'Amerika artık Avrupa’nın düşmanı'
Amerikan Foreign Affairs attı bu başlığı geçenlerde! Clinton, Powel, Petreaus, Brzezinski gibi neocon ve Biden’cı kampın thinktank-düşünce merkezi.
Bu başlıkta Neoconların son üç aydır Avrupa’yı Trump’a karşı kışkırtma taktiğinin abartmalı izi var tabii, ama gerçek yanı da var. Ne kadar var bakalım.
Son üç aydır ABD ve Avrupa arasında Ukrayna ve ekonomi odaklı çatışmalar zinciri yaşandı ardı ardına ve biteceğe de benzemiyor.
Özetle: Münih Konferansı’nda Trump’ın yardımcısı JD Vance AB karşıtı konuşma yaptı, Trump Zelenskiy’i diktatör ilan etti, bir yandan da Ukrayna’nın nadir metallerini istedi, hem Ukrayna hem de AB Putin’le barış görüşmeleri masasına alınmadı, Avrupa karıştı, liderleri Paris ve Londra’ya koşarak çareler aradı, Trump Putin’i övdü, Zelenskiy’i azarlayıp kovdu, Avrupa mallarına vergiyi yüzde 25 arttırı verdi, Almanya’nın BMW, Audi, Mercedes ve Volkswagen devleri krize girdiler, hisseleri yüzde 4-6,5 arası düştü, Avrupa borsası başaşağı gitmeye başladı, Trump Avrupa’dan NATO’ya katkısını milli gelirinin yüzde 5’ine çıkarmasını istedi, aksi takdirde NATO’dan çıkabileceklerini bile ima eden sözler sarfetti, AB medyası Putin’in bu gelişmelerden ne kadar keyif aldığını anlatan haber ve yorum fırtınasıyla sarsıldı, Avrupa’da silahlanma tartışması doruk yaptı!
“Trump Avrupa’ya ihanette ısrar ederse, Atlantikçi kimliğimi atarım, sadece Avrupalı yanıma kalır.” AB’nin ana medyasında ortalama gazeteci böyle düşünüyor şimdilerde. Başka örnekler son haftalardan:
“ABD terkederse, Avrupa korkunç komşusu Vladimir’e karşı savunmasız yalnız başına kalacak.”
“Avrupa, Trump’la birlikte, İkinci Dünya Savaşı sonrası hüküm süren verimli transatlantik evliliğinin boşanmayla sonuçlanmasından korkuyor, ABD’nin gözü şimdiden başka birinde!”
“Trump ticaret savaşını ekonomiyle sınırlandırdığı sürece sorun yok, ama Avrupa'nın karşı önlemlerine, örneğin Amerikan askerlerini Avrupa'dan çekerek yanıt verirse, o zaman başımız büyük belada demektir.”
“Avrupa, Amerikalılarla ittifakı ayakta tutmak için elinden geleni yapsın. Kalıcı bir kopuşa asla izin vermemeliyiz. Diplomatik gücümüz var, İngiltere ve Fransa'nın nükleer silahları var ve AB hâlâ dünyanın en büyük ticaret bloğu.”
“Amerika'nın tutumu Avrupa'yı düdüklü tencereye soktu. AB artık bir müttefik olarak değil, piyon olarak görülüyor, tıpkı Çin veya Rusya gibi…”
Financial Times: "Trump yönetiminin Avrupa'ya yönelik siyasi hırsları, şimdilik ABD'nin de bir düşman olduğu anlamına geliyor."

ATLANTİK PAKTI ÇATLIYOR!
Atlantik Paktı’nda yeni bir süreç başlamıştır: artan çelişkiler ve bölünmeler dönemi! İkinci Dünya Savaşı sonunda NATO ve Truman Doktrini’yle başlayan güçlü ittifak dönemi kapanmaktadır! Asya, Afrika, Latin Amerika ülkeleri ise birleşme dönemine girdi. Büyüyen BRICS, genişleyen Şanghay, Rusya-Çin ittifakı ve Orta Doğu’da İslam Dünya’sındaki yakınlaşmalar bu gelişmeye örnek oluşturuyor. Bu gelişme, Türkiye’ye de kendi bölgesinde ulusal çıkarlarına uygun yeni manevra olanakları sunuyor.
Trump’ın ABD’yi farklı rotaya sürmesiyle Washington’un yönettiği tek kutuplu dünya sona ermiş ve çok kutuplu dünya başlamıştır.
14-16 Şubat günlerinde gerçekleşen, tüm dünya liderlerinin katıldığı 61. Münih Güvenlik Konferansında bu gerçek dile getirildi. Münih Konferansı, dünya kamuoyunda son yıllarda zaten hakim olmaya başlayan bu tespiti onaylayarak konferansın bitişinde yer alan ‘Münih Güvenlik Raporu’nda dünyamızın artık çok kutuplu bir düzene geçtiğini açıkça ilan etti!
Trump olgusu, artık ancak dünyamızın içine girdiği bu yeni sürecin (çok kutupluluk ve Atlantik Paktı’nda bölünme süreci) gözlüğüyle bakıldığında doğru anlaşılabilir. Atlantik Paktı’nın artık eskimiş olan 75 yıllık gözlüğüyle bakılarak anlaşılamaz! Ülkemizde de medyada bir çok yorumcu ne yazık ki hala o eski gözlükten bakarak gerçekçi olmayan yorumlarda bulunmaktadır. Geçen kasım ayındaki yazımda da Trump’ın gelmesiyle ilk ve asıl çatışmanın ABD ile Avrupa arasında yaşanacağına dikkat çekmiştim.
Batı ana medyasında, özellikle de önemli ve yönlendirici resmi ABD ve AB think tank kuruluşlarınca son aylarda Atlantik Paktı’nın bölünme sürecine girişine ilişkin “Atlantik'in ölümü’” benzeri içerikli görüşler yağmur gibi yağıyor.
“ABD ve Avrupa, transatlantik ilişkileri kökten değiştirecek bir çarpışma rotasına girmiştir. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa NATO'dan Ukrayna'ya, iklimden ticarete, teknoloji düzenlemelerinden Çin'e kadar, muhtemelen tekrar tekrar ve sürekli olarak çarpışacak. Bu çarpışmaların etkisiyle transatlantik ittifakı yeniden şekillenecektir. Avrupa şimdilerde Amerikan ittifakı sonrası çağın başlangıcında yaşıyor…Geniş bir açıdan ele alınırsa Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’nın artık dünyaya karşı temelde farklı bakış açılarına sahip oldukları anlaşılıyor… Ne yazık ki, hem politik, hem de politik ve yapısal nedenlerden dolayı, siyasal açıdan güçlü bir anlaşmaya varmaları oldukça olanaksız görünüyor.” (Washington, 14 Şubat 2025, Uluslararası Stratejik Çalışmalar Merkezi)
Foreign Policy: “Son 75 yıldır hiçbir ülke bloğu Avrupa kadar göbek bağıyla Amerika Birleşik Devletleri'ne bağlı olmadı. Avrupa ayrıca, 75 yıllık NATO ittifakında yer alan ABD ordusunun askeri garantisine de güvendi. Ancak güvenebileceği dönem sona yaklaşıyor olabilir. Washington'un dikkati artık Pekin'e ve Hint-Pasifik'e kayıyor.”
İşte mesele tam da budur! Foreign Policy’nin de aynen doğru tespit ettiği gibi, çok kutuplu bu yeni dünya düzeninde, birkaç cephede birden aynı anda savaşabilme yeteneği zayıflamış olan ABD, bir adım geri çekilerek tüm gücünü Çin’e ve eski ekonomik gücünü yeniden toparlamaya odaklamak zorunda kalıyor!
Bir süre önce yeni Amerikan Savunma Bakanı Pete Hegseth Brüksel’deki konuşmasında bu gerçeğe apaçık parmak bastı: “Avrupa'nın güvenliğinin korunmasına Avrupalı müttefikler öncülük etmelidir. Amerika'nın önceliği kendi sınırlarıdır ve Çin'i caydırmaktır."

ABD ARTIK SADECE TEK BİR CEPHEDE SAVAŞABİLİR!
Münih Güvenlik Konferansı’nda yeni Amerikan başkan yardımcısı J. D. Vance da başka bir ifadeyle aynısını vurguladı:
“Biz NATO'nun gerçekten gelecek için inşa edildiğinden emin olmak istiyoruz ve bu kısmen Avrupa'nın daha fazla yük üstlenmesini sağlamaktan geçiyor, böylece ABD Doğu Asya'daki bazı zorluklarımıza odaklanabilir.”
Zaten son bir kaç yıldır Batı medyasında ABD’nin kaç cephede birden aynı anda savaşabileceği tartışması moda olmuştu. Yanıtı nihayet belli oldu: sadece tek cephede! Çin Denizi’nde.
İşte bu yüzden Trumpçı dış politika yeni dünya koşullarının, hastalanmakta olan ABD’sinin en gerçekçi semptomudur!
Aslında ayrışma arka planda ABD ve Avrupa egemen kesimlerinin iki kampa ayrılması şeklinde başladı: Trumpçı ABD ile Biden’ci Avrupa! Milliyetçi ve Trumpçı bir Atlantik paktı daha var, o ayrışmıyor henüz!
Maryland’da Muhafazakar Siyasal Eylem Konferansı adlı büyük konferans 20 Şubat günü, Avrupa’dan akan temsilcilerin de taktığı ‘MAGA’ şapkalarıyla doldu, ‘Amerika’yı yeniden büyük yap (MAGA)’, ‘Şimdi sıra Avrupa’da’, ‘Almanya Almanlarındır’, ‘Fransa Fransızlarındır’, ‘ Hollanda Hollandalılarındır’ sloganlarıyla inledi! Kimler yoktu ki? Elon Musk, İngiltere’den Brexitçi Nikel Farage, İtalya başbakanı Meloni, Macaristan lideri Orban, İngiliz eski başbakanı Liz Truss, Hollanda’dan Wilders, Fransa’dan Le Penn ve Almanya’dan AfD! Orada yeni bir Atlantik paktı vardı!
Vietnam savaşının başladığı 1960’lı yıllardan itibaren dünya üzerinde ABD yayılmacılığı yoğunlaşacaktı. Sonraları neocon (yeni muhafazakarlar) denilen asker, istihbarat veya bürokrat kökenli yeni yetmelerin ABD devlet mekanizmasına çöreklenmeleri de bu süreçle birlikte şekillenecekti. Bunlar hem Cumhuriyetçiler, hem Demokratlar içinde yer aldılar, Irak işgali sırasında her iki partide de işgali savundular (Bush ve Biden beraber onayladılar, ayri partilerde olmalarına rağmen, biri başkan diğeri senato başkanıydı!)
BİDEN’IN NEOCONLARI VE SİLAH TEKELLERİ
Neoconlar Obama, Clinton ve Biden döneminde Demokratların safında yoğunlaştılar ve neoliberal kesimle ittifaka girdiler. Pentagon, Savunma Bakanlığı, Dışişleri, CIA, USAID, FBI gibi kilit mevkileri kontrollerine aldılar.
Son seçimlerde neoconlar yine Biden’ın Demokratlar partisini destekledi: Kamala Harris ve Biden; Dick Cheney, William Webster, Bill Kristol, Alberto Gonzales ve John McCain gibi meşhur neocon isimlerce desteklendi. Ki bu isimler aynı zamanda Irak işgali, Suriye ve Libya müdahaleleri ile Ukrayna’ya silah sevki ve kışkırtmanın arkasındaki isimlerdi. Büyük Ortadoğu Projesi’nin mimarı da bu isimlerdi, Harris seçilseydi bu isimler BOP’u devam ettirmeye çalışacaklardı. Trump’ın seçilmesiye birlikte Büyük Ortadoğu Projesi, bu kesimin gelecekte olası provokasyonları etkili olmadığı sürece, en azından şimdilik rafa kaldırılmıştır.
Neoconların en dikkat çekici yanı savaş zenginleri olmaları, yani servet ve imtiyazlarını askeri müdahalelere borçlu olmalarıdır. Bunlar aynı zamanda ABD silah sanayisiyle ortak çalışırlar. Biden ve Harris ekibinin neocon-neoliberal ittifakına ve büyük Amerikan silah sanayisine sırtını dayadığı ABD medyasında yıllardır defalarca dile getirildi.
Biden döneminde dünyanın en büyük silah üreticisi 5 Amerikan firmasının cirosu tırmanarak 2023 yılında 632 milyar dolara ulaştı: Lookheed Martin, General Dynamics, 93 milyar dolarla Boeing, RTX ve Northrop Grumman! Geçen yıl bu rakamın 700 milyara yaklaşarak zirve yapması bekleniyordu!
Biden döneminde bu silah devlerinde yönetici görevleri yapmış ( 15-20 milyon yıllık gelirlerle) onlarca ismi savunma bakanlığı ve Pentagon’da en üst görevlere getirildi. Rand Corporation, Uluslararası Stratejik Çalışmalar Merkezi, Center for a New American Security (CNAS) ve daha onlarca Biden hükümetiyle paralel çalışan resmi veya yarı resmi kuruluş bu 5 silah tekeli tarafından fonlanıyordu! Lockheed Martin ve Raytheon silah devlerine çalışmış olan Pill LaPlante’yı Biden Savunma bakanlığında müsteşar yardımcısı yapmıştı. Biden tayfasının Temsilciler Meclisi başkanlığını ve Tayvan provokasyonunu yapan milletvekili Kaliforniyalı Nancy Pelosi, Marylandlı Steny Hoyer ve Güney Korolinalı Jim Clyburn adlı önemli milletvekillerinin de bu beş silah devinden para aldığı ortaya çıkacaktı.
Geçen yıl Amerikan medyasında uzun süre bu silah şirketlerinin milyonlarca dolar fonladığı senatör ve milletvekillerinin adları dolaştı. Ama silah devleri-Pentagon- Biden iktidarı şeklindeki her üç özelliği de kendi şahsında birleştiren isim ise Biden’ın Savunma Bakanı Lloyd Austin olacaktı!
Biden dönemi Savunma Bakanı Lloyd Austin, General Dynamics ve Raytheon silah devlerinin yöneticiliğini yapmış, Afganistan işgal ordusunun komutanlığını yapmış yüksek bir Pentagon görevlisi olarak Biden’ın partisindendi ve savunma bakanı yapılmıştı! Neocon-Savunma Bakanlığı-Pentogon-silah şirketleri koalisyonunun hepsini bir arada temsil eden bu isim Biden’cılığın en iyi canlı örneğiydi. Onun döneminde Ukrayna’ya verilen 200 milyarı aşkın para aslında Amerikan silah şirketlerinin cebine akacaktı. Afganistan’a yatırılan yüzmilyarlar gibi.
Trump’la çatışan Avrupa’nın Bidenci siyasal güçlerinin de AB ve ABD silah sanayisi ile dirsek teması biliniyor. Örneğin, onların Ukrayna politikası nedeniyle Almanya’nın dev silah tekeli Rheinmetall’in hisset senetleri üç yılda tam 14 katına çıkarak rekor kırdı! Düşünün ki üç yıl önce 1 milyon liralık Rheinmetall hisse senedi aldınız ve bu şimdi tam 14 milyon lira yapıyor! Olağanüstü! Avrupa Komisyonu başkanı Von der Leyen geçenlerde Brüksel’in 800 milyar avro silahlanmaya ayırmasını istedi! Hisse senetleri o takdirde yüz misline bile çıkabilir! Ukrayna konusunda ısrarın önemli bir nedeni!
ABD devlet bütçesinden akan yüz milyarlar bürokraside neocon zenginler yaratırken silah devlerini de trilyonlarla şişiriyor ama ABD sanayisinin diğer sektörlerini ve çalışanlarını zenginleştirmiyordu. İşte bu durum, bu Amerikan egemen zenginlerinin, yoksul kesimin oylarını da arkalarına alarak, Trumpçı modelin etrafında toplanmalarına bir önemli neden oldu!

TRUMP’IN SERMAYE ÇEVRESİ SİLAH TÜCCARLARI DEĞİL
Trumpçı milyarderlerin en başında; dijital – siber-yapay zeka sektörünün devleri (Elon Musk, Amazon’un sahibi Jeff Bozes, Chatgpt), Delta Airlines, Ford Motor araba tekeli, General Motors araba tekeli, Texas’lı Exxon Mobiel petrol tekeli, Çelik sanayisi, demiryolu devleri, New York kökenli Goldman Sachs yatırım ve finans tekeli, Fox medya tekeli, bazı telekomünikasyon tekelleri, Las Vegas merkezli eğlence ve kumarhane devleri, bazı otelcilik ve inşaat sektörü devleri, emlak ve gayrimenkul sektörü, bazı borsa yatırım şirketleri, Kripto para şirketleri ve Silicon Valley önde gelen şirketleri (sonradan Facebook sahibi Marc Zuckerberg’in de katılmasıyla genişleyen) bulunuyor.
Trumpçı kesim daha çok son 40-50 yılın görece yeni şirketlerinden, Texas’lı yerli petrol şirketleri ya da kaya petrolü şirketleri, demiryolu şirketleri, dijital sektör devleri ve aile şirketlerinden oluşuyor, silah şirketleri bunların arasında yer almıyor.
Bunların hemen hepsi milyarder hatta bazıları (Elon Musk) dünyanın en zenginleri olup trilyonerdir. Bu nedenle Harris’in seçim kampanyası ekibi Trump’ı ‘milyarderlerin çıkarını savunmakla’ suçlayacaktı: ‘milyarderler partisi’ dediler.
Halbuki gerçekte ise en tarihsel kökenli eski asıl süper milyarderler Biden’ın demokratının arkasındaydılar: trilyoner silah devleri, Rockefeller finans ve yatırım grupları, Rotschild finans sektörü, bazı uluslararası petrol şirketleri, Bill Gates, Microsoft Harris, New York’tan Bloomberg, meşhur eski dev Warren Buffett, George Soros, ABD medya devlerinin yüzde 70’i (The New York Times, CNN International, CBS ve tüm diğerleri), Disney Entertainment, Hollywood’un neredeyse tamamı….
Seçim kampanyası sırasında Harris’e milyarderlerin bağışı 1 milyar dolara ulaşırken, Trump ise sadece 392 milyon dolar toplayabilmişti ve bu bile hangi tarafın arkasında daha çok ve daha güçlü milyarder olduğunu ispata yeterdi. Meşhur Forbes dergisi 100 milyar doların üzerinde servete sahip 83 süper milyarderin Harris’i desteklediğini, Trump’i ise 52 milyarderin desteklemiş olduğunu yazdı.
Trump stratejisinde askeri müdahelelere karşı tavır; Bidenci neocon, neoliberal ve savaş sanayisinin aksine, Ukrayna ve diğer savaşlara devlet bütçesinden yapılan muazzam harcamalardan doğrudan kazanç sağlayamamaktan da kaynaklanıyor.
Amerikan Lohman Brothers’la başlayan 2008 küresel büyük krizinden, hem ABD’de hem Avrupa’da Bidenci sermaye grupları karlı çıktı, para o tarafa aktı, üretici sanayi kesimlerinin tersine o kesimlerin şişmesini sağladı. Kriz ayrıca yüzde 1’lik bu kesimin yüzde 70’ın üzerinde bir serveti kontrol altına almasına ve böylece zengin-fakir piramidinin sivrileşmesini ve diğer sermayedarlar açısından pastanın daralmasını da doğurdu. Amerika’yı yeniden büyüt şeklindeki Trumpçı sloganın arkasındaki bir neden de budur.
Buna ek olarak son 15 yıl içinde Çin’in devasa büyümesi ve dünya pazarlarında fırtına gibi esmesiyle, dengelerin değişmesiyle ABD pazarlarının daralması da etkili oldu. Böylece Trumpçı sermaye kesimi hem içten, hem dıştan kendini kuşatılmış hissetti!
Ayrıca silaha pek para harcamamış olan Avrupa, 27 ülkenin birleşmesi sayesinde dünyanın ikinci en zengin bölgesi haline gelerek, ABD’ye ihracattan yüzmilyarlar kazandı. Trumpçı sermayedarlar bunu da bir eşitsizlik olarak algılıyor, Avrupa’yı bu yüzden ekstra vergilendirirken silah giderlerini de kendilerinin finanse etmesini istiyorlar.

TRUMPÇI İLK HEDEF ZENGİNLEŞME, TERCİH ASKERİ MÜDAHALE DEĞİL
NATO zaten zamanında Sovyetler Birliği’ne, Doğu ve Batı Avrupa’da o sıralarda güçlenen Sosyalizme karşı ve Avrasya ile Orta Doğu’da bir yayılma aracı olarak kurulmuştu. Trumpçı kesim, Ukrayna sonrasında bugün varılan noktada, nükleer savaş olmadan Rusya’yı altetmenin olanaksız olduğunu ve kendilerinin şu sırada ihtiyacı olan şeyin savaş ve Avrasya’da yayılmak değil, zenginleşmek ve ABD’yi borçsuz hale getirmek olduğunu farketti.
Trump iktidarı, Amerikan devletinin 36 trilyon dolar borcuyla karşı karşıya. Bu borca her yıl, özellikle dış ticaret açığı nedeniyle, 2 trilyon dolar daha ekleniyr! Çin ise dış ticaret fazlası nedeniyle aksine, her yıl 1 trilyon dolar daha büyüyor! Böyle giderse birkaç yıl sonra ABD Çin’le başa cıkamaz bir hale sürükleneceğinden korkuyor. Avrupa’nın da daha fazla zenginleşmesini – görece daha az olsa da- tehdid olarak algılıyor. Iş böyleyken, Trump’ın arkasında yer alan sermayedar kesimi, zaten kazanamayacağı bir Ukrayna savaşına yüz milyar daha harcayarak Biden’cıların arkasındaki savaş devlerini ve neoconları daha da zengin etmek niyetinde kesinlikle değil! Ve bu konuda çok kararlılar.
Şu an Bidenci-neokoncularlaTrumpçılar arasındaki kutuplaşma beklenmedik hızla derinleşiyor!
Ukrayna savaşını bitirmek, Rusya’ya yaptırımları kaldırmak ve Rusya’yla barış yapmak bu yüzden, Trumpçılar için öyle gelişigüzel, her an vazgeçiliverecek ya da Putin ‘hayranlığından’ kaynaklanan uydurma şeyler değil, aksine son derece bilinçlice planlanmış, tutarlı ve stratejik bir dış politikadır. Trumpçı dış strateji şudur: üç cephede değil tek cephede çarpış, sadece çok tehlikli bir hızla güçlenen Çin’i hedefle, savaşlara paranı harcama çünkü şu anda sırası değil, mümkün olduğunca ABD’yi zenginleştirerek eski gücüne kavuştur, ticaret savaşını göze al, Avrupa’yı zaten bol olan o parasını kendi savunmasına harcamaya zorla ki birgün senin de işine yarar belki bu ve paranı Avrupa’da çarçur etme. Ortadoğu ve Avrasya’da da askeri müdahaleden kaçın, Büyük Ortadoğu Projesi zaten artık becerebileceğin bir proje olmadığı gibi zaten senin de değil, onu şimdilik rafa kaldır, petrol çıkarların ve bölgedeki varlığın açısından İsrail’le uzlaş ama fazla ileri giderse frenle, ‘İbrahim anlaşmaları’ benzeri bir Arap-İsrail barışı, yani orada bir ‘Pax-Amerikana’ sağlayıp, tüm gemilerini Çin Denizi’ne yığarak, baskı yaparak Çin’den ekonomik büyük yarar sağla.

TRUMP, RUSYA’YLA ÇİN’İN ARASINI AÇABİLİR Mİ?
Yukarıdaki bu amaçlara ulaşabilmek için Rusya’ya taviz ve Rusya ile anlaşma Trumpçı stratejide önemli bir yer tutuyor. Onlarca yıldır Rusya’ya odaklaşan ve Çin’i, 70’li yıllardaki Nixon-Kissenger benzeri politikalarla ABD’nin yanına çekmeyi içeren Brezezinski Stratejisinin aksine Çin’i baş düşman alan ve Rusya’yı kendi yanına çekmeyi ya da en azından tarafsızlaştırmayı içeren bilinçli bir Trump stratejisi görmekteyiz!
Trump’ın bu stratejisinin farkında olan Çin hükümeti, geçenlerde kendi medyasından şu görüşleri yansıttı:
“Birçok Batılı analiz, Çin'in Ukrayna kriziyle ilgili son ABD-Rusya yaklaşımından rahatsızlık duyabileceğini bile tahmin etti. Ancak bu tür bakış açıları, Çin-Rusya ilişkilerini hafife alıyor ve Çin ile Rusya arasındaki büyük ülke ilişkilerinin yeni özünü kavramadan, modası geçmiş Soğuk Savaş zihniyetiyle bakıyor.
"Çin-Rusya işbirliği açık, yapıcı ve karşılıklı yarara dayalıdır; hiçbir ülkeyi hedef almaz veya dışlamaz. Örneğin, Çin'in ortaklaşa inşa ettiği Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) ile Avrasya Ekonomik Birliği (AEB) arasındaki sinerji sayesinde, her iki ülke de yalnızca bölgesel ekonomik entegrasyonu desteklemekle kalmadı, aynı zamanda işbirliğine katılan ülkeler için somut kalkınma fırsatları da yarattı.”
Çin’in bu yanıtta Kuşak ve Yol girişiminden söz etmesi, Trump’ın stratejistlerinin, Kuşak ve Yol projesiyle Asya’da büyüyüp yayılan bir Çin’in gelecekte Rusya tarafından tehdid olarak algılanabileceğini iddia etmelerine karşı verilmiş bir örnek olarak değerlendiriliyor.
Bir baş yanıtta Çin liderliği, geçenlerde aynı konuya ilgili olarak Putin’in 25 Şubat günü ettiği telefonu ön plana çıkartarak yer verdi:
“Telefonda başkan Putin, Çin ile ilişkileri geliştirmenin Rusya'nın uzun vadeli stratejik bir tercihi olduğunu söyledi; ittifakımız geçici olaylardan etkilenmez ve dış etkenlerin müdahalesine maruz kalmaz, diye konuştu.”
Trumpçı stratejinin arkasında, şu anda Trump’a danışmanlık yapan önemli ve deneyimli stratejistler bulunuyor ve burada yukarıda aktardığım görüşleri savunuyorlar: Elbridge Colby, Fred Fleitz, Ric Grenell, Robert Lighthizer, John McEntee, Christopher Miller, Stephen Miller, Robert O’Brien.
Geçenlerde genişletilmiş Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde, Ukrayna barışıyla ilgili olarak Trump’ın verdirttiği önergeyi, Rusya ve Çin başta olmak üzere, kurulun Avrupalı olmayan diğer tüm ülkeleri onayladı! Yani dünya bir yana, Avrupa bir yana, gibi oldu. Karşı karşıya geldiler.
Avrupa ABD’siz devam edebileceğini değil, Trump iktidara gelmiş olsa bile iki başlı durumdaki Washington’da, Pentagon’un önümüzdeki dönem gizli-açık her yolu deneyerek Trump stratejisini önleyebileceğini sanacak kadar mı inançlı?