Askıda ekmek... Gazete ve kitap...
Kağıt sorunu, gazeteciliğe ilk adımımı attığım yetmişli yılların başından beri sektörün en başta gelen dertlerinden biri olmuştur. Sektörün bu temel soruna ilişkin bulduğu her bir çözüm, bir süre sonra sorundan daha büyük bir sorun olarak ortaya çıkmış, adeta bu sorunun çeşitlenerek günümüze dek taşınmasına zemin hazırlamıştır. Resmi ilana bildirilen abartılı tirajlar, ana gazetenin kağıt gereksinimi karşılamak ve fazladan resmi ilan almak için çıkarılan naylon gazeteler, kağıt karaborsası, kaçakçılık vs…
Gazete kağıt ilişkisinin temelinde, tıpkı resmi ilanların dağıtımında olduğu gibi, siyasal iktidarların bu alanı kontrol etme gibi bir niyetleri de her zaman etkin bir rol oynamıştır. Bu ilişkide her zaman iktidara yakın olanlar kazanmış, karşı olanlar ise kaybetmişlerdir. Dün olduğu gibi bugün de kağıt –ve de resmi ilan- siyasal iktidarların basın üzerindeki en etkin silahlarından biri olma özelliğini sürdürmektedir.
Sanırım bir toplumun gelişmişliğinin ölçütlerinden biri, belki de en önde geleni, kağıtla olan ilişkisidir. Kağıt, genel anlamda kitap, dergi, gazete demektir. Toplumların gelişmişliğiyle ilgili tüm verilerde sözü edilen bu öğelerin oranları çok ama çok önemlidir. Diğer bir deyişle bir toplumda kişi başına düşen gazete ve kitap sayısıyla, okuma oranları, o toplumun gelişmişlik çizelgesinin önde gelen ölçütleridir...
Ülkemizin konumu bu verilerin ışığında değerlendirildiğinde ortaya çıkan durum biraz şaşırtıcı, ama daha çok da çelişkilidir. Şaşırtıcılığı kağıt üretimine sahip olunmamasında, çelişkisi ise kağıtsız bir toplumda kütüphane sayısının her geçen gün artmasından kaynaklanmaktadır.
Gerçekten de yerel yönetimler kütüphane açmakta adeta birbirleriyle yarış etmektedirler. Neredeyse her ay bir yerel yönetimin hizmete soktuğu yeni bir kütüphane ile karşılaşıyoruz. Geçtiğimiz aylarda bir belediyemiz üç kütüphaneyi birden açtı. Milli Kütüphane ile birlikte ülkemizin en büyük kütüphanelerinden biri olan Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesinden sonra Rami’de de kuru gıda toptancılarının yerinde aynı büyüklükte bir kütüphane açılması için çalışmalar yapılmaktadır.
Zaten çelişki de tam burada başlar… Ülkemizde 1936’dan 2005 yılına dek kağıt üretimi yapan SEKA Kağıt Fabrikası, 2005’de özelleştirildikten sonra 69 yıllık kağıt üretimine son vermiştir. Yani ülkemiz, 2005’ten beri kağıt ithalatı yapıyor. Dünya’da gelişmiş ülkeler arasında kağıt üretmeyen ender ülkelerden biriyiz. Kur artışları her alanda olduğu gibi kağıt alanında da etkin oldu. Bu etkinlik, yalnızca birçok matbaanın ve de yayın organının sonunu getirmedi, aynı zamanda birçok yayınevinin, üretemeyecek kadar zor bir durum içinde kalmasına da zemin hazırladı.
Gazeteci Ferhat Yaşar’ın yaptığı bir haberde Yayıncılar Kooperatifi Başkanı Elif Akkaya, son bir buçuk yılda maliyetlerin iki katına çıktığını, bunun yayıncılık için yıkım olduğunu ifade ederek şunları söylüyor: “Baskı maliyetleri ile kâğıt maliyetleri iki katına çıktı. Bu koşullarda kitap üretmek imkânsız. Üretsek bile kitabın satışı birim fiyatını yansıtmak zorunda. 200 sayfalık bir kitabı 45 liraya satmak zorunda kalacağız. Bu yalnızca yerli kitaplarda söz konusu. Çeviri ve telif maliyetlerini de katarsak, bu işin olur tarafı kalmadı. 3 ay önce matbaaya zam geldi. Dün ve bugün matbaalar 3 ay önce yaptıkları zamları revize etmek istiyorlar. Sonuçta matbaaların kullandığı bütün malzemeler ithal. Tamamen ithal girdiye dayalı bir üretim mekanizması oluştu. Gitmez böyle. Daralacağız. Kapatacağız. Kitap yayınlamayacağız. Kurların sürekli bu şekilde oynaması yayın dünyasına büyük bir darbe aynı zamanda. Zaten zor bela kendi emeğimizle kitap yayınlamaya çalışıyoruz. Şimdi onu da elimizden alıyor bu ekonomik sistem.”
2005’ten beri kağıt üretilmeyen bu ülkede, bir yandan istenilen ve arzulanan sayıda kitap basılıp okunmuyor, diğer yandan da neredeyse her ay bir kütüphane açılıyor. Garip bir çelişki… Bu zamlardan sonra kimi küçük –tirajlara bakıldığında büyük gazete filan yok ya- gazetelerle kendi yağlarıyla kavrulan bağımsız gazetelerin de varlıklarını sürdürmesi pek kolay olmayacak. Bu duruma engel olmak için belki okur sayısını arttırmak mümkün değil ama, tirajları yükseltmek için “askıda ekmek” gibi gazete ve kitap uygulamaları da pekala yapılabilir.
Olmaz olmaz demeyin… Bu zamlardan sonra neler olamaz ki…