22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Amin Maalouf’un tuhaf devrimi

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

En tutkulu Amin Maalouf hayranlarını bile tereddüde düşüren, hafiften şaşkınlık ve hayal kırıklığı yaratan bir roman “Empedokles’in Dostları”. Bilimkurgu desen değil, distopya desen tam değil, “gelecekten notlar” dense hiç değil…

Lübnan asıllı “Fransızca” yazarın, bir tür “kara fantezi” yaptığı söylenebilir. Bununla birlikte, “kara” mı “ak” mı olduğu da tartışmalı. Yaklaşık iki yıldır dünyayı kasıp kavuran salgın-karantina gerçeğiyle paralel biçimde okunduğunda belli bir heyecan içeriyor, merak duygusunu kaşıyıp diri tutuyor ama 210 sayfalık “Empedokles’in Dostları”nın (Yapı Kredi Yay., çev: Ali Berktay) edebi lezzet yönünden pek doyurucu olduğu söylenemez. Maalouf’un Dostları’na göre ünlü yazarın şimdiye dek imza attığı en cılız roman ki ben o dostlardan biri olmamakla birlikte bu görüşe katılıyorum.

YANARDAĞA ATLAYAN FİLOZOF

Sicilyalı doğa bilgini Empedokles (M.Ö 494-434), Heraklitos’un “Her şey değişir”, Parmenides’in “Hiçbir şey değişmez” tezlerine karşılık “Her şey değişmez” önermesiyle felsefe tarihinde yer eden, rivayete göre hayatına Etna Yanardağı’na atlayarak son veren, bu nedenle sonraları Nietzsche’den büyük takdir görmüş bir filozof. Maalouf’un son romanındaki yeri, doğrudan kendisinden değil, kendilerine “Empedokles’in Dostları” adını veren, insan mı uzaylı mı olduğu tam anlaşılamayan gizemli bir gruptan kaynaklanıyor. Dünya bir nükleer felaket yaşıyor, iletişim hatları kesilip karışıyor, bu “dostlar” aniden ortaya çıkıp insanlığın yardımına koşuyor, hastalıkları iyileştirip ölüleri diriltiyor vb.

Öykünün odağında, okyanusta bir adada yaşayan bir çizer ile uzak komşusu, ünlü ama küskün bir kadın yazar var. Adamın yıllardır görmediği okul arkadaşı ABD Başkanı’nın danışmanı olunca, esrarengiz hastane gemileriyle gelip insanlığı kendi felaketinden kurtarmaya çalışan “gerçek ötesi varlıklar”la ilgili her gelişmeyi kolaylıkla takip edebiliyor. Hoş, o varlıklar zaten kendisiyle de temasa geçiyor.

KURTARICIYA SARILMAK

Maalouf gibi bir yazarın romanı hakkında elbette ki birkaç alıntıyla fikir sahibi olunamaz ama örneğin şu cümleler “Empedokles’in Dostları”nın özeti gibi:

“Baş döndürücü bir hızla yayılan ve haftalar geçmeden hiçbir semptomla kendini ele vermeyen ölümcül bir virüs düşünün. Varlığı saptandığı anda artık her şey için çok geçtir. Hiç kimse, ne sizin ne bizim tıbbımız yayılmasını durdurabilir. Halklar bütünüyle ve çaresizce ölüme mahkûm demektir.”

“Yeryüzünün her köşesinde normal yaşam askıya alındı. Çalışanlar artık çalışmıyor, öğrenciler artık öğrenime devam etmiyor, yöneticiler artık yönetmiyor. Tüketiciler sadece asgari gereksinimlerini tüketiyor, işlenen suçlar bile azaldı.”

“Büyük bir felaketten sakınma olasılığımız neydi? Sıfır. Çağdaşlarımız bu yüzden beklenmedik bir anda çıkagelen kurtarıcılarına böylesine sarıldılar.”

Romandaki “ana çatışma”, insanlığın yararına “dış müdahalenin”, iyi mi kötü mü olduğu tartışmasından kaynaklanıyor. ABD Başkanı, az bir ömrü kalmış kanser hastası ama onun bir dokunuşla bu illetten kurtarılması, otoritenin sarsılacağı kaygısıyla pek sıcak karşılanmıyor. Üçüncü Dünya ülkeleri, “bize ha ABD gibi zengin ülkeler hükmetmiş, ha uzaylılar” derken, ABD’de endişe hâkim… Çünkü, “kurtarıcı” rolünü başkasına bırakmak, küme düşmek istemiyor.

İNSANLIK “YERLİLER” SEVİYESİNDE

Olan bitenin “Toplumlara şimdiye dek yön veren her şey marjinalleşiyor, çağdışı kalıyor, hatta anlamsızlaşıyor (…) Bugüne kadar görülmemiş en geniş çaplı, en sakin, en yenilmez tuhaf bir devrim adım adım ilerliyor” şeklinde aktarıldığı romanda Maalouf da ana karakterin ağzından şöyle konuşuyor:

“Dünyaya gözlerimi açtığımdan beri iki önemli hadiseye tanık olma fırsatı buldum. Birincisi, birkaç on yıl içinde tek süper güç, hatta her anlamda bir uygarlık haline gelen bir ulusun nihai zaferi; tabii ki Amerika Birleşik Devletleri’nden söz ediyorum. Ve şu anda da Empedokles ‘ulusunun’ çok daha ani cereyan eden ve herkesi hazırlıksız yakalayan zaferi.”

Ve gizemli “Empedokles’in Dostları”na dair can alıcı cümle: “Bütün halklarıyla birlikte insanlığımızı –göz açıp kapayıncaya kadar- yerliler seviyesine düşürdükleri için kızıyorum.”

Amin Maalouf gibi bir yazar, ABD’nin dünya çapındaki küme düşüş sürecine, küresel salgınla soslanmış böylesi bir yarı-nihilist romanla yorum getirmeye çalışmışsa, sanki o da küme düşmek üzeredir.