26 Aralık 2024 Perşembe
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Atatürk’e saldıran kara cahil yaratık...

Mustafa Mutlu

Mustafa Mutlu

Eski Yazar

A+ A-

Yukarıdaki fotoğraf bir sosyal medya paylaşımı... Paylaşan kişi, Mustafa Karaaslan diye biri... 

Peki; kim bu yaratık? 

Bursa İnegöl İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü! 

Sözüm ona Atatürk cehennemdeymiş de... 

Yaşayanlara “sıcak” diye orucu bırakmamalarını öğütlüyormuş... 

*** 

Bu adam Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük kentlerinden birinde ilçe Milli Eğitim Müdürü! 

Yani; İnegöl’deki eğitimden, öğretimden en üst düzeyde sorumlu ve yetkili kişi... 

Ancak tam bir kara cahil! 

Alt tarafı, altı sözcüklük bir yazıda çok ciddi yazım yanlışları yapmış... 

Birincisi, “oruç” özel isim olmadığı için, kesme işaretiyle ayrılmaz... 

İkincisi sözcük takı aldığında “ç” harfi sertleşip “c” olur... Bu yüzden “oruçu” değil, “orucu” yazılır! 

Ayrıca Türkçe’de cümle sonlarında nokta işareti konulur! 

*** 

Diyeceksiniz ki; “Adam Atatürk’e saldırmış, sen c’yle, ç’yle, noktayla, virgülle mi uğraşıyorsun?” 

Evet; bunlarla uğraşıyorum, çünkü bu adamın Atatürk’e saldırmasının asıl nedeni, tam bir kara cahil olması... 

Cahil olduğunun kanıtı ise, “eğitimci” olarak öğretmekle yükümlü olduğu dili bile doğru dürüst yazamaması... 

Siz devlet olarak böyle bir “okuma yazma özürlü”yü memur yaparsanız... 

Bizim vergilerimizden ona maaş verip beslerseniz... 

Bu yetmezmiş gibi, bırakın öğretmenliği; bir de eğitimden sorumlu teşkilatta ilçe müdürü olarak görevlendirirseniz...  

İşte o zaman ben de sadece o kara cahil yaratığı suçlamam! 

Doğrudan devleti yönetenleri... Yani Milli Eğitim Bakanı ile Başbakan’ı sorumlu tutarım! 

Benim için Atatürk’e saldıran o zavallı adam değil; onu o göreve getirenlerdir çünkü... 

*** 

Dün tepkiler büyüyünce, “Hesabım ele geçirildi” diye inkar etmeye kalkışmış ama bu saldırı, bu yaratığın ilk icraatı değil ki... 

Daha önce de defalarca Atatürk’e ve İsmet İnönü’ye hakaret içeren paylaşımlarda bulunmuş... 

Ancak o zaman hesabının ele geçerildiğini falan söyleme gereği bile duymamış! 

*** 

Hükümet istifa etti; ortada Başbakan ya da Milli Eğitim Bakanı kalmadı... Sözüm Bursa İl Milli Eğitim Müdürü’ne ve Bursa Valisi’ne: 

Bu adam Atatürk’e değil de Recep Tayyip’e saldırsaydı; koltuğunda bir saat daha oturtur muydunuz? 

Yanıtınız, “Hayır” ise...  

O zaman hâlâ neden görevden almıyorsunuz? 

Yoksa siz de Atatürk’e yapılan bu rezil saldırıya katılıyor musunuz? 

DEMİRTAŞ’A!  

HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş dün, “Ak Parti ve CHP bizim ilkelerimizi de içine alacak bir koalisyon kurarsa biz dışarıdan destek sunarız” dedi... 

Kendisine iki sorum var: 

Bir: Seçim akşamı yaptığınız açıklamada AKP’nin ortak olacağı bir koalisyona “içeriden ve dışarıdan” destek vermeyeceğinizi söylemiştiniz... Ne değişti ki şimdi “dışarıdan” destek verebileceğinizi açıklıyorsunuz? Bunda Kandil’den yediğiniz fırçanın payı var mı? 

İki: AKP’ye düne kadar hiç Ak Parti dememiştiniz... Ne oldu da AKP, “Ak”laşıverdi? 

GÜNÜN SORUSU 

Avukat Burak Mengü dün ramazan dolayısıyla Çağlayan Adliyesi’ndeki su makinelerinde bulunan suların, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından toplattırıldığını öne sürdü ve fotoğraf paylaştı... Sorum İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu’na: 

Başsavcım; cumhuriyet savcıları ne zamandan bu yana kadı gibi davranıyor?  

‘GAZETECİ’ SEDAT ERGİN’E... (156+50) 

Abdullah Gül, yeniden başbakan olabilsin diye, Doğan ve Fethullah medyası tarafından pohpohlanıyor... 

Fethullahçılar ne yaparsa yapsın, beni ilgilendirmezler... 

Düştüler; daha da beter olsunlar! 

Ama Hürriyet’in Genel Yayın Müdürü sevgili Sedat Ergin’e iki çift sözüm var: 

*** 

Değerli meslektaşım: 

Bu Abdullah Gül, Huber’i 7 ay 3 hafta işgal etti, bir kez dahi haber yapmadınız... 

Orada yaptığı masrafları ödemedi; umursamadınız... 

Kanlıca’da oturduğu 20 milyon liralık evi hangi parayla aldığını merak etmediniz... 

Maslak Kasrı’nın kendisine kim tarafından, hangi koşullarla “çalışma ofisi” olarak tahsis edilmesini sormadınız... 

Suudi Arabistan Kralı’nın getirdiği hediyelerin akıbetiyle de uzunca bir süredir ilgilenmiyorsunuz... 

Daha da önemlisi; onun, tüm bu soruları soran gazeteciye (ne yazık ki bu konuda yalnızım) yanıt vermemesine de aldırış etmiyorsunuz... 

Söyler misin; sevgili kardeşim: 

Senin “dürüst, bağımsız, ilkeli, namuslu, çağdaş, araştıran, sorgulayan, etikten sapmayan, halkın haber alma hakkı için gerekirse canını veren gazetecilik anlayışına ne oldu? 

Lütfen anlat bize: 

Dosyası bu kadar kabarık bir siyasetçiden “ak başbakan” olur mu? 

Neden bunu zorlayıp duruyorsunuz? 

*** 

Bana kırılma... Ya da kırıl ama yeter ki yanlıştan dön! 

Unutma; biz gazeteciler sadece ayna tutarız...  

Ortada bir çirkinlik varsa bu aynayı tutanın değil, aynada aksi olan kişinin sorunudur. 

GÜNÜN İSYANI 

Anayasa Mahkemesi, Ulusal Kanal yöneticisi ve programcısı Osman Erbil’in başvurusu üzerine, barışçıl bir protestonun engellenerek gözaltı uygulaması yapılmasını ve yasadışı gösteriye katılmak suçundan dava açılmasını hak ihlali saydı. İsyanım ortaya: 

Yıllardır bu yüzden mahkemelerde süründürülen on binlerce kişinin hak kayıpları nasıl telafi edilecek? Barışçıl gösteriye katılanları gözaltına alma emri veren polis müdürleri hakkında özgürlüğü “defalarca” kısıtlama suçundan dava açılacak mı?