24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Âşık ve sevgiliye dokunan zaman

Nadir Temeloğlu

Nadir Temeloğlu

Site Yazarı

A+ A-

Bugün Sevgililer Günü. Hasan Yalçın, “Zaman âşka dokunamaz” diyor. Oysa âşka dokunamayan insana, zaman dokunur. Saniyeler, dakikalar, haftalar, aylar, yıllar pek çok şey götürür kişiden. Ama yürekteki o ince sızıyı bırakır.

Âşk arayışı insanın en soylu arayışlarından biridir. O arayış olmasa edebiyat, müzik, resim bu kadar derinleşemezdi. “Güzel” ve “estetik” kavramsallaşamazdı. Fakat âşkı kazanma yarışı, genellikle tükenişle biter. Kerem kül olur, Mecnûn çöle düşer, Ferhat gürzün altında kalır...

Ulaşamadığımız, hep kıymetlidir. Elimizdekinin kıymeti ise, zamanla bilinmez olur. Çünkü sıradanlaşmıştır. Sıradanlığı, bol bol alışverişle, telefondan bir iletiyle “Bak unutmadık” ritüeline çeviren gündür 14 Şubat. Her güne yayılan aşk yoktur. Yılda bir kez hatırlamak yeter. Aşk, kredi kartı ekstrelerine kafeslenmiştir.

Zaman aslında âşka dokunabilmiş. Âşık ve sevgilinin tutumları, zaman içinde değişmiş. Bu özellikle klasik şiirde belirgindir.

VİCDANSIZ SEVGİLİ ÂH EDEN ÂŞIK

Dîvan edebiyatının ilk temsilcilerinden Hoca Dehhanî şöyle diyor:

“Güler düşmen benum agladuguma

Aceb şol kâfirun îmânı yoh mu”

(Düşman benim ağladığıma güler, acaba şu kafir gibi güzelin imanı yok mudur?)

Şimdi kafanızda bir üçgen kurun. Üçgenin tepesine sevgiliyi oturtun. Alttaki iki ucundan birine âşığı, diğer ucuna da rakibini bırakın. İşte size 13. yüzyıldan 17. yüzyıla uzanan bir sevda tablosu. Klasik şiirde sevgili ulaşılmazdır. Vicdansızdır. Âşığın tüm arayışlarına rağmen yüz vermez. Rakiplerine de... Bu anlamda îmânsızdır. Kâfir gibidir. Adeta burnundan kıl aldırmaz. Bir sırça köşkte yaşar.

Âşık ona kavuşmak için çok çabalar. Rakipleriyle savaşır. Sevgilinin âşığa yüz vermemesi, rakiplerini de umutlandırır. Rakipleri, âşığın o haline gülerler.

Âşık sevgiliye her ulaşamadığında “âh” çeker. Bu âh çekiş, boşuna değildir. Somuttur. Çünkü âşık yaralıdır. İki türlü: Bir; sevgilinin dili kılıç gibi keskindir. Kâfir, vicdansız sevgilinin dilinden çıkan her acımasız söz âşığı yaralar. Sevgilinin gözleri ok, kaşları yaydır. Her bakışında fırlar bir ok, saplanır âşığın yüreğine. Deler geçer. İki; âşık, rakipleriyle amansız savaştadır dedik. Kılıçlar vuruşur, oklar atılır, kalkanlar savrulur...

“Âh” Osmanlıca elif ve h harfleriyle (آه) yazılır. Elif, âşığın vücudundaki kılıç yaralarını, h ise göz göz ok yaralarını temsil eder. Rakibin kılıcı, oku ile sevgilinin keskin sözleri ve kirpiklerinin sivriliği yaralar açar. İşte bundandır âşığın inlemesi, âh çekmesi. Fakat buna rağmen âşık hâlinden memnundur. En büyük hayali, sevgiliye kavuşmaktır. Bu yolda can vermeye hazırdır. Gözünü bile kırpmaz. Fûzûlî'nin dediği gibi:

“Yılda bir kurbân keserler halk-ı âlem ıyd üçün

Dem-be-dem sâ’at-be-sâ’at ben senin kurbânunem”

(İnsanlar yılda bir kez bayramda kurban keserler, ben an ve an, saat ve saat senin kurbanınım.)

SEVGİLİNİN DAVRANIŞINI SORGULAYAN ÂŞIK

17. yüzyıla geldiğimizde işler biraz değişir. Sevgili yavaş yavaş merkezden çıkar. Âşığın rakibi olduğu kadar, çevrede gönül alıcı, akıl çelici güzeller de artmıştır. Şairin gözü yavaş yavaş başkalarına kaymaya başlar. O keskin sözler, yaralayıcı bakışlar âşığı biraz usandırmıştır. Nedim'e kulak verelim:

“Bigânedir mu'âmeleniz akl u hûş ile

Gûyâ derûn-i sînede mihmânsın ey gönül!”

(Ey sevgili bana karşı davranışın mâkul ve mantıklı değil. Güya yüreğimin içinde misafirsin ha?)

Fazla naz âşık usandırır derler. Belki yüzyıllardır sevgilinin yüz vermemişliği âşığı usandırmıştır. Onun sözleri, bakışları, kötü davranışları artık âşığa hoş gelmez. O tapılanacak, ne olursa olsun ulaşılacak gönül sultanı birden misafirlik mertebesine inmiştir. Âşığın gönlü başkalarına da kapı açmıştır. Âşık savaştan vazgeçmiştir, can vermeyi göze almaz artık. Kavga peşine değil safâ ve zevk peşine düşmüştür. Gönlüne misafirler alıp, misafirler uğurlayacaktır. Rakipleri ise hiç dert etmemektedir. Sevgili hâlâ önemlidir ama kendisini üstün görmediği, o da âşığa karşılık verdiği ölçüde...

MERKEZDEKİ ÂŞIK

Dîvan edebiyatının bitişi, klasik sevgilinin de sonudur. Üçgen altüst olmuştur. Sevgili tepelaktır. Artık âşığın lafı geçer. Âşkın biricik ölçütü âşığın tutumudur. Âşık merkezdedir. Bunu en özlü olarak Âşık Veysel anlatır:

“Güzelliğin on par'etmez

Bu bendeki âşk olmasa

Eğlenecek yer bulamaz

Gönlümdeki köşk olmasa”

Evet, âşık 20. yüzyılda devrim yapmıştır. Sevgilinin sırça köşkü yıkılmıştır. Artık güzelin de, sevginin de ölçütü alığın bakışı, duyuşlu, hissedişidir. Âşık varsa sevgili vardır, âşık yoksa o da yoktur.

Postmodern dönemde, âşığın kendini merkeze almasını sindiremez sevgili. Çünkü kendisi yerinden edilmiş, umutsuz, karamsar, kırgındır. Acılarla yoğurur kendini. Kaybolmuştur. Kayboluşunun faturasını âşka ve âşığa keser. Kendi karamsarlığına onu da yuvarlar. Âşk diyorsa biri orada durmalıdır: Siz aşktan n'anlarsınız bayım!

Peki siz hangi yüzyılın âşığısınız? 13. yüzyılın tapan âşığı mı, 17. yüzyılın gözü dışarıda âşığı mı, 20. yüzyılın her şeyin ölçüsünü belirleyen âşık mı, 21. yüzyılın umutsuz, karamsarı, âşktan anlamayanı mı?