23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Ankara’daki Atlantik yanlısı küçük grup’

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

2014 sonrasında, Atlantik’teki dış politika oluşturucu kurumların raporlarında zaman zaman “Türkiye’yi Rusya’nın kucağına itmeyelim” ana fikirinin işlendiği görülüyor. Bu görüşü, “Türkiye ile Rusya arasındaki ittifakın dönemsel olmayan, kalıcı ve bütün alanları kapsayan şekilde gelişmesini önleyelim” şeklinde özetlemek doğru olacaktır.

Türkiye’nin, Atlantik’ten kopuşu ve Asya’ya yönelmesine karşı alınacak önlemler Washington’daki mahfillerde ince ince planlanıyor. Bu konudaki uygulamayı, Türkiye’yi iyi tanıyan ABD eski Büyükelçisi James Jeffrey, “havuç ve sopa dengesinin iyi kurulması” diye tarif etmişti. Biden yönetiminde etkili konumlarda yer alan, özellikle İsrail’in güvenliğini merkeze oturtan kesim, Trump döneminde bu dengenin iyi kurulmadığını savunuyor. Washington, bu çerçevede, Türkiye’nin Rusya, İran ve Çin ile ilişkilerini geliştirmesine, bölgesel ittifaklara yönelişinin hızlanmasına bakarak Türkiye’ye yönelik daha hassas ve ince ayarlı politikalar uyguluyor.

BIDEN YÖNTEMİ

Biden yönetiminin, Türkiye ile ilişkilerinde, Trump’tan farklı olarak, kurumsal mekanizmalarla diplomatik müzakereleri tercih etmesini bir “şans” olarak niteleyen bazı kesimlerin Ankara’da etkinliğini artırdığı görülüyor. Bunlar, “Bakın, ABD Türkiye’yi kaybetmek istemiyor, müzakere yolları arıyorlar, bu fırsatı kaçırmayalım” diyerek Washington’daki mahfillerin istediği doğrultuda bir propagandaya ve eylemlere girişiyor.

Son olarak, ABD önderliğinde Türkiye’ye parmak sallayan 10 büyükelçinin bildirisi üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Büyükelçilerin istenmeyen adam ilan edilmesi talimatı” vermesi, Ankara’daki “ABD, Türkiye’yi kaybetmek istemiyor” lobicilerini harekete geçirdi.

Oysa “Erdoğan’ı devireceğini” daha koltuğuna oturmadan ilan eden Washington yönetiminin yaptığı, kamuoyu önünde Türkiye’nin müttefikliğine vurguyu öne çıkarıp müzakereler yapmak, perde gerisinde ise tehditlerin güçlendirilmesi şeklinde okunmalı. Biden yönetiminin, göreve geldiğinden beri, Yunanistan’a askeri yığınak yapması, PKK/PYD’ye desteğin artırılması ve onlara Türkiye’ye karşı güvenceler verilmesi gibi uygulamaları bunun açık kanıtı.

STATÜKONUN DEVAMI

ABD’nin politikalarını, “Türkiye’yi sıkıştırmak ama Atlantik’ten kopmasına neden olmayacak sertlikte politikalar izlemek” olarak tarif etmek mümkün. ABD’li Türkiye uzmanı Nicolas Danforth’un Temmuz ayında “Türkiye ve bölgedeki öngörülemez değişikliklerle baş edebilmek” için Biden yönetimine önerileri şöyleydi:

“Washington, ilişkileri geliştirmek için aşırı istekli görünmek yerine, topu Ankara'nın sahasına bırakmalıdır. Bu, Türkiye'nin ABD ve Avrupa çıkarlarını bozma kabiliyetini en aza indirirken rotada kalması anlamına geliyor. Biden, en iyi ihtimalle, Erdoğan'ı daha fazla kışkırtmadan, statükoyu sürdürmeye dayanan bir modus vivendi (çatışan tarafların geçici anlaşması) kurmaya çalışabilir”

(Brookings Enstitüsü, Temmuz 2021).

ATLANTİK YANLISI

GRUBA GÜVENİYORLAR

Bu yazının başlığına koyduğumuz grup ile ilgili bilgi ise ABD’de İsrail çıkarlarını en hararetli savunan odaklardan biri olan Washington Yakındoğu Enstitüsü (Washington Institute for Near East Policy) uzmanları Grant Rumley ve Soner Çağaptay imzalı “Türkiye'nin F-16 Talebi Kaçınılmazı Önleyemeyebilir” başlıklı değerlendirmeden. Yazıda şöyle deniyor:

“F-16 talebi, belki de ABD'yi Türk kamuoyunun gözünde ‘samimi olmayan bir savunma ortağı’ olarak teşhir etmek için Erdoğan'ın Washington'u test etme yöntemi olabilir. Yine de Ankara'daki Atlantik yanlısı daha küçük bir grup, ikili savunma bağlarının tamamen çökmesine izin vermeme konusunda kararlı - bu bağları korumanın bir yolu olarak talebi güçlü bir şekilde destekliyorlar ve aynı zamanda (Türkiye’nin) savunma kabiliyeti açısından gerçek bir krize neden olacağı şeklinde değerlendiriyorlar. Washington F-16 satışını reddederse, Türkiye büyük olasılıkla Erdoğan yönetiminde Rusya'nın yörüngesine doğru sürüklenmeye devam edecek. Bu nedenle, Biden yönetimi ve Kongre’nin, eninde sonunda Türkiye’nin Batı ile ilişkisini olumsuz etkilemesi kaçınılmaz olsa bile, Türkiye’nin F-16 talebine verecekleri red yanıtının biçimi ve üslubuna dikkat etmeleri gerekmektedir” (Washington Yakındoğu Enstitüsü, 28 Ekim 2021).

İşin esası şudur: Türkiye’nin Atlantik İttifakı’na çıpalı olarak kalması ABD için stratejik önemdedir. Washington’daki politika yapıcıların önceliği budur. Türkiye’nin ABD tehditlerine karşı Asya’ya yönelişini engellemek, mevcut koşullarda sınırlamak için çok yönlü bir politika uygulanıyor. Bu politikalarla, Ankara’da bir yandan “bakın ABD ipleri koparmak istemiyor” diyenlerin güçlendirilmesi, böylelikle bu ekibin bölgesel ittifak kurulacak ülkelerle ilişkileri sabote etmesi için devreye girmesi sağlanıyor.