23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ana tanrıça Kibele ana yurdunda

Burçak Evren

Burçak Evren

Gazete Yazarı

A+ A-

60 yılın ardından bin 700 yıllık ana tanrıça Kybele’nin, doğduğu topraklara, yani ana yurdu Küçük Asya’ya geri dönmesi elbette ki sevinilecek bir olay. Kültür ve Turizm Bakanlığının titiz ve ısrarlı takibi sonucu ait olduğu yere dönen heykel, 1964’te Afyonkarahisar’da yapılan bir yol çalışması sırasında bulunup yurt dışına (İsrail’e) kaçırılan heykelin izine rastlandıktan sonra iade edilme süreci de bir hayli ilginç. Eserin iade süreci bir İsrail vatandaşının 2016 yılında Roma dönemine ait bir Kybele heykelini yurt dışına ihraç edebilmek için kendi ülkesinin makamlarından izin talebinde bulunması ve İsrail makamlarının , eserin fotoğrafını ülkemize ileterek, kökeni hakkında bilgi talep etmesiyle başlamıştır. Fotoğraflar üzerinde çalışmalar başlatan Kültür ve Turizm Bakanlığı, eserin Anadolu kökenli olduğunu tespit ettikten sonra harekete geçmiş, sabırlı ve titiz bir takip sonucunda , ABD satışa sunulmak üzere olan heykelin satışına engel olup, ait olduğu topraklara dönmesini sağlamıştır.

Sözü edilen eserin ana vatanına dönmesinden daha önemli olanı ise; bakanlığımızın bu konudaki hassasiyetiyle, ısrarcı ve de sonuca varmayı amaçlayan kararlı tutumudur. Bakanlığımız bu konuda ne zaman ısrarcı olmuşsa, onun sonuçları da bir o kadar olumlu olmuş, müzelerimiz, bizden kaçırılan eserlerin, ait oldukları topraklara dönmesiyle bir o kadar zenginleşerek değerlerine değer katmıştır.

Bakanlığımızın tarihi eserler konusunda gösterdiği bu kararlı tutumunun bir diğer olumlu ve kazançlı yanı ise; yalnızca bizden kaçırılan eserlerin geri dönmesini değil, aynı zamanda yurt dışına kaçırılmak istenen eserler açısından da engelleyici ve caydırıcı bir tavrı olmaktadır. Artık; gerek uluslararası anlaşmalar sonucu ülkeler ve gerekse bu tür eserlere gereksinim duyan; müze, koleksiyon, sanat galerileri, eski eser tacirleriyle müzayede kuruluşları, bir eseri alıp satarken, eskisi gibi gibi bir değil, bin kez düşünmek zorunda kalacaklar, böylece ülkelerin kendilerine ait olan eserlere karşı gösterdiği ilgi ve de sahiplenme duygusu, tarihi eser kaçakçılığının engellenmesi konusunda en etkili bir yol ve de yöntem olarak öne çıkacaktır.

Türkiye, tüm dünya arkeologlarına kapılarını açıp, onların, ekipleriyle birlikte, mensup oldukları kurumlar adına kazı yapmalarına olanak sağlayan, belki de dünyanın en önde gelen ülkeleri arasında bulunmaktadır. Ya da diğer bir söyleyişle; dünyanın hiçbir ülkesinde Türkiye’deki kadar yabancı arkeolog ve kurumlara kazı yapma hakkı tanınmamaktadır. Hatta ülkemizdeki kimi kazı alanları (başta Bergama, Efes, Hititlerin merkezi Boğazköy, düne kadar Troia) bir asarı geçkin süreden beri yabancılar tarafından kazılmaktadır. Ama ne var ki Türkiye’nin yabancı arkeolog ve kurumlara yönelik bu kültürel cömertliği, aynı oranda bir karşılık görmemekte, ne yazık ki; bir çok tarihi eseri, uluslararası anlaşmalara rağmen bu anlaşmaya imza atan ülkelerin piyasasında (ve de müzelerinde) alıcı bulmaktadır. Onun için, tarihi eserleri yasal olmayan yollardan dışarıya kaçırılan, başta Türkiye olmak üzere tüm diğer ülkeler, yalnızca gidenleri geri alma gibi uzun ve yorucu bir çaba ile yetinmek zorunda kalmayıp, ayrıca onların yurt dışına kaçırılmasını engelleyici radikal kararları da almak zorundadırlar. Yani, hem ülkemizde yıllar yılı kazı yapma imtiyazını elde edeceksiniz, ,hem de yasal olmayan yollardan kaçırılan eserlere, uluslararası yasalara rağmen sahip olma peşinde koşacaksınız. Bu durum, yasal olmadığı kadar etik de değil…

Her şeye rağmen Kültür ve Turizm Bakanlığımızın bize ait olan tarihi eserlerin peşinde koşma kararlılığı ve de sonuca varma başarısı kutlanmaya değerdir. Bu kararlılığının sürekli ve de yabancı müzelerdeki bize ait olan eserleri de kapsamasını dileriz.

İster iade, ister müzayedelerden satın alma yoluyla ait olduğu topraklara dönen her eser müzelerimize sayısız zenginlikler katar. Çünkü müzelerimizin ortaya koyduğu nicel ve de niteliksel kültürel gösterge, bir ülkenin yalnızca geçmişiyle değil, aynı zamanda geleceğiyle de övünmesini sağlayan en önemli ölçüdür…