26 Kasım 2024 Salı
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Amerikan planları geri tepmektedir

Semih Koray

Semih Koray

Gazete Yazarı

A+ A-

“Küreselleşme”, bütün dünyayı kendi egemenliği altındaki tek bir pazara dönüştürmek amacıyla Amerikan emperyalizmi tarafından tasarımlanmış ve uygulamaya konmuş bir süreçti. ABD, bu süreçte 1980 ve 1990’larda önemli kazanımlar elde etti. Hedef, 21. yüzyılı “Amerikan Yüzyılı” yapmaktı. Ama ABD’nin her türlü aracı kullanarak Ezilen Dünya’nın milli devletlerini yıkma ve milletlerini dağıtma çabası, Avrasya’nın “millet”i ve “milli devlet”i devrimin temel gücü olarak yeniden keşfetmesine yol açtı.

GÜÇ DENGESİNDEKİ DEĞİŞİM
Avrasya ülkeleri, başta Çin olmak üzere, küreselleşmenin yarattığı olanaklardan kendi milli devletlerini güçlendirme yolunda yararlanmayı başardı. Öyle ki, ABD ve Batı’nın küresel iktisadi bunalımdan çıkış arayışı içinde tüketimi genişletme çabaları, kendilerinden çok, gelişmekte olan Avrasya ülkelerine yarar hale geldi. Bunalım sürecine ilişkin öngörülerin odak noktasında Batı’dan çok Çin ve diğer Avrasya ülkelerinin hamleleri yer almaya başladı. Avrasya, emperyalist sisteme seçenek arayanların gözlerini diktiği “yeni uygarlığın” temsilcisi olarak görülmeye başlandı.
Bu süreç, yalnızca gelişmenin merkezindeki Avrasya ülkelerinin değil, dünyadaki bütün siyasal güçlerin konuşlanmasını etkiledi. Obama Doktrini, Amerika aleyhine gerçekleşen bu yeniden konuşlanmayı frenleyip tersine çevirme amacını gütmekteydi. Obama Doktrini’nin iflasından, ABD’nin kendisi açısından daha elverişli bir seçeneğe sahip olduğu sonucu çıkarılamaz. Bu durum, mevcut koşullarda kendisi açısından görece en iyi seçeneğin bile artık Amerika’nın derdine deva olmadığı anlamına gelir.

IŞİD İCADININ GERİ TEPİŞİ
Bir toplumsal sistemin “görece en iyi çözümü”nün bile çözüm olmaktan çıkması, o sistemin bunalımının derinliğine işaret eder. ABD açısından IŞİD sorununda da benzer bir durum söz konusudur. IŞİD, Amerika tarafından tasarımlanmış bir “model düşman”dır. Amaç, bu model düşmanla dünyadaki ve bölgedeki güçleri ABD doğrultusunda yeniden hizaya sokmanın yanı sıra, IŞİD’i Suriye ve Irak’ın parçalanmasında doğrudan etkin bir güç olarak kullanmaktır. Küreselleşmede olduğu gibi, Amerika’nın bu icadı da geri tepmiştir. IŞİD, artık ABD güdümündeki koalisyonun güçlenmesine hizmet etmek yerine, bölge güçlerini kendi içlerinde teröre karşı birleştirici bir rol oynamaya başlamıştır. Bunun en açık kanıtı, ülkemizin nesnel zorunluluklarının itici gücüyle ABD’nin “kara gücü”ne ve beşinci koluna karşı aldığı kararlı tutuma koşut olarak, bölge ülkeleriyle birlikte davranma eğilimine girmesidir. Bu eğilimin tetiklenmesinde, milletin özlemleri kadar, ABD’nin başarısızlıklarının da rol oynadığını belirtmek gerekir.

ÖNÜ AÇILACAK OLAN DEVRİMİN GÜÇLERİDİR
Bugün doğru tutum almanın birinci vazgeçilmezi, karşımıza hangi kılık altında çıkarsa çıksın, ülkemize yönelik saldırıların ardında ABD ve İsrail’in bulunduğunun saptanmasıdır. Amerika’nın planlarının ve yedek planlarının olduğuna kuşku yoktur. İkinci ve en az birincisi kadar önemli olan belirleme de, Amerika’nın plan ve yedek planlarını uygulamada başarılı olamadığının saptanmasıdır. ABD’nin güç aldığı en önemli dayanak, bölgedeki gelişmelerin Amerika’nın denetiminde ve planlandığı biçimde cereyan etmekte olduğuna ilişkin sanıların yaygınlığını sürdürmesidir. Bugün ABD, kendisi uçamayıp, müritlerinin kendisini uçurmasına bel bağlamış “şeyh” konumundadır.
Hiçbir mücadele bitmeden kazanılmış sayılmaz. ABD’nin bölgede etkisizleştirilmesi, hem kendi safında, hem de sözde karşı safta kullandığı taşeron güçlerin etkisizleştirilmesiyle sağlanacaktır. Bunu başaracak olan gücü de, bölge ülkelerinin Avrasya ile dayanışma halinde teröre karşı etkin işbirliği yaratacaktır. Böyle bir güçbirliğinin bölgemiz ve ülkemizde karşı devrimin değil, devrimin güçlerinin önünü açacağına kuşku yoktur.