22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Anayasa’ya karşı olmak

Seyyit Nezir

Seyyit Nezir

Eski Yazar

A+ A-

27 Mayıs denince, üzüm bağında birkaç adamın güneşli bir pazar günü bir zerdali ağacının gölgesinde hararetli ama seslerini pek de yükseltmeden dertleşmelerini anımsarım. Atlı polislerin üniversiteli gençlere nasıl da acımasızca saldırdığı konuşulurken, Derviş Aga dedikleri en yaşlı komşunun Bulgaristan’da Stamboliski’nin devrilmesine ilişkin gençlik anılarındaki vahşet sahneleri beni çok etkilemişti... Sonra gençten birisi, Yunanistan bile Almanya’ya işçi göndermeye başladı, biz bir türlü gidemiyoruz, diye yakındı. Öbürü, aslında Almanlar en essah Türk dostudur; ama savaştan beri dargınlık var, deyince, babam sesini yükseltti: Sigara molası dedik, işi kahvehane palavrasına döndürdük. Terimiz soğudu. Herkes bağının başına!... Derviş Aga da, doğru söylersin bre, hadi kızanlar! deyince herkes davrandı.

BU NASIL BİR BAYRAM KALABALIĞI?

28-29 Nisan olaylarından birkaç hafta sonra radyoda sürekli ihtilal konuşmaları ve marşların işitildiği bir sabah babamın beni elimden tutup heykel meydanına götürdüğünü anımsıyorum. Meydana gittiğimizde çok farklı bir bayram havasına tanık oldum: Yaşlı başlı adamlar, Atatürk heykeli önünde konuşuyor, arada davul zurna sesleri yükseliyor, sonra yine konuşmalar, alkışlar... Ne Cumhuriyet Bayramı’na benziyor, ne 23 Nisan’a... Derken davul zurna eşliğinde Plevne Marşı’yla Paşa konutuna doğru yürüyüşe geçildi. Yoğun bir kalabalık vardı ki babam beni omuzlarına aldı. İlerde yolumuzu askerler çevirip bizi Cumhuriyet Meydanı’na yönelttiler. Atatürk Meydanı’na gelince, şenlik ve konuşmalar için en uygun yer Ata’nın huzurudur dendi, kalabalık yeniden heykelin önünde konakladı.

ŞİİR ANAYASA'YA AYKIRIDIR

Birkaç yıl sonra öğrendik ki, temel hak ve özgürlükler yönünden olsun, devlet ve hukuk anlayışı yönünden olsun, 1961 Anayasası dünyanın en yetkin hukuk metinlerinden biridir. Yine öğrendik ki, 28 - 29 Nisan ve 27 Mayıs sürecinde Cemal Süreya’nın elden ele çoğaltılan 555 K şiiri, hem eylem anlamında hem hukuk kapsamında şiirin öncülüğünü hakkıyla yerine getirmiş. Ama anayasa hazırlanıp da halkoyuna sunulma aşamasına geçilirken, şair, bu kez de, “Şiir anayasaya aykırıdır” yazısıyla, devrim hukukunu topa tutmasın mı? (Papirüs, Mayıs 1961) Dahası, Fransız Devrimi’nde handiyse Sade’ın üstlendiği görevi yüklenerek şöyle yazmış:

“Tabiat, ahlakı kovuyor. Nerede bir ahlak türemişse, orada tabiatla ahlak çatışma halinde. Sanatı doğuran, mutlaka bu çatışmadır, demiyoruz. Ama sanatı besleyen hep bu çatışmadır, diyoruz. Tabiat, sanatla, kurulu düzene başkaldırıyor. ... Sanatlar içinde bu özelliği en çok taşıyan da şiir sanatıdır. ... Şiir alışkanlıklara karşı bir yaylım ateştir.” (Şapkam Dolu Çiçekle, YKY, Temmuz 2000)

MAFYA RACONU

Gerçek şu ki, Türkiye’de şiir, tam 60 yıldır 27 Mayıs Anayasası’nın yaşama geçirilmesini savundu; oysa siyaset ve iktidarlar, hep Anayasa’ya aykırı olmayı seçti. Onu her 10 yılda bir tırpanladı. Üstelik siyaset, Gladyo marifetiyle gitgide mafyokrasiye bulaştı. Mafya; hem doğa katliamına hem Anayasa’ya aykırılığı kendisi için temel hak ve özgürlüğe dönüştürdü. İnsan doğasına karşı en yaygın katliamını uyuşturucuyla sürdürürken; kapitalizmin işleyişini kendine benzeterek denizleri, ırmakları, ormanları, her türlü yeraltı ve yerüstü zenginlik ve güzelliği teknolojik atıklarla, otomobillerin ve endüstrinin salya sümüğüyle zehirleyip kirletti. Korkarım yine bir Anayasa değişikliği sonrasında, mafyokrasi raconu anayasal düzen olacak, soluk alıp vereceğimiz bir damlacık suya, bir nefeslik havaya muhtaç kalacağız.

Sözü burada 555 K şiirinin iyimser dizelerine bırakmak en iyisi:

Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya

Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya

Anamız çay demliyor ya güzel günlere

Sevgilimizse çiçek koyuyor ya bardağa

Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız

Bu, böyle gidecek demek değil bu işler

Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz

Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını

İşte o gün sizi Tanrılar bile kurtaramaz.