23 Aralık 2024 Pazartesi
İstanbul 12°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Anayasa meselesi TBMM ve REFERANDUM

R. Bülend Kırmacı

R. Bülend Kırmacı

Eski Yazar

A+ A-

Büyük başlıklar bir kez açılınca bundan geri dönüş yoktur.

“Yeni”, “Anayasa” tartışmasını AK Parti başlattı; maç başladı!

Siyasetin bu konuda tarafsız kalma gibi bir seçeneği yok; besbelli bu “tartışma” sürecek.

Yönetimde istikrar, temsilde adaleti arayan bir veçhesi de var işin; tartışmanın ucu kaçınılmaz olarak siyasi partiler yasasına ve seçim sistemine de değecek…

Halkın oylaması seçim demekse, halk-oylamasının bir başka varyantı: referandumlar!

Örneğin geçerli Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi referandumla kabul edilmişti.

Meri Anayasa da -ki ilk vaazından bu yana epey değişikliğe konu olsa da- referandumla geldi.

Sistem işliyor: Burada Milletin Egemenliğinin tecelli ettiği TBMM’nin işlevi önem kazanıyor.

Referandum mekanizması artı TBMM, ya da tersi öncül-ardıl döngüsü içinde belirecek.

KAPSAMLI YENİLEME VEYA YENİ ANAYASA

Şu çok sarih: tümüyle yeni bir Anayasa eninde sonunda referandumla başlayıp, bitecek…

Anayasa’da “kapsamlı bir yenilenme” ise, bir sonraki Meclis’i teşkil edecek partilerce icra edileceği açıkça belirtilen genel seçimin ardından, ele alınabilecek. Belki de bir referandumla pekiştirilecek. Bu, hem etik açıdan hem de mevcut siyasi aritmetik mecburiyetleri açısından böyle olmak gerekir…

Kapsamlı yenilemenin güncel bir “kestirme” yolu, salt referandum düzeneğine başvurmak… Ancak temel yasa açısından, bu, tek başına teskin edici sonuçları, sürecin amacına ilişkin toplumsal huzuru teşkil etmeyebilir. Mevcut başkanlık sistemiyle siyasi tercihlerin iki kutuplu (Cumhur İttifakı/Millet İttifakı) olarak kümelendiği bir ortamda “artı 1” oyla “alınan” büyük kararların, sosyal açıdan eksi 99 derece soğumaya neden olabileceği de unutulmamalıdır. “Konu” kapsamlı, “iş” çetrefil, süreç “çetindir”…

ANAYASACILIK BİRİKİMİ

Türkiye’nin yüz elli-iki yüz yıla sari devrimci geleneği ve “Anayasacılık” birikimi vardır. Bugün sayılı ülkelerden Almanya Anayasası, 2. Dünya Savaşı'nın koşullarında ‘imal edilmiştir’; Birleşik Krallık’ta ise “yazılı” bir anayasa yoktur. Elbette oralarda kurumları ve kurallarıyla sistem, çoğu zaman bize göre çok daha verimli işlemektedir.

Ne ki, her devlet, anayasasında kendi tarihini barındırır...

Bizim anayasamızdaki devletin niteliği, bayrağı, başkenti, Atatürk ilkeleri; “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” maddeleri; tartışmaya açılamaz. Kurutuluş savaşının büyük zaferiyle, devrimlerin büyük iradesiyle, halkın canıyla ve irfanıyla yazdığı bu temel sütunlarda en küçük bir aşınma “kapsam” dışıdır.. Bu anlamda Anayasa’ya mündemiç dibacesi yani girizgahı da aynı genel kavrayışın ifadesi olarak, en az Anayasa maddeleri kadar önemlidir.

ANAYASA BARAJI AŞINMAMALI

Anayasa “barajsa”, o barajda delikler ve aşınma noktaları asal kabul edilemez. Cumhuriyetçilik, Laiklik, Eşitlik,Ulus-devlet, Milletin Egemenliği kazanımları tartışamaya kapalıdır.. “Anayasa barajı” gerçekte iyi değerlendirilirse tıpkı barajlardan üretilen elektriğin evlerimizi aydınlatması, üretim çarklarını çevirmesi gibi, hukuki, sosyal ve ekonomik yaşamımızı aydınlatır… Değilse ve “delikler açılırsa” baraj adeta üzerimize yıkılır. Bir başka önemli konu, Anayasanın deyim yerindeyse kullanım kılavuzudur: Evet, ayrıntıyla yazılmış Anayasa’ya ihtiyacımız vardır. Yetki ve sorumluluk, haklar ve ödevler dengesi açısından, uygulamadaki belirsizlikler, en aza indirgenmelidir. İçtihat kapıları zorlanmamalı, keyfilik ve kaostan sakınılmalıdır. Günümüzün gerçeği budur.

ULUSAL ÖNCELİK EVRENSEL İÇERİK

Türkiye’mizin Anayasasının ulusal ağırlıkta belirmesi, aynı zamanda evrensel geçerliliği olan insan haklarından çevre korumaya dair değerleri de taşıyacak şekilde belirlenmesi esastır… Bununla birlikte uluslararasında akdettiğimiz ve üst-hukuk normu olarak okunan düzenlemelerin, pratikteki yansımaları malumdur..

Arkada kalan yıllarda Batılı çevrelerin, Avrupa Birliği çevrelerinin, adeta çifte standartlı yaklaşımları toplumsal belleğe yerleşmiştir: Ulusal birlikten, ulus-devletten yana kimi aydınların ve siyasetçilerin çeşitli kumpaslarla özgürlüklerinin kısıtlandığı dönemlerde “çok ilgili” tavırlar takınmayan o çevreler;

ulus-devletten yana tavır almaktan imtina eden, dahası bölünmeye teşne dinamikleri arkalayan kimi “aydınların” ve kurumların, o arada, laikliği aşındıracak tutumlar sergileyen kesimlerin, “yaşadığı” “sorunlar” karşısında hassasiyet ötesi tavırlar sergilemişlerdir…

GÜVENLİK KAVRAMI VE ÖZGÜRLÜKLER DENGELİLİĞİ

Hal (ve devran) böyle olunca, yeni bir Anayasa çalışmasında veya Anayasa’yı yenileme çabalarında, bir yandan dünyadan kopmadan (bu “dünya” yalnız Atlantik’ten ibaret olmayıp, Asya ve bütün yerküredeki çağdaş uygarlık dünyasıdır) diğer yandan da Türkiye’nin bütünlük içinde kalkınma arayışını gözeten düzenlemeler, esas alınmalıdır. Bu iki ucu keskin bir bıçaktır, belki de bir sırat köprüsüdür, ancak, inanıyorum ki Türkiye, ulusaldan evrensele köprüler kuracak deneyime sahiptir… Öte yandan, Anayasa kuşkusuz, güvenlik ve özgürlük kavramlarını bir diğerine ezdirmeyen, o arada yaşamsallığını koruyan “kendi kendini tekzip etmeyen” dengeli bir öze, dinamiğe ve içeriğe sahip oldukça daha da değer kazanacaktır…

HER ANAYASA ENİNDE SONUNDA MİLLETİNDİR

Aydınlık’ta 4 Şubat 2020 tarihinde yazdığım makaledeki (*) gibi, Anayasa, “Milletin Anayasası” olmalıdır. İçinde ve özünde, dibacesinde lafzında ve ruhunda her kesim kendisini bulmalıdır. Üreteni, çalışanı, çiftçisi, işçisi, sanayicisi, öğrencisi, o arada, her görüşten, her inançtan yurttaşlar; mümkün olduğunca “Bu Anayasa benim Anayasa’m” diyebilmelidir.

Burada bir parantez açıyor ve “sivil Anayasa” tanımlamasını da çok yerinde bulmadığımı ifade ediyorum… Neden mi? Birincisi, hangi Anayasa olursa olsun bir kez kabul edildi mi, zaten uygarlığımızın o andaki momentinin bir eseridir. Savunduğu Millet’tir, onu sahiplenen de Millet’in kendisidir.

Şu da unutulmamalıdır: 61 Anayasası “çağına göre ileri”, 12 Eylül ise daha “muhafazakar” olsa da, devletin gelenekleri ve Atatürk ilkelerini esasa alan temel metinlerdir.

Bundan böyle asli toplumsal yarar, deneyimlerin ışığıyla geleceği en az hasarla, en az kusurla kurmaktır… O erekle, Anayasa çalışmalarının odağında yer alması beklenen TBMM yarkurullarında demokratik kitle örgütlerinin, baroların, akademilerin katkısı sağlanmalı, her süreçte ve aşamada haklımız aydınlatılmalıdır…

HALKÇILIK VE İKTİSADİ KAZANIMLAR

Anayasa hem girişimci haklarını korumalı, hem de emeğin hak arayışını güvenceye almalıdır. Öte yandan “sosyal devlet” kavramı, belki daha ‘milli’ bir terimle “halkçılık” ilkesi, Anayasa içinde güçlü şekilde yer almalıdır. Örneğin, milli gelirin üretilmesine katkı yapan kesimlerin, milli gelirde her yıl için elde edilen artıştan “refah payı” alması sağlanabilir.. Buna ek olarak, Anayasa tekniğine uyumlu olursa; ücretli ve maaşlı kesimlerin yıllık enflasyon artışı karşısında ezdirilmeyeceği söz-verimi de temel yasada yer alabilir.. Aile kurumunun korunmasına çok ciddi başlıklar ayrılabilir.. Kamu yatırımcılığının önemi, kamunun ekonomide lokomotif sektör olarak tadat edilmesi, son yıllarda yaşanmakta olan piyasacı, ‘yabancılaştırmacı’ karmaşa ortamının aşılmasına katkı sağlayabilir.. Dahası, Mavi Vatan gibi Münhasır Ekonomik Bölge gibi, karasuları gibi konuların, güncel kavramsal kazanımlar olarak Millet’in Anayasasına mal edilmesi de önemsenmelidir…

ORTAK DEĞERLERİMİZ VE CUMHURİYET BİRİKİMİYLE

Cumhuriyet birikimiyle, imparatorluk geleneğiyle, Türk Kurultaylar teorisinin izleğiyle, Atatürk ilke ve devrimlerinin esaslı belirleyiciliğinde; halkçı, milli, adaletçi bir anayasa..

Ulus-devleti esas alan, ulusal öncelikte çağdaş uygarlığı kavrayan ölçekte, ekonomide halkçılığı, sosyal dayanışmayı kurumsallaştıran, her yurttaşın içinde kendini bulabildiği, etnik dinsel ayrımcılığa kapalı, denizlerde ve ticaret alanlarında milli menfaatlerimizi gözeten, ulusal temelde evrensel eksende bir Anayasa!.. Arayış bu olursa, yol, aydınlanır.

Anayasa yapıcılığı sürecinde ve her zorlu aşamada şu gerçekleri de asla unutmamalıyız: Türkiye’mizin ortak değerleri, bizi bölmez, birleştirir! Atatürk’ümüz; ulus-devletimiz/vatan bütünlüğümüz; kültürel milliyetçiliğimiz; Müslümanlığı yaşayışımız; bizi biz yapan ve bizi güzel geleceğimize taşıyan ortak değerlerimizdir…

Türkiye bu değerleri taşıdıkça ve yaşadıkça Türkiye’dir.

(*): Milletin Anayasası. Aydınlık. R.Bülend Kırmacı. 4/2/2020

https://www.aydinlik.com.tr/haber/milletin-anayasasi-200314-1