01 Ocak 2025 Çarşamba
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Atatürk'ü doğru anlamak-2

Ahmet Yavuz

Ahmet Yavuz

Eski Yazar

A+ A-

Çok değerli bir yapıt olan "Atatürk'ün Bütün Eserleri" içinde yer almamasına rağmen aşağıda yer alan ifadelerin kendisine ait olduğunu ve bizlere ışık tuttuğunu düşünüyorum. Celal Bayar'ın anlatımına göre, Atatürk, 1936'da Madrid'deki sefaret görevinden dönen büyük şair Yahya Kemal Beyatlı'ya felsefeye ilişkin sorular sorar, sonuç olarak şunları ifade eder:

"Felsefe, kainat (evren) karşısında bir akıl davranışıdır. Bu yüzden felsefe bilmeyen insan, edebiyatçı da olamaz. Politikacı da olamaz. Felsefe temeli olmayan bir askerin savaşı kazanması mümkündür ama 'anlaması' mümkün değildir. Benim, felsefe ile ne kadar aram iyi ise, filozoflarla da aram o kadar açık!.. Tuhaf görünecek bu sözüm ama, anlatayım: Bütün filozofların hastalığı, her şeyi bir tek sebebe bağlamaktır.

Kimisi bütün yeryüzü bilmecelerini Tanrı anahtarı açar, der, kimisi her şey 'monad'dır diye direnir, kimisi 'ateş, su, toprak' üçlüsüne bağlanır, kimisi 'madde' diye işin içinden çıkar. Bu iddialardan her birinin bir gerçek payı vardır elbette...

Ama 'payı' vardır.

Halbuki filozofların da her şeyi 'vahide icra etmek' (tek sebebe bağlamak) hastalığı vardır.

İşte bu yüzden, felsefe ile aram iyidir de, filozoflarla pek geçinemem. Benim prensibim, her olayı kendi kanunları içinde incelemektir. Ama bunu yaparken hiçbir zaman 'insanı' ve 'evreni' gözden kaçırmam. Muharebeyi iyi yapabilmek için harbi gözden kaçırmayacaksın! Gözden kaçırdın mı 'muharebeyi' belki kazanırsın ama, 'harbi' kaybedersin!"1

Şu ifadeleri de yukarıda nakledilen görüşleriyle uyumlu: "İnsanlar ancak emelleriyle düşüncelerinin ne olduğunun onlara anlatılmasıyla yönlendirilebilir ve yönetilebilir.(...) Kısacası, insanları istediği gibi kullanan kuvvet; düşünceler ve bu düşünceleri onlara anlatıp tanıtan ve toplumun geneline yayan kimselerdir. Düşüncenin özelliği de hiçbir karşı çıkışın bozamayacağı mutlak bir biçimde kendi kendini kabul ettirmektir. Bu ise, düşüncenin yavaş yavaş duygularla bütünleşerek inanca dönüşmesiyle mümkündür. Ve böyle olduktan sonradır ki, onu sarsmak için bütün diğer mantık ve akla vurma yöntemlerinin hükmü olamaz."2

Meselenin bütünselliği açısından insanı, onun düşünce sistematiğini ve evrenin kurallarını merkeze koyduğunu; şablonlardan da uzak durmayı tercih ettiğini görüyoruz.

Öncelikle kendimizi yarattığımız şablonlardan arındırmalıyız. Bu kitlenin her rengini ve tonunu önyargısız olarak kucaklamalıyız. Meselemiz ülkenin ayağa kaldırılması olmalı. Öncülerin bu yaklaşım dışında bir tercihi ve lüksü olamaz. O halde teşkilatlanma bu felsefi zemin üzerine inşa edilmeli diyebiliriz. Devrimin karşı devrime dönüşmesinin başlangıcını bu noktada aramalıyız.

Bu yaklaşımın temel ya da büyük stratejisini de haftaya bırakalım.

1 İsmet Bozdağ ( Atatürk'ün Fikir Kaynakları, Milliyet Gazetesi, 10.11.1974 ve sonrası...)'dan aktaran Celal Bayar, Atatürk Gibi Düşünmek (Atatürk'ün Metodolojisi), Tekin Yayınevi, İstanbul, 1999, s. 26.

2 Mustafa Kemal, Zabit ve Kumandan ile Hasbihal, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2011, 9. Basım, s.13-14.