Altın Portakal'da Düş Kırıklığı -(TAMAMI)
Adana Altın Koza’dan sonra Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde de Türk sineması ne yazık ki sınıfta kaldı. Nicelik açısından değil ama nitelik açısından belki de son 15 yılın en kötü Türk filmlerinin yarıştığı festivallerinden biri oldu. 13 filmden dokuzunun ilk filmlerini çeken yönetmenlerin oluşturduğu ulusal uzun metrajlı film yarışmasında birkaç filmin dışında kayda değer hiçbir filmin olmayışı, genç Türk sinemasının geleceğine ilişkin kimi karamsar duyguların oluşmasını da beraberinde getirdi.
Son yıllarda büyük bir atağa geçen Türk sinemasının bu son iki festivaldeki yeni filmleriyle sınıfta kalmasının elbette ki bir çok nedeni var. Sanırım festival sonrasında bir dizi tartışmalarla bu durumu irdelenecek ve beklenmedik düşüşün nedenleri aranacak.
Ama Antalya Altın Portakal Film Festivali’ndeki yarışma filmlerin istenilen düzeyin çok altında olmasının bir bilinen nedeni vardır ki, o da; Festival yönetiminin kendi kazdığı çukura kendi düşmesidir.
Bilindiği gibi Altın Portakal Film Festivali bu yılki yarışma şartnamesini değiştirip her hangi bir ulusal festivalde yarışmaya girmiş tüm filmlere kapısını kapatmıştı. Bu konu üzerine birkaç yazı yazmamıza rağmen, ne yazık ki ulusal festivallerimiz arasında haksız rekabete zemin hazırlayacak olan bu durum değişmemiş, aksine kimileri tarafından savunulmuştu. Sonuçta bundan en fazla zarar gören Altın Portakal oldu. Adana’nın hem ödül miktarını arttırması, hem de festival tarihini değiştirerek Antalya Altın Portakal’a çok yaklaşması bir çok yönetmenin bu festivali tercih ederek Antalya’nın yarışmalı bölümünün zayıf kalmasına neden oldu. Ama Adana bununla da yetinmeyerek Cannes’a dek gidip, Nuri Bilge Ceylan’ın Bir Zamanlar Anadolu’da filmini yarışma dışı gösterimini sağladığı gibi, bu yıl çevrilen kimi çizgi üstü filmleri de kendi festivaline çekmeyi başararak yarışmalı bölümünün nitelikli olmasını sağladı. Antalya ise kendi yaptığı şartnamenin kurbanı olarak Adana’da elenen filmleri ulusal yarışmaya almak zorunda kalarak son on beş yılın, birkaç film dışında, seyirlik ve nitelik açısından en zayıf yarışmasını yapmak zorunda kaldı. Sanırım en kısa zamanda bu yanlışından ve de tekelci zihniyetinden dönerek, eski gücüne kavuşabilir.
Tabii ki filmlerin oldukça zayıf olmasından tümüyle Altın Portakal sorumlu değil. Ne yazık ki bu yılki hasat böyle oldu. Bu, hiçbir zaman böyle devam edecek anlamına gelmez. Bu yılki filmlerin niteliklerinin bu denli düşük olmasında, her eline kamera alıp film çekme isteği ve özentisinin dışında, bir de Türk sinemasının ağır toplarından hiçbir yönetmenin bu yarışmalara katılmamış olması da etkiledi. Bu ağır toplardan bir kısmı, bu yıl film çekmezken, bir diğerleri ise filmlerini Adana ya da Antalya yerine, Cannes, Venedik, Berlin gibi uluslar arası festivallerde yarıştırmayı daha uygun buldu. Bu yılın ilgi odağı olan Nuri Bilge Ceylan ise tümüyle yarışmaların dışında kalarak filmini özel gösterim için Antalya yerine Adana’ya göndermeyi tercih etti. Bu tercihinde nelerin etkin olduğu ise şimdilik bilinmiyor.
Altın Portakal’da yarışan filmlere gelince bir çoğu için sinema adına söylenecek pek fazla bir şey yok. Sonuçların açıklanmasına birkaç gün olmasına rağmen Nar’ın açık farkla önde olduğunu söyleyebiliriz. Tabii son sözü her zaman olduğu gibi kadınlardan oluşan jüri söyleyecek.
Kısacası bu yıl filmlerden alamadığımız tadı, Antalya’nın konukseverliğinden, kusursuz bir şekilde görev yapan halkla ilişkilerden ve de Porto Bello’nun nefis mutfağından aldığımızı söyleyebiliriz.