Amerika-Rusya savaşı
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Rusya’nın Ria Novosti Ajansı’na bir demeç verdi.
Rus muhabirin Şubat ayında Deyrizor’daki çatışmada neler olduğu sorusunu yanıtlayan Jeffrey, oradaki YPG ve Amerikan ortak üssüne saldırıya ilişkin önemli bir açıklama yaptı.
Reuters, şubat ayında Rus özel güvenlik şirketleri ya da yapılarına mensup paralı askerlerden 300 kişinin orada düzenlenen hava saldırısında hayatını kaybettiğini ya da yaralandığını öne sürmüştü.
Conflict Intelligence Team (CIT) adlı bağımsız ve kâr amaçlı olmayan Rus araştırma sitesi, bombardımanda ölenlerden 8 Rus'un kimlik bilgilerine ulaşıldığını ifade etmiş, bazı Rus gazeteleri ise ölen Rusların sayısını 13 olarak vermişti.
Amerikan ordusuna ait “Stars and Stripes” dergisinde de yer alan söyleşide Jeffrey, Suriye yanlısı grupların saldırısı olarak nitelediği bu olayda, üste bulunan 40 Amerikan askerinden hiç birisinin yara almadığını söyledi.
Ancak çok önemli bir bilgi de verdi.
Gerçeğin aksine, Suriye’de yasal olarak bulunduklarını savunan Jeffrey, Suriye’de Amerikan ve Rus askerleri arasında defalarca çatışma yaşandığını açıkladı.
Kayıplara ilişkin bilgi vermeyen Amerikalı diplomat, “Suriye’deki misyonumuzu sürdürüyoruz ve kendimizi savunmaya devam edeceğiz” dedi.
ABD’nin Rusya ile gerilimi yükseltmesinde birden fazla sebep var.
Suriye, Ukrayna, Libya, Karadeniz, Kuzey Denizi, Arktik bunlardan bir kaçı.
Ancak nesnel olarak Suriye’de doğrudan cephe cepheye bir durum var.
Rus istihbarat uçağını düşüren İsrail ile Rusya arasında bile bu kadar cepheleşme durumu yok.
Hatta Andrey Korybko gibi bazı diplomatik gözlemcilerin işaret ettiği gibi Rusya ile İsrail arasında bir İran pazarlığı da sürüyor.
ABD de dolaylı olarak bu pazarlığın içinde tabi.
Mesele İran’ın Suriye’den çıkarılması.
Rusya, yani Putin, bu konuyu bir pazarlık unsuru olarak kullanıyor.
İsrail Başbakanı Netanyahu ile görüşmeleri sürdürüyor.
Şartı ise Rusya ve İran’a uygulanan ambargoların kaldırılması.
“Astana Açmazı” olarak adlandırılan düşman kardeşler Suriye ve Türkiye ise ilginç bir biçimde İran’a yakın bir konumda buluşuyor.
Aslında ^Rusya’nın da İran’ı Suriye’den çıkartacak bir niyeti ve gücü de yok ama en azından diplomasiyi kullanmaya çalışıyor.
Muhtemelen James Jeffrey’nin Rus Ria Novosti’ye bu demeci vermesinin arka planında da bu pazarlıklar ya da kibarca diplomatik müzakereler yatıyor.
Ancak yine de bu gelişmeler yanıltıcı olmasın, Rusya ve ABD arasındaki gerilim tüm sıcaklığı ile devam ediyor.
ABD Başkanı Trump’ın Rusya ile nükleer anlaşmadan çekilmesi dünyayı çok daha güvensiz hale getirdi.
Putin, yeni süpersonik füzelerin hızla hazır hale getirilmesi için talimatını yeniledi.
AZAK DENİZİNDEKİ GERGİNLİK
Buna Rusya ile Ukrayna arasında Azak denizinde yaşanan son olayı eklersek, dünya hiç olmadığı kadar güvensiz bir yer oldu.
Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB), Azak Denizi’nde Ukrayna savaş gemilerini durdurmak için silah kullanıldığını doğruladı.
FSB'den yapılan açıklamada, Ukrayna savaş gemilerinin Rus sınırını tekrar ihlal etme girişiminde bulunduğu belirtilerek, bu duruma Rus Karadeniz Filosu ve Federal Güvenlik Servisi’ne ait gemilerin müdahalede bulunduğu ifade edildi. Ukrayna’nın başkenti Kiev’de Rusya Büyükelçiliği önüne gemi maketleri konularak protesto gösterileri düzenlendi. Ukrayna ordusu Donbass’taki Rus yanlılarına top atışı yaptı.
Ukrayna ordusu ve güvenlik birimleri alarm durumuna geçti.
Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Grigory Karasin, olayın çok önceden kurgulanan bir provokasyon olduğunu belirtti.
Mesele Kerç boğazının açık ya da kapalı olması değil, 3 silahlı Ukrayna savaş gemisinin Rus karasularını ihlal etmesiydi.
Suriye’den sonra Ukrayna üzerinden Rusya tahrik ediliyor.
Gerçi Halep’te El Nusra’nın kimyasal silah kullandığı göz önüne alınırsa hiçbir şey şaşırtıcı olmaz.
Bu arada El Kaide bağlantılı El Nusra demişken yeni bir rapor yayımlandı onu da belirtmeden geçmeyelim.
Washington merkezli CSIS (Uluslararası Stratejik Çalışmalar Merkezi) isimli think tank raporuna göre, 11 Eylül 2001’deki saldırılar sonrası 70 ülkede toplam 230 bin dinci terörist bulunuyor bugün. 2001’de bu rakam 60 bin imiş.
“Teröre karşı Savaş” edebiyatının arka planında ABD’nin vekalet savaşı yatıyor.
Netanyahu’nun İsrail’de hastanede ziyaret ettiği yaralı IŞİD teröristleri bunun en büyük kanıtı.
Yahut da Afganistan’da 1980’de çekilen Brzezinski ve Usame Bin Ladin fotoğrafı en somut delil sayılabilir.
ABD, sadece dinci terörü değil, etnik ve ayrılıkçı terörü de çok seviyor.
Mesela Suriye’de 30 bin YPG yani PKK teröristini eğitme kararı aldı daha yeni.
Sözümona bunları İran ve IŞİD’e karşı eğitecekmiş, yerseniz.
Bunların iki hedefi var biri Türkiye, diğeri Suriye.
ABD, James Jeffrey’nin iddiasının aksine dünyadaki en hukuksuz ve terörist ülke konumunda.
Rusya’ya karşı, Suriye ve Ukrayna’da saldırganlık içinde.
İran’a neredeyse savaş açacak.
Türkiye’ye Suriye, Irak ve Doğu Akdeniz’den, PKK, İsrail, Rum Kesimi ve Yunanistan ile saldırı halinde.
Çin’e hakeza, Pakistan’da son Başkonsolosluk intihar saldırısıyla yine terör tehdidi yaptı.
Belucistan Özgürlük Örgütü denen teröristler, Hindistan’daki CIA kliğinden besleniyor.
ABD’NİN HEDEFİ: ASTANA - KUŞAK VE YOL – AVRASYA
ABD’nin son derece kızdığı ve hedef aldığı gelişmeler oluyor dünyada.
Bunların en başında Çin’in ekonomik, Rusya’nın stratejik rakip olması, İran ve Türkiye’nin Ortadoğu’da bir kukla Kürdistan’a izin vermeyerek “oyunbozanlık yapması”, Avrupa’nın ise Atlantik’ten Avrasya’ya kayması geliyor.
Rusya ve İran’ın Suriye’deki aktif varlığı, Türkiye’nin de katıldığı Astana Süreci, Kuşak ve Yol Girişimi, Avrupa Ordusu fikri, Türk Akımı-Kuzey Akımı, ABD’nin gerek Monroe Doktrini, gerekse Rockefeller doktrinine çok ters gelen şeyler.
Monroe Doktrini, Batı yarımküreyi, Rockefeller Doktrini tüm dünyayı istiyor.
Ama öyle bir dünya yok.
Trump, Paris küresel iklim anlaşması, Rusya ile nükleer silah anlaşması, İran 5+1 nükleer anlaşması, Viyana Diplomatik İlişkiler Sözleşmesi Uyuşmazlık Çözümü Ek Protokolü’nden çekildi.
ABD, Dünya Ticaret Örgütü, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve hatta Birleşmiş Milletler’e bile posta koymaktan çekinmeyen bir ülke.
Ha bu arada Rockefeller Doktrini neymiş diye merak edenlere kısa bir parantez açayım.
Kendi anılarında (Memoirs - 405. Sayfa) David Rockefeller aynen şöyle diyor: Bazıları bizim ailecek, ABD çıkarlarına karşı çalışan gizli bir kabalcı (Kabalcılık: Yahudi gizemciliği. HV) örgütün parçası olduğumuza inanıyor. Bunlar beni ve ailemi, ‘enternasyonalist komplocular’ olarak tanımlayıp dünya üzerinde başka odaklarla birlikte “Tek Dünya” olarak küresel birleşik bir siyasi ve ekonomik yapı oluşturma peşinde olarak görüyor. Eğer suçlama buysa, evet suçluyum ve bundan da gurur duyuyorum.”
Aslında Rockefeller ve hempalarını ABD çıkarlarına karşı çalışmakla suçlayan Amerikalılar, aşırı sağcı ve dinciler olarak Trump seçmenleri diye tanımlanabilir.
Ancak, Rockefeller veya dünya dolar imparatorluğu olarak adlandırılabilecek Wall Street, tüm gücünü yine ABD’nin kurulu düzeninden alıyor.
O yüzden küresel finans krizleri, ticaret savaşları, nükleer ve dinci /ayrılıkçı maşa terör tehditleri, Steve Bannon benzeri faşistlerin Ukrayna ve Avrupa’da çevirdikleri ince dolaplar (Sarı Yelekliler Bannonist Le Pen tarafından destekleniyor), Çin’e karşı Hindistan’ı, Uygur ve Tibet’i sürme taktikleri, sayın sayabildiğiniz kadar, hepsi neticede Trump, Obama, Bush ve Wall Street’in ortak harekatıdır.
İyi polis yoktur, hepsi kötü polistir.
En önemlisi ve en çok mesafe alabilecekleri konu ise müttefikleri birbirine düşürmek, onları birbirinden ayırmak.
Rusya, Çin, İran, Türkiye ve Suriye’yi birbirlerine ne kadar düşman edebilirlerse o kadar taktiksel avantaj kazanırlar.
Ama dünyada artık o ortam pek yok.
Ve ABD düzeni artık çöküyor.
Ancak çökerken yarattığı anafor, Suriye veya Ukrayna’da her an kopacak bir savaşa, çok tehlikeli bir döneme işaret ediyor.
Dünya 2018’den çok 1918’e benziyor, hatta 1914’e daha da çok benziyor.