Anlayamadıklarım
Komşu ülkeleri kana boğan terörü destekleyip bu ülkelerin meşru yönetimlerini muhatap almayı reddedenlerin, kendi ülkelerindeki bölücü terör örgütünü müzakerede taraf yapmayı tek çare olarak göstermelerini anlamıyorum.
Çünkü bugüne kadar her adımında PKK'yi daha da güçlendirmiş olan "çözüm süreci"nin neyi çözdüğünü anlamıyorum. Herhalde bir terör örgütünün nasıl olup da "güçlendirilerek tasfiye edilebileceğini" bilmediğimden, bu sürece ülke açısından neden "çözülme süreci" değil de "çözüm süreci" dendiğini hiç anlamıyorum.
"Çözüm süreci"nin her iki tarafının da PKK'yi tehdit olarak kullanmasını biraz anlıyorum. Hatta taraflardan biri çatışmasızlık altında potansiyel bir tehdidi yeğlerken, diğerinin niye namlunun ucunu göstererek tehdidi çıplak gözle görülür hale getirmeyi tercih ettiğini bile çözer gibi oluyorum. Ama "çözüm" için önce muhatap, sonra müzakerenin tarafı haline getirilen PKK'yi şimdi de iktidar ortağı haline getirmenin bu kadar çok meraklısının olmasını pek anlayamıyorum.
ALTI OK’U TERK EDEN PARTİ
Türkiye'nin dünya kapitalist pazarıyla bütünleştirilmesi sonucu ülkeye sıcak para girmesini ve borçlanmayı kendi başarı hanesine yazanların, Türk lirasının değer yitirmesini dış koşullara yükleyip işin içinden sıyrılmaya çalışmalarını anlamıyorum.
Atatürk Devrimini reddetme konusunda iktidar partisiyle yarış halinde olan bir partinin, Atatürk Devrimini tasfiye programı açısından neden uygun bir muhalefet partisi olduğunu bir parça anlayabiliyorum da, böyle bir partinin iktidar partisine nasıl bir seçenek oluşturabileceğini bir türlü anlayamıyorum. Ama altı okun altısını da terketmiş olan bir partinin bu amblemi niye hâlâ değiştirmediğini galiba biraz anlıyorum.
Oyları bugüne kadar hiç bölünmediği halde giderek iktidar partisine daha çok benzemekten ve onun programını kendisinin daha iyi uygulayacağını söylemekten başka bir şey yapmayan bir "muhalefet" partisi 7 Haziranda 120 yerine 130 milletvekili çıkarsa, bunun Türkiye için neyi değiştireceğini, kendimi ne kadar zorlarsam zorlayayım, hiç anlayamıyorum.
AİHM ZAFERİ
Türkiye'nin bölünme sürecinin her kritik noktasında bölünme sürecini yönetenlerin önünü açan tutumlarıyla sivrilen bir partinin "milliyetçilik"le ilgisinin ne olduğunu anlayamıyorum.
24 Nisanın 100. yıldönümüne günler kalmışken, yeterince hazırlık yapmadık diye yakınanların, Talat Paşa Komitesi'nin yaptıkları ve Doğu Perinçek'in "Ermeni Soykırımı Yalanı"na karşı AİHM zaferi konusundaki suskunluklarını hiç anlamıyorum.
Bugün aklı ve gönlü başka bir partide olup da, Vatan Partisi'ne kerhen oy verecek hiçbir yurttaşımızla tanışmadım. Ama aklı ve gönlü Vatan Partisi'nde olup, istemeden başka partiye oy vermeyi düşünen seçmenlere sıkça rastlıyorum. Onun için "oyları bölenin kim olduğunu" da anlamıyorum.
Günümüzde makyaj endüstrisi kurdu alıp büyükanne kılığına sokmada ne kadar gelişmiş olursa olsun, yaşayan bütün nesillerinin kırmızı başlıklı kız öyküsünü bildiği bir ülkede, gözleri kırmızı başlıklı kız kadar görmeyenleri anlamakta ciddi zorluk çekiyorum.
Aslında bütün bu anlamadıklarımın kimin marifeti olduğunu bir bilsem, her şeyi anlayacağım galiba!