Antik Türkiye’de günlük yaşam
M.Ö. 2. bin yılı Hitit döneminin Anadolu’sunun sıradan yurttaşlarının günlük yaşamı tarıma dayalıdır. Yazılı ve arkeolojik kaynaklar, yabanıl ve evcil bitki ve hayvanlar konusunda oldukça net bilgi verir. Sığır, domuz, keçi, koyun, at eşek, köpek ve manda beslenir, arıcılık yapılır. Yaban hayvanları arasında aslan, leopar (nesli tükenmiştir), kurt, yaban domuzu, geyik (kutsaldır), yılan, tavşan, boğa, yaban keçisi, kartal, yaban ördeği, güvercin ve fare sayılabilir. Günlük beslenme, günümüzde olduğu gibi ekmek, çörek, börek türleri, süt, (yoğurt), peynir, lapa veya ezmeden başka et ve sebze yemeklerine dayanır. Kazılan çeşitli yerleşmelerde tarım araçları bulunmuştur. Sözlüklerinde “çiftlik, domuz ahırı ve keçi ağılı, harman yeri, su oluğu, saban, bel, el arabası ve koşum takımı” gibi tarım sözcüklerine rastlanır. Dolayısıyla köylünün yaşamı Ege ve Dicle-Fırat Havzalarındaki çağdaşlarından farksızdır.
Günümüz Türkiye’sinin geleneksel ardıllarının yaşamı da onlara çok benzemektedir (1).
TİCARET VE SANAYİ
Kendi ihtiyacından fazlasını üreten her toplum gibi, o devirde iş bölümü ve tarım dışı mesleklere ayrılanları besleyecek yedek gıda vardır. Böylece çiftçilik çoktan tek geçim kaynağı olmaktan yaklaşık M.Ö. 10 bin yılında çıkmıştır. İş saatlerinde çalışan hekim, inşaatçı, marangoz, duvarcı, kuyumcu, bakırcı, çömlekçi, fırıncı, ayakkabıcı, dokumacı, terzi, berber, çırpıcı, meyhaneci (bay ve bayan), balıkçı, ahçı, kapıcı ve bekçilerin varlığına ait kanıtlar vardır. Sadece saray ve tapınak görevlileri tam gün çalıştırılmıştır. Yer yer sanayi bölgesi olarak maden eritilmesi ve işçiliği ile ilgili alanlar maden ocaklarının yanında bulunur. Karadeniz (kuzey) dağlarından bakır cevherinin çıkartılmasının, karbon 14 yöntemiyle tarihlendirilmesi M.Ö 2800 gibi erken Tunç Çağına rastlar. Maden, külçeler halinde yük arabaları ve eşeklerle taşınıp, yaygın olarak değiş tokuş edilir. Bu külçelerin en iyi örnekleri Akdeniz kıyılarımızda, muhtemelen şimdiki Suriye bölgesine ait Geç Tunç Çağı batıklarında bulunmuştur. Bodrum Müzesi’nde su altı arkeoloğu George F. Bass ile ekibinin çıkarttığı ve yaptığı sergi görülmeye değer. ODTÜ Arkeometri Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Şahinde Demirci’ye göre tunç, çoğunlukla bir bakır ve daha az çinko ve arsenik alaşımıdır, silah dahil olmak üzere pek çok alet ve süs eşyasının yapımında kullanılır. Eti’ler olarak bilinen Hatti’ler erken Tunç Çağında, ardılı Hitit’ler ise Geç Tunç çağında bakır alaşımları ve bakır oksitleriyle tanışıktırlar. Dolayısıyla araç ve silahların nihai biçimlendirilmesi yerel olarak yapılır. Boğazköy (Hattuşaş, Çorum), ve Tarsus’ta, çok miktarda cürufun varlığıyla bu işleme ayrıldığı anlaşılan alanlar vardır. Ayrıca Boğazköy’de Kıbrıs tipi bir bakır külçesinin, Tarsus’ta ise üzerinde hala tunç yapışık olan, kilden yapılma eritme kabının parçaları bulunmuştur. Heykel, kabartma ve mimari örneklerden taş işçiliğinin de aynı doğrultuda geliştiği görülür. Yesemek’te (İslâhiye) taşınmayı bekler durumda yerlerde duran yüzlerce tamamlanmamış yontu görülür. Beyşehir Gölü’nün yakınındaki Fasıllar’da; bir yamaca bırakılmış devasa bir heykel, 50 km uzaklıktaki Eflatunpınar kaynak tapınağına ulaşmak üzere yola çıkmış olabilir. Eskipazar (Alaca) kazılarının Hitit Kültür katında çömlek yapılan işlikler bulunmuştur. Dokumalar evlerde yapılır. Sadece 30 yıl evvel Sille (Konya) evlerinde olduğu gibi evlerde ağırşaklar dokuma tezgâhları vardır.
Giysi kadar ev tabanları için de dokumalar yaptıkları olasıdır ve meslek olarak deri işçileri, marangozlar, inşaatçıları da olmuş olmalıdır.
EVLER ve DÜKKANLAR
Genel anlamda kasaba planlamasına özen gösterildiği görülür. Arazi elverdiği sürece sokakların düz olmasına ve üstünün kaba çakıl tabakasıyla kaplanmasına dikkat edilir. Neredeyse tüm yerleşmelerin eğimli zeminlerde yer alması, teraslama sistemini zorunlu kılmıştır. Temiz su ve atık su sorunlarına çok önem verdikleri anlaşılır. Birçok sokağın ortasından, özenle inşa edilmiş ve üstü taş döşenmiş geniş atık su olukları geçmektedir. Her iki taraftaki evlerden kirli suları taşıyan daha küçük kil oluklar ana kanallara bağlıdır. Bu düzenlemelerin tamamı, yerel yönetim (belediyecilik) örgütlenmesini akla getirir. Evler çeşitli biçim ve boylardadır. Genelde bir düzensizlik göze çarpar. Kabaca dikdörtgen benzeri odalar benimsense de, dik açılar pek yoktur. Alaca’da bir ya da iki odalı sokağa açılan yapılar dükkân veya işlik olarak değerlendirilir. Beycesultan’da bir dükkân yaklaşık 5x4 m.dir. Odanın her iki yanında 1,5 m yüksekliğinde, içinde buğday, arpa ve mercimekle yarı yarıya dolu küpler vardır. Kilerin hemen ardında 4 x 3 m.lik kerpiçten yapılmış bir “meyhane” ve bir köşesinde içecek kapları yığını, onların yanında 31 adet hilal biçimli pişmiş toprak ve 77 adet aşık kemiği bulunmuştur.
(1) J.G. Macqueen, Hititler ve Hitit Çağında Anadolu, 2009, (Çev. Esra Davutoğlu) Arkadaş Yayınevi, Yenimahalle Ankara (s. 87,88,96, 106, 107).