Amiral Gürdeniz: Kardak sorunu çözülmeden Ege'nin sınırları çizilemez!
Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan ada, adacık ve kayalıklar krizi tırmanmaya devam ediyor. Kardak bölgesine çelenk atmak üzere Yunan hücumbot ile gelen Yunanistan Savunma Bakanı Türkiye tarafından Kardak'a yaklaştırılmadı. Bunun üzerine Türkiye, İçişleri Bakanlığı aracılığıyla bir açıklama yaptı. Bu açıklamanın İçişleri Bakanlığı tarafından yapılması ne anlama geliyor?
Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Lozan ile ilgili dosyalar hazırlattığını ifade ederek CHP'ye yönelik "Adaları siz verdiniz, siz. Sizin partinizin başında olanlar verdi ve şimdi tarihi dosyaları hazırlatıyorum ve o tarihi dosyaları, Lozan da dahil olmak üzere milletime de bunları o belgelerle anlatacağız." ifadelerini kullandı. Erdoğan'ın bu çıkışının altında ne var?
Diğer yandan Doğu Akdeniz'de sular ısınmaya devam ediyor. Türkiye'nin Doğu Akdeniz hamlesi ne olmalıdır? Ege sorununun Doğu Akdeniz ile ilişkisi nedir?
Tüm bu soruları Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz ile konuştuk:
TÜRKİYE EGE'YE NASIL DÖNDÜ?
"Kardak krizi, Türkiye'nin Ege'deki deniz jeopolitiği açısından en önemli kırılma noktasıdır. 1995 yılının Aralık ayında yaşanan bu kriz sayesinde Türkiye, Ege Denizi'ni daha çok sahiplenmiştir. Bugün belki Türkiye sahada avantajlı bir durumda görünmüyor. Ada, adacık ve kayalıklarımız işgal altında görünüyor. Lozan'dan sonra Türkiye kendi içine kapandığı ve kendi kara sınırlarını konsolide etme ihtiyacı duyduğundan, denizde devletin milli gücünün sınırlarıyla paralel bir boşluk dönemi yaşanmıştır. 1963 yılında Makarios yüzünden "Kanlı Noel" yaşanmasaydı Türkiye’nin, Ege ve Akdeniz'e yönelişi çok daha gecikecekti. Kıbrıs’taki Türk katliamları yüzünden Türkiye'nin Akdeniz ve Ege uyanışı başlamıştır. Yunanistan'ın bütün Ege'yi sahiplenerek sözde kıta sahanlığım dediği açık deniz alanlarında 1974 yılından itibaren sismik çalışmalara girişmesi bu uyanışımızı tetiklemiştir.
'YUNANİSTAN BELKİ DE TARİHİNİN EN BÜYÜK HATASINI YAPTI'
İşgal altındaki ada, adacık ve kayalık sorunu Figen Akat adlı bir Türk gemisinin 25 Aralık 1995'te karaya oturmasıyla ortaya çıkmıştır. Ondan önce Türkiye'nin böyle bir farkındalığı yoktu. 1995 yılına kadar hiçbir Türk hükümeti Yunanistan'a devredilmemiş olan Ege'deki ada, adacık ve kayalıkları sorgulamadı. Çiller hükümeti döneminde Figen Akat adlı gemi Kardak'ta karaya oturunca kriz çıktı. Yunanistan o dönemde belki de tarihinin en büyük hatasını yaparak krizin tırmanması üzerine Doğu Kardak Adası'na asker çıkardı. Bunun üzerinde Türkiye'de haklı olarak Batı Kardak Adası'na asker çıkardı. Durumun böyle gelişmesiyle birlikte olay bir anda tırmandı ve egemenlik çatışmasına dönüştü. Daha sonra ABD ve NATO'nun devreye girmesiyle Türk ve Yunan bayraklarının her iki adadan aynı anda indirilmesiyle kriz donduruldu. Çözülmedi.
'TÜRKİYE ULUSLARARASI MAHKEME'YE GİDEBİLİR'
Donmuş bir kriz her zaman ısınabilir. Bu kriz sadece Kardak kayalıklarıyla sınırlı değil. Sayıları 152 hatta 200'lere çıkabilecek ada, adacık ve kayalıkları içeren bir problem. Yunanistan bu durumun farkında olduğu için bu tip oluşumlara "Gri Bölge" diyor. Yunan tarafının bu sorun için uluslararası mahkemeye gitmesi asla beklenemez. Ancak Türkiye 2015 yılında Güney Çin Denizindeki sorunlar için Filipinler'in yaptığı gibi tek taraflı hakem mahkemesine gidebilir. Sonuç Yunanistan’ı bağlayıcı olmasa bile Türkiye’nin hukuk üstünlüğünü tescil eder.
'YUNANİSTAN'IN EGE'DEKİ KANSERİ'
Yunan tarafının 1995 sonrası devlet uygulaması olarak bu ada adacık ve kayalıklarda yaptığı devlet uygulamalarının değeri yoktur. Zira uluslararası hakem mahkemelerinde kriz başladıktan sonra yapılan hamleler geçersizdir. O yüzden Yunanistan ister Cumhurbaşkanı'nı göndersin isterse gitsin üs kursun bunların hukuki kıymeti yoktur. Aslında bu sorun Yunanistan'ın Ege'deki kanseridir. Türkiye bu aşamada sorunu askeri çatışmayı göze alarak çözmemelidir. Türkiye ile Yunanistan güç bakımından kıyaslanacak ülkeler değildir. Yunanistan da bu durumun bilincindedir. O yüzden konuyu siyasi arenada tutarak Türkiye'nin Güneydoğu'sunda uğraştığı problemli zamanları kollayarak bu sorunu kendi açısından manipüle etmeye çalışıyor. Türkiye'yi yöneten hangi hükümet olursa olsun Türkiye'nin jeopolitiği Ege'de böyle bir çıkar kaybına kalıcı olarak izin vermez.
'TÜRKİYE DOĞU AKDENİZ'DE DENİZ YETKİ ALANINI İLAN ETMELİDİR'
Ege'de yaşanan tüm gelişmelerin Doğu Akdeniz'e etkisi vardır. Doğu Akdeniz'de çeşitli çalışmalar yapılıyor. Türkiye'nin Kıbrıs Rumlarının şımarıklığına karşı bir an önce Doğu Akdeniz'deki deniz yetki alanını ilan etmesi gerekmektedir. Bunu ilan ederken Doğu Akdeniz ve Ege ayırımının iyi belirlenmesi gerekmektedir. Bunu yaparken de maksimalist davranmalıyız. Bu sınırların çiziminde doğal olarak Kardak benzeri varlıklar önemli rol oynayacaktır. Bu yerlerin açık deniz alanlarımıza katma değeri % 6 civarındadır.
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI'NIN VERDİĞİ MESAJ
Bir Yunan TV kanalı Türkiye'de Kardak'a karşı yapılan açıklamanın İçişleri Bakanlığı tarafından yapılmasını dikkate getiriyor. "Türkler bu konuda bir fark yaratmıştır" diyor. Yunan tarafının Savunma Bakanı'nı bölgeye çelenk bırakmaya göndermesi nasıl bir mesajsa Türkiye'nin Kardak açıklamasını İçişleri Bakanlığı tarafından yapması da ayrı bir mesajdır. Türkiye'nin bu tutumu şu anlama geliyor: "Biz bu adaları egemenlik sorunu olarak görmüyoruz. Buraları iç hukuk kanunlarımızı uygulama alanı olarak görüyoruz. Çünkü egemenliğini tartışmıyoruz. Kardak kayalıkları bizim egemenliğimizdedir. O nedenle konu ile ilgili açıklamayı içişleri bakanına yaptırıyoruz"
'LOZAN'IN GÜNDEME GETİRİLMESİ SİYASİ ÇEKİŞME...'
Cumhurbaşkanı tarafından Lozan'ın yeniden gündeme getirilmesinin iç siyasi çekişmelere dayalı bir manevra olduğunu değerlendiriyorum. Türkiye Güneydoğumuzda bir savaş devam ederken bu konuları tartışmaya açmamalıdır. Muhalefet de 1996 dan bu yana devem eden Kardak benzeri ada adacık ve kayalık sorunlarını yarın çözülecekmiş gibi sürekli gündeme getirmemelidir. Muhalefet bu sorunu derhal çözeceğini söylüyor. Bunu ben de merak ediyorum. Askeri harekat ile mi olacak? Türkiye güney sınırlarında tarihinin en büyük kuşatmasıyla mücadele ederken Ege’de bir savaşa neden girişsin? Bugün Ege’de böyle bir kışkırtma sonucu silahlı çatışmanın çıkması Türkiye’nin çıkarları ile uyumlu olmaz. Diğer yandan iktidarın da Lozan’ı sürekli gündeme getirmesi çıkarlarımıza uymaz. Lozan'da belki bazı deniz kayıplarımız oldu ama unutmayalım ki Cumhuriyetin ilk yıllarında pervanesi dönen savaş gemimiz yoktu. Deniz gücünüz olmadığı zaman bu adaları alsanız bile koruyamazsınız. Türkiye güçlendikçe denizlere geri dönmüştür. Geri dönüş hala devam ediyor. Bu geri dönüşün büyüklüğü karşısında Balyoz ve diğer kumpas davalarla üzerine gelinmiştir. Geçmişte, Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’den uzaklaşmasında sadece donanmasızlık rol oynamadı. 1952'de, bir sağ iktidar olan DP döneminde NATO üyesi olduk. NATO, Türkiye'ye Ege ve Doğu Akdeniz'in sorumluluğunu vermedi. Sadece Karadeniz ve Boğazlar bölgesini verdi. Doğu Akdeniz ve Ege’yi küçücük Yunanistan’a devretti. O zaman kimse bunu sorgulamadı. Türkiye, deniz jeopolitiğinin gerektirdiği devlet refleksini bugün kazanmıştır. Bu refleks siyaset üstüdür. Gerek iktidar gerekse muhalefet durup durup denizlerdeki hayati çıkarlarımızı etkileyen konuları iç politika malzemesi yapmamalıdır.