Anıtkalp
Doğmakta olan şafağa bir karanfil at,
Haydi, sen de kalbini fırlat,
Büyüsün al bayrağın alı, kendini şafağa kat.
Doğuyor güneş, doruklar kızarıyor,
Gözlerini yere indiren, sen, kaldır başını,
Kaldırın başlarınızı dostlar yukarı, daha yukarı.
Geliyoruz uzak yoldan, yüz elli yıllık,
Yorgun değiliz, ölesiye genciz ki o kadar,
Karışmış aramıza, üç binlerde doğan çılgınlar.
Dörtnala, dört ayrı yönden uçuyor atlarımız,
Karışıyor kanlarımız köpük köpüğe…
Çıkıyor topraktan tunç alaylar, çırılçıplak.
Ataların öğütlerini yanımıza aldık,
Geliyoruz, geçmiş hatalara ağlayıp sızlamadan.
Geleceğin halatlarını kollarımıza bağladık.
Ağır ağır emdiriyoruz güneşi kanımıza,
Eritir gibi turunçlu akideyi ağızda…
İçiyoruz biz de meçhul askerin içtiği kaynaktan.
Dizlerinin üstünde uyuşan, sen, ayaklan,
Haydi, göster kendini Tandoğan’da…
Çıkıyoruz buradan yükseğe, daha yükseğe.
Yıkarak geliyoruz ihanet barikatlarını,
Elimizle buruşturduk birkaç Fetö panzerini…
Zulüm gazı panzehirdir bize, yayla havası gibi.
Çağrıldık ana karargâha, Kasımın On’u.
Geçerek özgürlük kulelerinin arasından,
Adımlıyoruz birlikte, birliğin aslan kesildiği yolu!
Namık Kemal de aramızda, Fikret de, Nazım da,
Binbaşı Şahin de, Kartallı Kazım da…
Çıkıyoruz ulu başbuğun huzuruna, başımız dik.
Geldik, yarım kalan işi tamamlamaya,
Yanıp yakınmak için değil, yanıp yaşamak için,
Açık kalan ölüm kapısını kapatmaya.
Anıtkalp, dev bir karanfil gibi: Güm! Güm!
Çarpıyor derinden: Güm! Gümm! Gümmm!
Çarpıyor… Çıkacak yerinden!