25 Aralık 2024 Çarşamba
İstanbul 12°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Atatürkçü milli eğitim sistemi-2

İhsan Sefa

İhsan Sefa

Site Yazarı

A+ A-

ATATÜRK’ÜN MİLLİ DAVALARIN EN BAŞINA KOYDUĞU MİLLİ EĞİTİMİN İLKELERİ NELERDİ?

Atatürk, ileri görüşlü, çağdaş ve tutarlı eğitim anlayışı doğrultusunda Türk eğitim modelinin ilkelerini ortaya koymuş ve sistemin temel taşları oluşturmuştur. Bu alanda elde edilen başarılara her biri uzun gözlemler ve analizler ile onun bize kazandırdığı eğitim ilkeleri sayesinde ulaşılmıştır. O gün ortaya konulan bu temel ilkelerin önem ve önceliğinden bugün de yarın da vaz geçilemeyecektir.

EN ÖNEMLİ KALKINMA GÜCÜ EĞİTİMDİR.

Eğitiminin devletin en başta gelen görevi olduğuna inanan Atatürk, kendi döneminde milli eğitim bakanlarını seçerken çok titiz davranmış, eğitim seferberliğini yürütebilecek nitelikli cesur ve atılımcı kişileri bakan olarak atamıştır. Ona göre eğitim işlerini yürütmek en kutsal ve en önemli görevdi.

Kurtuluş Savaşı sona erdiği günlerde bir gazetecinin sorduğu ”İşte memleketi kurtardınız, şimdi ne yapmak istersiniz?” sorusuna

“Maarif vekili olarak milli iradeyi yükseltmek en büyük emelimdir”

Cevabını vererek eğitim sorununa verdiği önemi vurgulamıştır. Eğitim faaliyetlerinin yürütülebilmesi için Cumhuriyete ve Atatürk’e inanmış, aydın ve yeniliklerden yana bir öğretmen ordusuna ihtiyaç vardı. Bu nedenledir ki Atatürk öğretmenleri kendisine en yakın yardımcı olarak görmüş ve her fırsatta öğretmenlerin ve öğretmenlik mesleğinin yüceliğini ortaya koymuştur. 25 Ağustos 1924 Ankara’da toplanan Muallimler Birliği kongresinde öğretmenler hitaben

“Yeni nesli, Cumhuriyet’in fedakar öğretmen ve eğitimcileri sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin değeri, sizin maharetiniz ve fedakarlığınız derecesi ile orantılı olacaktır. Cumhuriyet düşünce, bilgi, fen ve beden yönünden kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli bu nitelik ve yeteneklerle yetiştirmek sizin elinizdedir”

Sözleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin oluşturulmasında ve geleceğinin güven altına alınmasında en önemli görevin öğretmenlere düştüğü direktifini veriyor ve ülke kalkınmasının temel taşının eğitimli nesillere ve onları eğitecek öğretmenlere sahip olmak olduğunu vurguluyordu.

EĞİTİMİMİZ MİLLİ OLMALIDIR

Atatürk, eğitim sistemimizin yabancı fikirlerden uzak ve milli değerlerimize uygun olmasını son derece önemsemiştir. O, çocuklarımıza kendi milli varlığı ile birliğine ters düşen bütün yabancı unsurlarla mücadele gereğinin öğretilmesi, milli değerlerimizi fedakarlıkla, cesaretle müdafaa edebilecek bir anlayışın geliştirilmesi üzerinde durmuştur.

Atatürk’e göre geliştirilecek eğitim modeli, her yönü ile bize uygun olmalıydı. Batı’yı da, Doğu’yu da taklit etmemeliydi. Bu nedenler öncelikle eğitimde kullanılacak dili, yöntemi ve hatta eğitim araçlarını da millileştirmenin gerekliliğini ortaya koymuştur. Bu fikirlerin ışığında 1924 de Tevhid-i Tedrisat kanunu çıkarılmış, 1928 yılında yeni Türk Alfabesi uygulamaya konulmuş ve 1932 de Türk Dil Kurumu faaliyete geçirilmiştir.

EĞİTİM BİLİMSEL OLMALIDIR

Atatürk yeni Türk toplumunun oluşturulmasında izlenecek yöntemin ne olacağını her fırsatta çok açık bir şekilde ortaya koymuştur.

“Hayatta en hakiki mürşit; ilimdir fendir”

Vecizesiyle ölümsüzleştirdiği bu düşünce, Atatürk ideolojisinin temel taşlarından birisidir. Yapılan tüm devrimlerde ve düzenlemelerde bilimsellik ilkesine uymuştur. Bilimselliğin aksine olan hiçbir kararı almamıştır. Atatürk, 22 Mayıs 1924 de Samsun’da yaptığı bir konuşmada;

“Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek rehber ilimdir fendir. İlim ve fennin dışında rehber ramak gaflettir, cahilliktir ve yoldan sapmadır. Bin iki bin, binlerce yıl önceki bilim ve teknikle ilgili ilkeleri kuralları şu kadar bin sene sonra aynen uygulamaya kalkışmak elbette ki bilim ve tekniğin içinde bulunmak değildir.”

Sözleriyle yapılacak faaliyetlerin doğmalara, bilimsel dayanaktan yoksun inançlara ve kalıplaşmış ilkelere bağlı kalınmaması gerektiğini belirtmiştir.

EĞİTİM UYGULAMALI OLMALIDIR

Davranış ve beceriyi geliştirmekten çok belli bilgilerin ezberlenmesini öngören geleneksel eğitimin genç Türkiye’nin dinamik yapısına hiçbir yarar sağlayamayacağını çok iyi gören Atatürk, eğitim şeklimizin işe ve üretime dönük uygulamaya yer veren bir hale getirilmesi istemiştir. Bunu 1 Mart 1922 de TBMM nin açılış konuşmasında şu sözleri ile dile getirmiştir.

“Memleket çocuklarını toplumsal ve ekonomik alanlarda etkin ve verimli kılabilmek için gerekli olan ön bilgileri vermede uygulamalı yöntem izlenmesi eğitim ve öğretimin ana kuralıdır. Orta öğretimde de eğitim ve öğretimin uygulamaya dayandırılması ilkesine uymak kesin olarak gereklidir.”

Aynı yıl Bursa’da öğretmenlere yaptığı bir konuşmada

“Bir yandan yaygın olan cehaleti ortadan kaldırırken öte yandan toplum hayatında yapıcı, etkili ve verimli insanlar yetiştirmek gerekir. Bu da ilk ve orta öğrenimin , öğrenme ilkesine dayanması ile gerçekleştirilebilir.”

Diyerek uygulamalı uygulamalı eğitimle yetiştirilecek gençlerin zaman kaybı olmadan verimli bir şekilde ekonomiye kazandırılabileceğini işaret etmiştir.

EĞİTİM GERÇEKÇİ OLMALIDIR.

Gerçekçilik Atatürk ideolojisinin en önde gelen ögelerinden birisidir. Atatürk hiç bir zaman hayalci olmamış, uygulanması mümkün olmayan ütopik fikirlere ilgi duymamıştır. Aldığı tüm kararlarda dünyayı kendi istediği şekilde değil, bütün gerçekleri ile görmeye çalışmıştır.

Eğitimde de hayalci bir yaklaşımı tercih etmemiş, dünya gerçeklerini ülke gerçeklerini daima göz önünde tutarak uygulanabilir kararlar almış, aldırtmıştır.