01 Ocak 2025 Çarşamba
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Anadilde eğitim gerçekçi değil

Ahmet Yavuz

Ahmet Yavuz

Eski Yazar

A+ A-


Bu tartışma geç kalmıştır. Aslında geç kalan ya da geç yapılan her tartışma doğru zeminde yapılma koşullarını kaybediyor. Bunu başlangıçta belirtmemin sebebi kendi gözlemlerim olduğu kadar, Tuna Kiremitçi’nin yan sütunlarda yayımlanan “Bir duyguyu satmak” başlıklı yazısıdır (22 Eylül 2014).
Kiremitçi’ nin çok güzel ifade ettiği gibi, insanoğlu her zaman akıl merkezli davranamıyor. Duygular baskın çıkıyor. Ama bu baskın çıkma, yaşadığı sorunları artırmasına ve büyütmesine neden oluyor. Duygular çok önemli ama problemlerini akıl merkezli çözemeyen toplumlar, bu tercihten sapmayanlarca idare edilir hale geliyorlar. Nitekim beynin aklı yöneten kısmının duyguları yöneten kısmın evrimi sonucu çok daha geç geliştiği bilim insanlarınca kabul görmektedir. Duygular çok önemli ama her şey değil.
Tartışmayı geç bulmamın temel gerekçesi, ülkemizde Kürt kimliği ve dili üzerine geçmişte yapılan tartışmaların bilimsellikten uzak olmasıdır. Maalesef birçok konuda olduğu gibi, bu konu sloganlar üzerinden yürütüldü. Konu sosyolojik verilerin ışığında ele alınabilseydi, dün, kimse Kürtlerin kimliğini, dilini tartışmazdı. Bu noktadan hareketle, en azından bir kısmının, birey olarak kendisini önce insan ve ülkenin onurlu bir vatandaşı olarak görmesi yerine önce Kürt görmesine yol açmazdı demek, yanlış olmaz. Kürt vatandaşlarımızın kimliklerini kabul ettirmeyi amaçladıkları ve bunu kabul ettirmekte zorlandıkları dönemlerde, toplumsal direnç yerini anlayışa bıraksaydı, belki yine ayrılıkçı fikirlerin etkisi olabilirdi ama bu ölçüde duygusallıkla hareket etmeyebilirlerdi. O gün kendi dillerini kullanma konusunda yaşadıkları travmalar, bugün aklı öteleyen taleplerin ardından koşmalarına yol açıyor. Sorun da duygusal zeminin ötesinde ele alınamıyor.
Kısaca belirtmek gerekirse, dün peşinden koştukları dil ve kimliğe ilişkin bireysel özgürlük talepleri ne kadar gerçekçi ve haklıysa; bugün anadilde eğitim talepleri o ölçüde gerçeklikten uzaktır. Bunun sebeplerine değineceğim ama öncelikle belirtmeliyim ki, bu konu tamamen nezaket içerisinde, kardeşlik duygusuna zarar vermeden ve duygusal incinmeye neden olmadan tartışılmalı ve bilimsel veriler esas alınmalıdır. Ayrıca, Kürt kökenli vatandaşlarımızın kaçta kaçının bu talepten yana olduğuna dair bir veriye sahip değiliz. Bunun bilinmesi de başlı başına önemlidir.
KÜRTÇE EĞİTİM AYRIŞTIRIR
Açıkça en başından ifade etmeliyim: Eğer Kürtler ülkenin bir köşesinde bir azınlık olarak yaşıyor olsalardı, anadillerinde eğitim yapmanın bedelini sadece kendileri öderlerdi. Hiçbirimizin de bu konuda konuşma hakkı olmazdı. Ama iş bu kadar basit değil. Kürtler ülkenin dört bir yanına dağılmış yaşamaktadırlar. Bu durum ilkokuldan doktora eğitimine kadar sorun yaratır ve çözümsüzdür. İnsanları birbirinden koparır. Farklı eğitim seviyeleri ortaya çıkarır. İş bulma koşulları farklılaşır. Devlette ya da özel sektörde yönetim problemleri doğurur. Bunları çoğaltmak mümkündür.
Kürtçe mevcut haliyle bilim dili olabilir mi? Esas üzerinde durulması gereken husus da bu olsa gerek. Konunun uzmanı değilim. Ama tarihin öğrettiği bir veri var elimizde. O da şu: 1827 yılında Tıbbiye kurulurken eğitim dili olarak Fransızca benimsenmiştir. Okulda eğitim dilinin Türkçeye dönüştürülmesi 1866 yılında gerçekleşmiştir (Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, YKY, s.185 vd.).
Demek ki, tıp eğitimi söz konusu olduğunda 30 yıla ihtiyaç var. Bu arada, doktorlarla konuşurken tıp dilinin hâlâ tam olarak ne kadar Türkçe olduğunu hatırlayalım. Bu 30 yılın Kürtçe için ne kadar süreceği de ayrı bir sorudur. Çünkü Türkçe, ordunun komuta dili olmuş; devletlerin askeri nitelikleri göz önüne alındığında yüzyıllarca hakim dil olmuştur (İlber Ortaylı, Avrupa ve Biz, Türkiye İş Bankası Yayınları, s.165). Saraylarda farklı diller (Farsça ve Osmanlıca) kullanılsa bile halkla yüz yüze kalan devlet makamları Türkçeyi kullanmıştır. Bir anlamda yönetim dili olmuştur. Geçmişinde böyle bir zenginlik vardır. Bütün bunlara rağmen Türkçe dahi bilim dili olarak yetersizlikler sergilemektedir.
Kendini Kürt vatandaşlarımızın esas sahibi olarak görenlerin, bu durumu o insanların dikkatine sunmaları gerekmez mi? Ağızlarından demokrasi söylemini düşürmedikleri için hatırlatmak istedim.
Daha iyi bir yaşam kaygısıyla herkesin çocuğuna bir değil iki dil öğretme arayışı yaşarken Kürt kardeşlerimizin bilimsel gelişmesinin önüne bir engel daha koymuş olunmaz mı?
Bir diğer husus da, Kürtlerin anadilde eğitim yapmasını savunanların bir kısmı aynı zamanda Arapça alfabeden Latin alfabesine geçişi kültürel kopma ve kayıp olarak görenlerdir. Onlara sormak uygun olur: Peki, Kürtçe eğitim alarak ve aslında pek bir şey öğrenmeden diploma alanların hayatlarından çalınan yılların telafisi nasıl mümkün olacak? Sanırım bu sorunun makul bir yanıtı yok.
KARDEŞLİK Mİ DÜŞMANLIK MI?
Bir şeye karar vermemiz lazım; Bu ülkede tasada ve kıvançta ortak olarak mı yaşayacağız? Yoksa birbirimizi boğazlayarak mı? Buna karar verilirse diğer bütün sorunların konuşularak çözüleceğinden emin olmak lazım. Ama eğer Rubikon Köprüsü henüz geçilmediyse!
AKILLA MI, DUYGUYLA MI MESELEYE YAKLAŞACAĞIZ?
Sorunun yanıtını bir bilim insanı veriyor: “ Duygusal zekâ; duyguların başıboş bırakılmasını değil, etkili, uygun, yararlı biçimde algılanmasını, anlaşılmasını, tanınmasını, yönetilmesini sağlar.” ( Özcan Köknel, Duygusal Akıl, Postiga, s.176 ). Bu zekâ sahiplerine ihtiyaç her geçen gün artıyor.
Anadil eğitimine evet derken, anadilde eğitime, çok pahalı sonuçlar doğuracağını düşündüğümden ve gerçekçi bir talep olmadığını değerlendirdiğimden, hayır diyorum. Ama esas olan, bu noktaya, talep sahiplerinin ve adına talepte bulunulduğu iddia edilen Kürt kardeşlerimizin gelmesidir.