Antrenör futbol öğretmez
Futbol kamuoyunda fanatiklerin yerleşmiş kanaati vardır ki geri döndürmek imkânsızdır. Onlara göre tuttukları takımı şampiyon yapan(!) antrenör, iyi antrenördür. Şampiyon yapmazsa iyi antrenör değildir. Saha kenarında şov ve el kol hareketleri ile bir takım işaretler yapan, zaman zaman ceketini çıkartıp yerlere atan, bariyerleri tekmeleyen antrenör iyi antrenördür de, saha kenarında vakur bir şekilde sesiz sedasız takımın oyununu izleyen antrenör, iyi antrenör değildir. Üzüntüyle söylemek gerekirse futbol fanatikleri olaylara yüzeysel bakıyorlar. Mağlubiyet ve galibiyetlerin nedeni ve niçini düşünmüyorlar, yalnız onlar değil basınımız da öyle. Ancak yapılan istatistiklere göre; bir antrenörün, futbol takımının başarısındaki rolü sadece %15'tir.
Bence; bir antrenörün maç esnasında saha kenarından parmaklarıyla işaret ederek oyuna yön vermek istemesi bir anlam ifade etmez. Futbolcularla en son, soyunma odasında teknik ve taktik konuşulur ve sahaya öyle çıkarılır. Artık sahada bunu takip edecek olanlar takım kaptanlarıdır. Tabi takım kaptanlığı görevinin gereği gibi yapılması durumunda
Futbol eleştirmenleri zaman zaman futbolcuların yaptığı hatalara reaksiyon gösterip "bu antrenör de hiç mi bir şey öğretmiyor takımına" diye tepki gösterirler. Oysa hiçbir antrenör büyük takımlarımızdaki futbolculara futbol öğretemezler. Onlar, mahallede, okullarda ya da altyapıda kendilerine göre futbolu öğrenmişler, zaten tecrübeli ve iyi futbolcu oldukları için de büyük takımlardaki yerlerini almışlardır. Hatta bazıları antrenörlerden bile daha fazla bilgili olabilir.
Bana göre iyi antrenör; elindeki futbolculardan iyi bir takım çıkarabilen antrenördür. Oyuncularına sorumluluk cesaret ve kondisyon veren antrenördür. Gerisi yalandır. Sık sık falanca antrenör iyi, falanca kötü diye yakınanlar olur. Hangisi iyi, hangisi kötüdür? Soyut bir düşünce. Kişilerin bakış açısına göre değişir. Ancak, bunu kesin olarak söyleyenler de vardır.
Sıradan antrenörler vardır ki takımları başarıdan başarıya koşar. Çok şöhretli antrenörler vardır ki takımı başarısızlıktan kurtulamaz. Hep söylüyorum ya, neden? Niçin? Meselesi. Araştırmak, incelemek lazım. Son 20 yılda ülkemize dünyanın büyük saydığı antrenörler geldi geçti. Futbolun beşiği olan Brezilyadan Didi, Parera, Zico, Lazaroni gibi antrenörler geldi. Avrupa'dan da öyle. Ama biliyor musunuz bu antrenörler içinde Yugoslav Veselonoviç bir numaralı antrenör oldu. iki kez Fenerbahçe'ye geldi. Birinde Fenerbahçe 85, ikincisinde de 103 golle şampiyon oldu. Vaktiyle Yugoslav milli takımının vazgeçilmez oyuncusu imiş ama antrenörlük yaşamında büyük bir şöhreti olduğu söylenemez. Fenerbahçe açısından bakılırsa iyi antrenör, belki başka takım için de kötü antrenördür. Ölçü yok maalesef.
Özetle; hiçbir antrenörün başarısı ve başarısızlığı, onların büyüklüğüyle doğru orantılı olamıyor.Bu nedenle ne bir iki maç kazanan antrenörlerimizi göklere çıkartalım ne de bir iki maç kaybeden antrenörlerimizi yerden yere vuralım.. İşin garibi göklere çıkarttığımızda, Onlar da gerçekten kendilerini öyle zannediyorlar. Tersi durumda ise küskünlük yaşıyorlar. Her şeyi abartıyoruz. Aslında antrenörler, büyük ve tarihsel takımlarımıza kişilik veremez ancak onlardan kişilik alır. Bunu bir öğrensek...
Didi
Didi'nin o zamanlar dünyanın 5 büyük futbolcusundan biri olduğu söylenir.Brezilya denince ilk akla gelen isim Didi dir.Keşke bugünkü teknoloji o günkü olayları gereği gibi görüntüleyebilse de biz de Didi yi bütün haşmetiyle izleyebilsek.
Didi, Fenerbahçe Başkanı Emin Cankurtaran zamanında Türkiye'ye gelmiştir. Amaç Fenerbahçe'ye Brezilya sistemini uygulatmaktı. Oynattığı modern futbol o günden bu güne Fenerbahçe'de Brezilya ekolünün gelişmesine sebep teşkil etmiştir. Atak futbolu tercih eden, orta sahada hareketli oyunu ve güzel paslaşmaları benimseyen bu sistem Didi'yi efsane yapmıştır. Ama burası Türkiye. Hangi alanda olursa olsun Türkiye'ye gelen her şey dejenere oluyor. Didi zamanında takım şampiyon da olmuştu Ama bir gerçek vardı. Beli sakattı. Aynı zamanda sosyal ve psikolojik durumu pek yerinde değildi İçten içe eleştiri almaya başladı.
Bir sabah dere ağzındaki odasında karşılaştık. Gözleri bulanık kahvesini içiyordu. Fenerbahçe İzmir'e deplasmana gidecekti. Gazeteci olarak kendisine gidecek takım kadrosunu sordum. Bana bir liste verdi. Takımın kaptanı Ziya'yı koymayı unutmuştu. Belli ki bazı unutkanlıklar başlamıştı. Giderek Didi hakkında spekülasyonlar yapılmaya başladı. Ziya ve Osman'ı kadro dışı bırakınca ipler koptu. Sonunda Didi istifa etti. Evet bir zamanların ünlü futbolcusu Didi'nin Türkiye'deki antrenörlük hayatı böylelikle sonlanmıştı.
Veselinoviç
Veselinoviç, Partizan takımında santrafor oynamış. Golcü bir futbolcu olması nedeni ile ülkesinde dört kez gol kralı olmuş bir futbolcudur. Futbolu bıraktıktan sonra Avusturya'da teknik adamlığa başlamış ve en son Yugoslavya Milli takımını çalıştırdıktan sonra da Fenerbahçe'ye gelmiştir. Bunun dışında Avrupa ülkelerinde bir başarısı yok.
Bir süre Fenerbahçe takımını çalıştırmış. Kendisi de golcü olduğu için gol atmaya yönelik bir Fenerbahçe yaratmıştır. Nasıl yarattı bilmiyorum. Rastlantı mı? Değil mi? Ancak, elinde o günün, çok iyi oyuncuları olduğu gerçeğini biliyorum. Daha sonra birkaç yıl Yunanistan takımını çalıştırıp, tekrar Fenerbahçe'ye dönmüştür.
Ne var ki "Karaman'ın koyunu sonra çıkar oyunu" misali Fenerbahçe taraftarının "Veysel Hoca" diye hitap ettiği Veselinoviç'in giderek talih oyunları ve de at yarışları tiryakisi olduğu ortaya çıkmıştır. İşin kötüsü bu tutkusunu futbolcularıyla da paylaşmış ve ortaklaşa oyun oynamışlar. Sonuçta üstelik bir de Fenerbahçe'den mukavelesinden fazla para istiyor. O zaman ipler tamamen kopuyor ve Türkiye'de antrenör mezarlığına birisi daha katılıyor.