26 Aralık 2024 Perşembe
İstanbul 10°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Araştırma ruhumuzu harlandıran kitap: Türkçe Kökler

Selçuk Ülger

Selçuk Ülger

Site Yazarı

A+ A-

“Dünyada konuşulan üç bine yakın dilden sadece yüz küsürü devlet dili olmayı başarabilmiş.’’ Bu dillerin içinde Türkçemiz de var. Uzak çağlarda, uçsuz Asya bozkırlarından emekleyerek çıktığı yolculuğunu binlerce yıldır gürele gürele sürdürüyor anadilimiz. Ne mutlu bize...

Türkçemizde, başka dillerde olmayan bir şeytan tüyü var. Geçtiği, konakladığı toprakların halklarına kendini çabucak sevdiriyor. Eğer konukluğu uzatırsa, kendisine duyulan sevgi, tutkuya dönüşüyor. Eline keskisini, çekicini alan, ağaçlara, kemiklere, taşlara kazıyor onu. Ve kazıldığı her yazıt taşına ölümsüzlük bahşediyor dilimiz. Asırlar sonra eline bilimin merceğini alan herkes, bu görkemli yazıtların önünde saygı duruşuna geçiyor...

Bu olağanüstü gücünü gördükçe, dilimizin yapı taşlarını, gelişim sürecini, sağlam mantığının sırlarını daha bir merak ediyoruz. Atalarımız, “Otu çek, köküne bak!” diye boşuna dememişler.

Türkçemizin köklerine inmek, dayandığı tutarlı kuralları çözümlemek, türetilmiş sözcükler arasındaki anlam bağlarını herkesin usuna yatacak şekilde gözler önüne sermek, öyle altından kolay kalkılacak bir iş değil. Hz.Eyüp sabrı yanında, yerli, yabancı yüzlerce kaynağı ince ince eleklerden geçirebilecek bir donanım da gereksinen uzun ince bir uzun yol. Bu yokuşlu büküşlü sarp yolları ancak Doğu Perinçek gibi diline sevdalı, yüreği öğrenme ve öğretme coşkusuyla çarpan insanlar göze alabilir...

Sayın Perinçek'in bugün üçüncü kez okuduğum “Türkçe Kökler” kitabı, dilimizin botanik bahçesi gibi. Daha ilk cümlesiyle sarıp sarmalıyor insanı: “ Türk dili üzerine çalışmak, keşifler peşinde koşmak büyük mutluluk kaynağı. Bu sevinci herkesle, aydınlarımızla, dünyanın cümle dil meraklılarıyla paylaşmak istiyor insan.”

Kitabın çevirdiğimiz her sayfasında, Ural- Altay dağlarından esen yüce bir “Türkçe” rüzgarı var. Kitap elinizdeyken bu dağların eteklerinde yürüyor, ana dilimizin büyülü dünyasını keşfetmenin coşkusuna kapılıyorsunuz.

Okul sıralarında hepimizi boğan, o karman çorman tuğla kalınlığında dil kitaplarıyla sakın karıştırmayın bu kitabı! “Türkçe Kökler”i bir bilmece-bulmaca kitabı gibi sıkılmadan, neşe içinde okuyacaksınız. Bilimsellikten, nesnellikten zerre ödün vermeyen, ölçülü, tartılı sözlerle çok şey anlatan, eğlenceli bir dille yazılmış. İlginizi çekmeyecek tek sayfa, tek satır yok. Araştırma ruhumuzu harlandıran bir kitap aynı zamanda. Okunacaklar listenize bol bol kitap adları da ekletiyor. (Biraz masrafa sokuyor okuru!)

Her bölümünden farklı farklı tatlar değiyor damaklarınıza. Tepsiyle sunulan çeşit çeşit Hatay mezeleri gibi. Okuyup bitirdiğinizde, o tatları yeniden almak için başa dönüyorsunuz.

Kitaplığınızın kuytu raflarına kaldırmaya eliniz varmıyor. Sözlüklerinizin, dil kitaplarımızın yanı başında ona yer açıyor, “Türkçe Kökler” hep elinizin altında olsun istiyorsunuz.

Bu kitap, ana dilimize ilişkin eksiklerimizi kibarca yüzümüze vuran, araştırma ruhumuzu harlandıran bir ilham perisi çünkü...

Öyle bölümler var ki, alıntılamazsam olmaz!

Türkçemizin en çok 'Tep' kökünü sevdim ben. İlkokulda, ortaokulda çok 'tepük' yediğim için olmalı.

 'Tep' kökünü, futbol meraklıları da benim gibi çok sevecekler:

 “DİVAN-Ü LÛGAT-İT TÜRK'TEKİ FUTBOL’’

“Tepük, futbolun Divan-ü Lûgat-it Türk'teki adı. Eski Türkler topu teperek oynadıkları oyuna 'tepük' adını vermişler. Kaşgarlı Mahmut anlatıyor: Kurşunu eritip toparlak biçimde döktükten sonra üzerini keçi kılıyla sarıyorlar. Oğlan çocukları bunu ayaklarıyla teperek oynuyorlar. İşte bu oyuna “tepük’’ deniliyor. Tepük, tepmek eyleminden geliyor.

'Tepik' sözcüğü 'tekme' anlamında Anadolu'da hâlâ kullanılıyor.’’

 'Tep' kökü, Meksika'ya ve Maya kültürüne meraklıları da unutmamış:

 “TEP KÖKÜNÜN TEPE TEPE DÜNYA GEZİLERİ’’

“'Tep' kökü, Türkçenin verimli köklerinden. Bu Asyalı kök, gezmeyi çok seviyor. Artık Bering Boğazı'ndan tepe tepe mi, yoksa Pasifik Okyanusu'ndan gemiyle yüze yüze mi, ta Orta Amerika'ya kadar gitmiş. Maya dilinde bizim 'tepe' sözcüğünün karşılığı 'tepek'. 1930'larda Meksika Maslahatgüzarımız olan Tahsin Bey, Mayalarla ortak sözcükleri bulup on dört rapor halinde Atatürk'e yollamış. Bu raporların sonuncusunu büyük aydınlanmacımız Turan Dursun bulmuştu ve Saçak Dergisinde yayımlamıştık. Atatürk, Soyadı Kanunu çıkınca Tahsin Bey'e 'Mayatepek' soyadını veriyor. Mayatepek'in geri kalan raporlarını arkadaşımız Kemal Şenoğlu, Türk Dil Kurumu'nun bodrumlarında yerlere atılmış olarak buldu ve yayımladı.’’

 Üç kuşaktır, kan ter içinde kalkınmalarına omuz verdiğimiz Almanlar, biliyorsunuz, göçmen Türklere her fırsatta 'tepük' atma peşindeler. Biz onlara tarih boyunca hiç 'tepük' atmamış, yine yüce gönüllülük edip 'Tep' kökümüzden türettikleri sözcükler armağan etmişiz:

 “ALMANLARIN TEPPİCH'LERİ’’

“'Tep' kökü, yalnız doğuya değil batıya doğru da gitmiş. Almanlar halıya 'Teppich' (tepih okunuyor) diyolar. Almanlar halıya Türkçe basıyorlar, başka deyişle halıyı 'tepiyorlar'. Teppich sözcüğü Türkçe 'tepik'le hemen hemen aynı sesi veriyor. Türkçenin 'tep' ve 'top' kökü yalnız Farsçayla değil, diğer Hint- Avrupa dilleriyle de köken bağını düşündürüyor...”

 Avrupa ülkelerinde Türkoloji ya da dilbilim okuyan, özellikle dilin morfoloji (yapıbilim) ve etimoloji (kökenbilim) dallarına ilgi duyan gençlerimizin “Türkçe Kökler”i ivedilikle edinmeleri, sindire sindire okumaları gerek. Avrupa'da birkaç dili ana dili gibi konuşan, lise sıralarında bu dillere kısmen Latinceyi de eklemiş öğrencilerimiz için, “Türkçe Kökler”in sonundaki on sayfalık 'Kaynakça' bölümü bile altın değerinde. Emin olsunlar, kitabı okurken, okul arkadaşlarını kıskandıracak özgünlükte birçok tez konusunun şimşekleri de çakacak beyinlerinde.

Türkçemizdeki matematiğin, doğurganlığın ve sağlam mantığın farkına çoğumuzdan önce varıp büyülenen Alman Türkologlardan Prof. Mark Kirschner, birkaç yıl önce Giessen Justus von Liebig Üniversitesi'nin Türk Haftası Etkinlikleri'ndeki sunumunda, Türkçe konuşan göçmenlerin, yaşadıkları ülkelerde ana dillerine kararlılıkla sahip çıkmaları durumunda, Türkçenin Avrupa'da hiçbir zaman ölmeyeceğini önemle vurgulamıştı:

“Türkçe öyle güçlü ki, Orta Asya'dan Küçük Asya'ya (Anadolu),  oradan da Avrupa'ya, sekiz bin kilometrelik maceralarla dolu bir yolculuk yapmış ve geçtiği ülkelerin halklarına kendini hiç zorlamadan, sevgiyle kabul ettirmeyi başarmıştır. Dünyada bugün yaklaşık iki yüz elli milyon insanının konuştuğu bu güzel dil, konuşulduğu bütün ülkelerde hiçbir zaman ölmeyecektir. Türkçe konuşan üç milyon göçmeni barındıran Almanya'mız da buna dahildir. Türkçe, sağlam kökleri, güçlü bir edebiyatı olan, öğrenmeye başlayan insanları hemen içine çeken büyülü bir dildir...”

Dilimize, ancak dil bilincimizi geliştirerek sahip çıkabiliriz. Bu da, dil konusunda yazılmış nitelikli kitapların ruhuna girmekle mümkün.

Dilimizin köklerine, gövdesine, eklerine “Türkçe Kökler”le bir kez daha sımsıkı sarılalım...