22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Amerikan Barışı’nın olanaksızlığı

Semih Koray

Semih Koray

Gazete Yazarı

A+ A-

Bugün “barış ve huzur” arayışında dikkate alınması gereken en önemli olgu, “Pax Americana”nın (“Amerikan Barışı”nın) artık olanaksız hale gelmiş olmasıdır. ABD, “yapım” gücünü yitirmiş, salt bir “yıkım gücü”ne dönüşmüştür. Başında Amerika’nın bulunduğu Atlantik Sistemi, Afganistan, Irak ve Libya’yı yakmış, yıkmış, kana boğmuş, ama bu ülkelerden hiçbirinde kendisine bağımlı sürdürülebilir bir toplumsal düzen oluşturmayı başaramamıştır. Suriye, hem ABD’nin getirdiği yıkıma, hem de bu yıkıma karşı koymanın yegâne yolunun bölge ülkeleriyle işbirliği halinde vatan savunması olduğuna tanıklık etmektedir.

Amerika’nın Batı Asya ve Kuzey Afrika’da “tutunmaya” devam etmesi, bütünüyle toplumsal kargaşa ve iç çatışmaların tırmandırılmasında elde edeceği “başarı”ya bağlı hale gelmiştir. Sahadaki en “güvenilir” müttefikinin PKK-PYD terör örgütüne indirgenmiş olması, bu durumun en çıplak kanıtıdır. Onun için barış ve huzurun sağlanmasının önkoşulu, bölgemizdeki Amerikan varlık ve etkisine son verilmesidir. Bunun tersi de doğrudur. Barış ve huzurun sağlanmasına yönelik atılan her adım ve kazanılan her mevzi, ABD’nin bölgede tutunmasını zora sokmaktadır.

ATLANTİK SİSTEMİNE YARANMANIN ÇIKMAZI

Bugün Türkiye’nin “Atlantik sistemine yaranarak” kısmi ve geçici de olsa elde edebileceği herhangi bir getiri kalmamıştır. Çünkü artık böyle bir ilişkinin nesnel zemini mevcut değildir. Atlantik sistemine yaranmaya yönelik her girişim, ülkemizin değil, Amerika’nın soluklanmasına hizmet etmektedir. Bu tür girişimler, ABD’nin yol açmış olduğu “Ortadoğu Bataklığı”nın korunmasına ve ülkemizi de içine alacak biçimde genişletilmesine katkıda bulunmaktadır. Barış ve huzurun değil, kargaşa, çatışma ve yıkımın değirmenine su taşımaktadır. PKK terör örgütü, yıkımın koçbaşı; FETÖ de, ABD ve NATO’nun ülkemizdeki beşinci koludur. “Atlantik sistemine yaranma” siyaseti, ister istemez HDP-PKK ve FETÖ’ye yanaşmayı da beraberinde getirir. Çünkü Amerika açısından vazgeçilmez olan bu araçlara karşı çıkarak, ona yaranmak mümkün değildir. Ülkemizin Atlantik ülkelerine yönelik programı, “ilişkilerin normalleştirilmesi” olmalıdır.

AVRASYA’NIN ORTAK ŞİARI

“Yurtta Barış, Dünyada Barış”, bugün Batı Asya ve Avrasya’nın ortak şiarı haline gelmiştir. Barışın gücünü sağlayan da, Batı Asya ülkelerinin işbirliği ve Avrasya dayanışmasıdır. Türkiye’nin yaptığı askeri harekâtlarla Suriye’nin kuzeyinde tasarlanan “Amerika-İsrail Koridoru”nu engellemiş olması, barışın sağlanması yolunda kazanılmış önemli bir mevzidir.

Bugün Doğu Akdeniz, ülkemize yöneltilen tehditlerin yeni bir odak noktası haline gelmiştir. Bu tehdidin üstesinden gelmek için ülkemizin merkezinde Türkiye-Rusya stratejik ittifakının yer aldığı ittifak birikiminden yararlanması kaçınılmazdır. Bu birikimin Suriye, Lübnan ve Mısır’ı da kapsayacak biçimde pekiştirilmesine yönelik adımların atılması büyük önem taşımaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Rusya ve diğer bölge ülkeleri tarafından tanınmasına yönelik faaliyetlerin adım adım yoğunlaştırılması, güçler dengesinde bir dönüm noktası yaratmaya adaydır.

KABAHATİ KENDİNDE ARAMAK

“Geri kalmışlığın kabahatini kendinde aramak”, 1990’ların neoliberal taarruzunun en yaygın söylemleri arasında yer almaktaydı. Bu söylem, bugün de değişik kılıklar altında yeniden piyasaya sürülmektedir. “Kendi kabahatlerine karşı nesnel ve cesur olmak ve bunları gidermeye çalışmak”, kuşkusuz yalnızca erdemli değil, aynı zamanda gelişme ve ilerleme sağlamak için de son derece yerinde bir tutumdur. Ama Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük ve en sistemli kabahati, Atlantik sistemine karşı teslimiyetçi bir tutum içine girmesi olmuştur. Atatürk Devrimi’nin aşındırılmasının kaynağında yatan temel etken budur. Bugün Atlantik sisteminin derinleşmekte olan çıkmazı, ülkemizin yeniden Atatürk Devrimi yoluna girmesi için son derece uygun bir zemin yaratmaktadır.