24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Arşivlerin önemi

Burçak Evren

Burçak Evren

Gazete Yazarı

A+ A-

Geleceği ilişkin önemi olan herhangi bir şeyi toplama-biriktirme sonrasında tasnif ederek yarınlara taşıma gibi bir geleneğimiz ve de alışkanlıklarımız ne yazık ki pek yok. Örneğin bırakın özel ya da resmi güçlü bir arşivi bir yana, bir yüz yıl öncesine uzanan doğru dürüst bir koleksiyoncumuz da çok az. Durum böyle olunca, geçmişe yönelik bellek de doğal olarak istenilen ve de arzu edilen bir düzeyde olamıyor.

Elbette ki arşivleme ile koleksiyonculuk bir birinin benzeri gibi gözükse, de aynı şeyler değil. Hem içerik hem de geleceğe yönelik yararlılık açısından büyük farklılıklar taşıyor. İkisinin arasındaki ortak paydalardan biri, bir şeyleri toplayıp, saklamak, onları tasnif ederek yarınlara ulaştırmaktır.

Ülkemizde istenilen düzeyde olmayan arşivcilik konusunda son çeyrek asırdır, eskisine oranla kimi olumlu yaklaşımlar var. Devlet arşivlerinin kendilerini yenileyerek hizmete açılması, yine kimi kütüphanelerimizin dünyadaki benzerleri gibi ellerindeki önemli bilgi/belgeleri paylaşıma sunmaları, biraz geç de kalınsa bu konuda atılan olumlu adımlar olarak değerlendirilebilir.

Ayrıca kimi özel kuruşlarla (banka, vakıf, dernek, enstitü, üniversite vs.) ile kişisel arşivlerde de eskisine oranla önemli bir yapılanma gözleniyor. Ama ne var ki arşivcilik konusunda tüm bu olumlu girişimler, hem geniş bir alanı kapsamadığından hem de nicelik ve de nitelik açısından istenilen düzeyde olmasından pek yeterli olmuyor.

Arşivcilik konusundaki bu genel değerlendirenin dışında kalan esas sorun ise; çoğunlukla özel arşivlerin bu olaya bakışındaki durumdan kaynaklanmaktadır. Güçlü kuruluşların, büyük sermayelerin kanatları altında oluşturulan -daha doğrusu oluşturulmaya çalışılan- bu arşivler, eser toplama/biriktirip/ saklamanın yerine, kendilerini “bilginin bakıcıları” olarak lanse edip, sözüm ona çağdaş bir arşivciliğin tanımana yönelmektedirler. Yani yine kendilerinin deyimiyle “nesnelerin bakıcılığı “ yerine “bilginin bakıcılığını “ iddia etmek.

Bir eserin aslı olmadan, ona ilişkin bilgileri üretmek ne denli doğru olur, orası tartışma götürür ama, gerçek olan bir şey varsa o da; büyük sermayeye dayalı kültür-sanat arşivi yapma çabasında olanların büyük bir kısmının, toplama/biriktirme/tasnif edip onları geniş kitlelerle paylaşma (ya da kendilerinin deyimiyle nesnelerin bakıcılığını üstlenmeleri yerine, sözüm ona bilimin bakıcılığını üstlenme iddiaları) retorik yeni bir yaklaşımın ötesinde, bu konu içinde değerlendirilecek bir kolaycılıkla bir kurnazlığı da içermektedir. Kolaylık; orijinal eserlerden oluşan bir arşiv yapmanın külfetinden/maliyetinden kurtulmak, kurnazlık ise; “bilginin bakıcılığını” üstlenir gibi görünerek, kültür sanat alanında bir şeyler yapıyormuş gibi gözükmekten kaynaklanmaktadır. Tıpkı, uluslar arası kimi büyük müzayede şirketlerinin bizim gibi ülkelere inandırmak istedikleri, eserlerin orijinallerinden çok, kopyalarıyla sergiler açıp müzeler oluşturmak, ya da devletten onca katkılar alarak geleceğin belliğini oluşturma iddiasıyla “kupür arşivleri” yapmak gibi..

Arşivcilik ciddi bir iştir... Retorik ya da yüzeysel yaklaşımları kaldırmaz.

Belge yoksa tarih de olmaz... Tarih belgelerle yazılır, bilginin bakıcılığına soyunmak gibi gayr-i ciddi ve bir o kadar da içi boş sözlerle değil... Nesnelere-belgelere sahip olmayanlar, bırakın bilginin bakıcılığını, kendi belleklerinin sahibi bile olamazlar...