Asıl patronu sonra öğrendik-(TAMAMI)
Bir muhtıra hikayesi (2)
Tarih: 26 Mart 1971.
Muhtırayla gelen “Atatürkçü Partiler üstü hükümeti”
CHP’den istifa ettirilen Prof. Nihat Erim’in başkanlığında, 5 AP’li, 3 CHP’li, 1 MGP’li, 1 Milli Birlik Grup-yani eski MBK üyesi- ve 14 bağımsızın atanmasıyla kuruldu.
Garip gelebilir. Kendisine Muhtıra verilen Meclis, o hükümete 7 Nisan oturumunda 321 olumlu, 46 ret ve 3 çekimser oyla güvenoyu verdi. 370 milletvekilinde sadece 74’ü oylamaya katılmadı.
O hükümet; terörü ya da kardeş kavgasını önleyecek, Anayasa’nın öngördüğü reformları “Atatürkçü” bir görüşle gerçekleştirecekti. Ben de dahil çoğu yurttaş buna inanıyorduk.
Ve olaylar başladı!
Güvenoyundan 3 gün sonra iki zengin iş adamı Dev- Genç üyesi sanılan kişiler tarafından kaçırıldı! (10 Nisan 1971)
18 Nisan günü Eskişehir ve Hatay’da sıkıyönetim ilan edilirken Ereğli Demir-Çelik fabrikalarına ait fırın patlatıldı. 26 Nisan’da İstanbul- Kocaeli, Sakarya, Zonguldak, İzmir, Ankara, Hatay, Diyarbakır’da (11 il) sıkıyönetim ilan edildi. Başbakan, ve bazı bakanlar şaşkındı. Yavaş, yavaş sıkıyönetim mahkemeleri açıldı. Banka soygunları sürüyordu. Yani huzur yoktu ama umut boldu!
Şimdi anlaşılıyor mu olayların içinde yaşayan bir gazeteci olarak “Partiler üstü kararlar- Meclis’in yavaş, yavaş onay mekanizması- Sıkıyönetimler” denince neden tüylerim diken, diken oluyor? Sayın Arınç! Siz o devri belki içinde yaşamadınız, partiniz henüz yoktu.
Ben ve benim gibiler bir olaydan sonra şaşkınlığımızı atmıştık. İsrailli Elrom olayı.
17 Mayıs’ta THA temsilcisi rahmetli Erdoğan Örtülü beni aradı:
“İsrai Başkonsolosu Efraim Elrom kaçırılmış!”
Hemen Başbakan’ın odasına koştum. Genelkurmaya bağlı kırmızı telefonla konuşuyordu: “Sayın Genelkurmay Başkanım kimler yapmış bu işi? Bizimkiler mi yoksa yabancı teröristler mi?” Alnından akar terleri görmemek mümkün değildi. Telefonu kapatınca bana:
“Aman bunu basın şimdilik duymasın” demişti. Sonra Başkonsolos’un öldürüldüğünü öğrendik.
8 ay sonra ayrıldığım Başbakanlık binasından çıkarken olayları düşünüyor, kendi kendime soruyordum:“Ben neden buradayım?” O sıralarda MİT Başkanı ciddi bir cadı avı başlatmıştı. Başbakan ise hükümet içinde kabul görmeyen Anayasa’nın 11. ve 14. maddelerini Kocaeli Milletvekili olarak Meclis’e getiriyordu. Çalışma Bakanı Atilla Sav’ı Başbakan’ın özel ikametgahında gördüğümde yüzü sapsarıydı.
“-Başbakan önünde yabancı Anayasalar var. Anayasa’nın özgürlüklerle ilgili maddelerini değiştirecek. Artık bu hükümette kalmak doğru olmaz“ demişti.
Başbakanlığa döndüğümde rahmetli Sadi Koçaş’ın odasına girdim. Onun da canı sıkkındı:
“- Nihat bey bunu yapmamalıydı!” Sözünü hiç unutmadım.
Anayasa Prof’u rahmetli Erim onu yaptı ve Meclis’te yasasını savunurken şöyle dedi: “-Tepelerine balyoz gibi ineceğiz”
Bir akşam Gazeteci Seyfettin Turhan’ın evinde Fakir Baykurt, Nejat Erder ve İffet Aslan -Turhan’ın eski eşi- Baba Tonguç’un oğlu Dr. Tonguç’la yemek yiyorduk. Arkadaşları evlerine ben bıraktım. Sabah ne İlhami ne Altan ne Doğu Perinçek ne Fakir Baykurt ne Prof Soysal ne anayasa hocam Prof. Bahri Savcı kalmıştı. Hepsi gözaltında ya da işkencedeydi.
Şimdi daha planlı
Bir süre sonra anladık ki; asıl patron Erim de Sunay da değildi.Asıl Patron Washington’daydı ve Türkiye’de büyük bir oyunun ilk provası olarak haşhaş ekimini yasaklatacaktı.İşte ip orada koptu. Tüm bunları 12 Mart ve Nihat Erim Olayı adlı kitabımda anlattım.O kitap iki defa beşer bin basılarak satıldı.
Tekrar edeyim: Bu iki kelimeden korkarım. Milli mutabakat ve partiler üstü hükümet. Meclis devreden çıktı mı, sonu gören biri olarak yüreğim sıkışıyor.
Sonuç: O hükümet içinden parçalandı.
Sadi Koçaş istifa mektubunu Prof. Erim’e sunduğunda yanıtı almıştı:
“-Muttali oldum!”
Hepsi, hepsi bu cadı avları, bomba davaları, Ergenekon davaları, hukuk tanımazlık 12 Mart’taki denemenin verdiği cesaretin 12 Eylül’de daha planlı ve emperyalizmin artık açıktan vaziyet alarak uyguladıkları değil mi?
Keşke sayın Meclis Başkanımız bu günleri anımsamak için benim kitabı okusa ve bu işi yapacaksa, önce partileri sonra Meclis’i muhatap alarak yapsaydı. Bakın elin adamı; Ekonomist’in son sayısında neler yazıyor? AKP’nin kurucularından Abdüllatif Şener; içinde “Vatana İhanet“ anlamlı sözleri Ulusal Kanal’da, sonra CNN -Türk’te söylemekte. Bir gazeteci de şöyle yazmış:
“Süpürülme zamanı geldi”
Şimdi oturun ve düşünün muhtıralar mı suçlu, orada görev alanlar mı? Yoksa göz göre, göre yüzme bilmeden dümene geçenler ve “Muhtıralara” başvuranları hala destekleyenler, onlara koltuk değneği olanlar mı?