29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Askerin vesayeti, dinin vesayeti (10) (Haklarımız için yurttaş buluşması) -(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

“Askerin Vesayeti, Dinin Vesayeti” dizisini bu onuncu yazıda bitiriyorum. Bu konuda yazmak, söylemek istediklerimin ancak küçük bir bölümünü yazdım. Cumhuriyetin çıkardığı devrim yasalarıyla kendini korumak istemesini despotluk diye kınayanlara, TSK’nın Cumhuriyet’e bağlılığını vesayet ve darbe içgüdüsü olarak tanımlayanlara, asıl vesayetin, hacr ve baskı tutkusunun din adamlarından ve dini siyasete alet eden partilerden kaynaklandığını biraz olsun göstermek istedim.

Yüzyıllardır, Osmanlı ve Türkiye toplumu üzerinde egemenlik süren “afyonlaşmış din”in baskılarının insanlar üzerinde uyuşturucu bir kadere dönüştüğünü hatırlatmak istedim.

Vatandaşlar, tarikat ve cemaat bağımlılığından kurtulup seçmen vatandaşa dönüşmeden, zihniyet ve bilinç olarak çağının çağdaşı olmak olanaksız.

AKP’nin dinsel sulta ve saltanatından, ülkeyi ancak vatandaşın çağının çağdaşı bilinci kurtarabilir.

Bunun bir somut örneği olarak “Haklarımız İçin Yurttaş Buluşması”nın bildirisini yayınlıyorum:

Yurttaşın Haklar Bildirisi

[“Uzun zamandır inanç ve köken farkımızı acımasızca siyasetin aracı yapanlar, 90 yıllık Cumhuriyetle hesaplaşmakta; Atatürk’e, laik Cumhuriyetin kurucularına, aydınlanmacılara akıl, bilim ve ahlakdışı saldırılar yoğunlaşmaktadır. Oysa Cmhuriyetimiz, başlı başına bir kültür devrimidir. Kılık kıyafeti, yazıyı, dili, ölçüyü, takvimi yenileştiren devrimlerle “kul” olmaktan kurtulup “yurttaş” kimliği kazanan halkımız, çağdaş dünyayla yarışa başlamıştır. 3 Mart 1924’te kabul edilen ve cumhuriyet tarihine “3 Mart Devrim Yasaları” olarak yazılan “Hilafetin Kaldırılması, Şer’iye ve Evkaf Vekâletinin Kaldırılması, Eğitim ve Öğretim Birliği Yasaları”yla halk egemenliğinin özü olan laikliğin toplumsal temelleri atılmış; yurttaşlık bilincimizin kökleşmesi sağlanmıştır. Ne ki son zamanlarda 90 yıllık kültürel birikimimiz yok sayılıyor. Tarihin akışı, akıl ve bilimdışı yalanlarla değiştirilerek, çocuklar ve kadınlar kullanılarak Cumhuriyetin tüm değerleri birer birer siliniyor.

Bizler, 90 yıllık Cumhuriyetin kazanımlarıyla farklılıklarımızı varsıllık olarak içselleştiren bireyleriz. Ulusal bayramları yasaklayan, yargı bağımsızlığını yok eden, üniversiteyi susturan, inanç ve köken farkımızı sömüren, “4+4+4’lük ucube”yle eğitimi dinselleştiren, kız çocuklarını toplumsal yaşamdan koparan; gençleri, kadınları ve engellileri çaresizliğe iten, basın yayını etkisizleştiren, gericiliği aklayan, sanatı “muhafazakârlaştırma”yı düşleyen, adları bile değiştirilen cumhuriyet kurumlarında inanç odaklı kadrolaşmaya hız veren, aydınları zindana tıkan; siyasal bağımsızlığımızı yok sayan, emperyalisti füzesi, askeriyle topraklarımıza sokan, ülkeyi savaşa sürükleyen olumsuzluklara seyirci kalamayız! Bu duygularla ve yurttaşlık bilinciyle tüm “HAKLARIMIZ İÇİN YURTTAŞ BULUŞMASI” bir zorunluluk olmuştur!

3 Mart 2013; saat 13.00’te, Ankara’nın Tandoğan Meydanı’nda buluşacağız! Bağımsızlığımız için; çağdaş eğitim için; bilim ve sanat için; adalet ve demokrasi için; her yaştaki çocuklarımız, kadınlarımız, engellilerimiz için; emek ve emekçi için; emekliler için; insanca yaşamak hakça bölüşmek için; yok pahasına satılan yeraltı ve üstü zenginliklerimiz için; derelerimiz gibi kurutulan tüm değerlerimiz ve ulusal onurumuz için “Üç Devrim Yasası”nın 89. yılında laik Cumhuriyetimiz için meydanda olacağız!

Kadın erkek hepimiz, cumhuriyet devrimleriyle elde ettiğimiz kazanımları korumakta; aklın, bilimin ve sanatın ışığında geleceğe taşımakta kararlıyız!

Sizin ve tüm yurtseverlerin bu kararlılığımıza ortak ve destek olmasını bekliyoruz! Destek ve ilginizi esirgemeyeceğinize inanarak saygılar sunuyoruz.

Haklarımız için yurttaş buluşması!

3 Mart 2013, saat 13.00 Tandoğan’dayız!

Düzenleme Kurulu Adına Kitle Örgütlerinin Temsilcileri

Şenal Sarıhan, Sevgi Özel, Nazım Mutlu, Yıldırım Kılınçaslan, Meral Özaygen, Şenel İke, Cengiz Gülebay.

Tanrı vesayet altında mı?

Değerli ilahiyatçı, filozof ve hukukçu Yaşar Nuri Öztürk, Yurt gazetesindeki sütununda (19.02.2013) “Tanrı Vesayet Altında mı?” başlıklı bir yazı yayınladı. Benim “Dinin Vesayeti” deyişimle Yaşar Nuri Öztürk’ün deyişi aynı kapıya çıkıyor. Dini vesayet aracı durumuna getirip onu toplum üzerinde bir silah olarak kullananlar ile Tanrı’yı vesayet altına alanlar aynı kişiler. Kim bunlar? İslamcılar, tarikatlar, Milli Görüşçüler, Fethullahçılar, dinci mütegallibe, yeni ulema sınıfı ve dini afyon olarak kullanan AKP kadrosu. Bunlara başka eklemeler de yapılabilir.

Yaşar Nuri Öztürk şöyle yazıyor:

“Tanrı vesayet altına elbette alınamaz ama O’nu vesayet altına almaya yönelik davranışlar insan tarafından her zaman sergilenebilir ve sergilenmiştir. Bugünkü dünyanın sıkıntı sebeplerinin başında da insanın bu namert girişimi bulunmaktadır.

Tanrı’yı vesayet altına alma tutkusu, Tanrı’nın gönderdiğı dini kendi hesaplarına uyduran din temsilcilerinin dünyasında barınabilmektedir. Tanrı’yı vesayet altına alma girişimi, Tanrı’nın yeryüzündeki iradesini saptırmakla başlıyor. Şirk (Allah’ın yetkilerini paylaştırma) illeti bu saptırmanın en tipik belirişidir.”

İslam’da ruhban sınıfının olmadığı söylenir ama uygulamada tıpkı Hıristiyan kiliselerinde olduğu gibi, bir Müslüman ruhban sınıfı vardır. Tanrı’yı vesayet altına alarak dinsel vesayet kuran ve bunu hem paraya, hem de siyasete dönüştüren sınıf. Bu sınıf bu nedenle bir kaç on yılda devlet kurumlarını ele geçirdi ve iktidara geçti ve on yılda Karun kadar zengin oldu.