Anayasa Uzlaşmayla Yapılır mı? -(TAMAMI)
Şu satırları yazarken 1923’den bu yana Anayasaların nasıl değiştirildiğini anımsamaya çalışıyorum.
Gerçek hukukçular derler ki: "Anayasalar uzlaşmayla değil, ulusal mutabakatla ve bir devrim sonrası tümden değiştirilebilir”
Anayasa Hukuku uzmanı Prof. Erdoğan Teziç Ulusal Kanal'da yayınlanan programlarımla hep ifade ediyordu ki:
“Anayasa maddeleri üzerinde kısmi değişiklikleri Meclisler yapabilir. Ne var ki Anayasanın felsefesini değiştirecek yeni bir Anayasa için mutlaka siyasi partiler arası mutabakat yerine, toplumsal mutabakatı belirleyecek kurucu meclisler bu görevi yapmalıdır”
Katılmamak elde değildir.
1876’dan başlayan ve 1921-1924 Anayasaları bir ulusal direniş ve savaşın arkasından gelen devrimlerin Anayasaları olarak yapılmıştır.
1961 Anayasası'nın nasıl yapıldığını ise izleyen bir yazarım.
27 Mayıs (Devrim deyin, askeri hareket deyin, ya da son günlerde pek moda olan deyimle darbe deyin) Anayasası 27 Mayıs'ı yapan MBK tarafından, halkın temsilcilerinden oluşan, içinde devrimi yapan gücün de bulunduğu bir kurucu Meclis tarafından yapılmıştı.
MBK içinde 14 üye yurt dışına postalandığında geride kalanlar ülkedeki hemen tüm sivil toplum kuruluşlarının önce görüşlerini alarak o kurumların içinden seçimle gelen üyelerin teşkil ettiği adı da “Kurucu Meclis” olan geçici bir Meclis tarafından yapılmış ve halkın onayından sonra 1961 Anayasası ve kurumları toplumsal istekler dikkate alınarak ve belli bir süre Ankara-İstanbul Üniversitelerinden kurulu bir heyetin hazırladığı metin üzerinde çalışılarak üretilmişti. Bu demekti ki 1961 Anayasası Mecliste var olan siyasi partilerin uzlaşmasının ürünü de değildi. O nedenle başta siyasetçiler olmak üzere o Anayasa, toplumsal istemlere uygun yapılan ve kabul gören bir anayasaydı.
Nasıl bir Anayasa?
“Kurucu Meclis” tarafından yapılan 1961 Anayasası o nedenle yeni bir askeri harekete dek tümü değişmeden kullanılmıştır. O Anayasanın bunca yıl, yani 12 Eylül 1980 darbesine dek yaşamasının sebeb-i hikmeti, içinde var olan toplumsal isteklerdi. 1961 seçimleriyle başlayan yeni demokratik düzen o anayasanın giriş kısmında yazılı olduğu gibi 'Türk ulusunun fedakar evlatları tarafından yaratılmış bir devrim Anayasasıydı' Yani siyasi partiler aralarında kurdukları komisyonları kullanarak bu Anayasayı siyasal zeminde tartışmamışlardı. Bu Anayasa, kurulu düzenin güçlerinin mutabakatının ya da uzlaşmasının ürünü de değildi. Anayasa ilk darbeyi 12 Mart 1971’de bir muhtırayla yedi. Komutanların hiyerarşik darbesi sayılan o darbenin seçtiği Başbakan, rahmetli Erim ve onun kurdurduğu hükümetin Bakanlarının bile karşı çıkmalarına karşı, Erim Anayasanın “İnsan hak ve özgürlüklerini kısan 11 ve 14. maddelerini” Kocaeli milletvekili olarak Meclis'e sunmak zorunda kalmıştı. O değişikliklerin de gerisinde yabancı güçler olduğunu 12 Mart Başbakanının danışmanı olarak görev yaptığım 8. Ayın sonunda ayrıldığımda öğrenmiştim. Başbakan Erim, bugünkü iktidar partisinin yaptığı gibi Anayasanın birkaç maddesini değiştirmiş, bir Anayasa Hukuku Prof.'u olarak ülkede 1961 Anayasasının böğründe bir delik açmıştı. Meclis çoğunluğu- CHP hariç- bu anayasayı oyladı ve kabul etti. Erim Anayasanın ruhuna dokunamadı ancak açtığı deliği adeta 12 Eylül 1980 için hazırlamış oldu.
Bir Anayasa bir kez darbe yedi mi iflah olmuyor.
Şimdi o ırzına geçilen 1961 Anayasası artık yok. Onun yerine kelimenin tam anlamıyla “Darbe Anayasası” deyimine uyan 1982 Anayasası bulunmakta. Öyle görünüyor ki; bu kez Anayasayı seçilmişler kendi aralarında uzlaşmalar, antlaşmalar, hatta protokollar yaparak çıkaracaklar. 1 Ekimde Meclis toplandı bundan sonra kurulacak “Uzlaşma- mutabakat kurulları” çalışacaklar, siyaset dediğini yaptırmış olacak. Ana muhalefet, yavru muhalefet, hatta terörle iş birliği yaptığı savıyla Meclis sıralarının önünden geçerken kafalarını çevirenler, yüzleri gülerek ve BDP’lileri selamlayarak geçecekler. PKK ile müzakereyi bir devlet görevi kabul edenler, sokaklarda insanlar birbirlerini öldürürken ve silahlar susmazken iktidar ve muhalefet partileri güle oynaya 1982 Anayasanın delik deşik olmuş elbisesini çıkartıp, O Atatürk çizgisinden eser kalmamış bir “Mutabakat Anayasasını” çıkartacaklar ve bu ulus da sessizliğini koruyacak. Aslında bu yeni Anayasa, Yeni CHP gibi ilkelerinden, Cumhuriyetin kurucu felsefesinden yoksun bir Anayasa olarak kullanılmaya başlayacak. Kimse sormuyor ama biz soralım:
“-Bu Anayasa kimin Anayasası olacak?” AKP sayısal çoğunluğunun onun ardına takılan Sayın Kılıçdaroğlu ve sayın Bahçeli'nin anayasası mı? Yoksa bu talihsiz ve susanlara korkuyu egemen kılan halkın Anayasa mı?
Hani Millet nerede? Hani, o var olduğu söylenen değişmez kurucu felsefe? Bu anayasa aslında bürokrasi ile siyasal dengelerin anayasası olacak o kadar…
Kimse bunu sormuyor.