve riskli ekonomik ortamda, artan işçi maliyetleri sebebiyle bazı işverenler daha az maliyetli kayıt dışına geçebilir ya da personel azaltmaya gidebilir. Bu noktada konunun iki tarafını da dikkatli analiz edip hesaplamak gereklidir. Hem işçi hem de işvereni mutlu etme sonucu da bütçe açığı olarak 2022 yılının sonunda belirebilir, bu da dikkatler kaçmamalı…