Atatürk'ü doğru anlamak-3
Geçen hafta sonu ilk ikisi yayımlanan yazının üçüncüsünü bugün ve dördüncüsünü ise haftaya okuyabileceksiniz.
Daha önce Atatürk'ün yaşam felsefesinde belirleyici olanın ne olduğuna değinmiştim: İnsanı ve evreni esas almak, şablonların dayatmalarından uzak durmak. Bunların davranışa dönüşmüş haline daha sonra temas edeceğim.
Şimdi O'nun örgütlenme stratejisinin izlerini bulmaya çalışalım.
Strateji terimi güç kullanma bilim ve sanatı olarak bilinir. Güç geliştirme de kavramın kapsamı içinde. Araçların amaçlara ya da hedeflere uygun kullanımını içerir. Strateji, Mehmet Tanju Akad'ın belirttiği gibi, çok geniş bir inceleme alanıdır, düşünmemize yardım eder fakat doğru düşünmenin anahtarını vermez; her duruma uyan bir strateji de yoktur. (1)
Doğru bir strateji belirlenebilmesi, ulaşılabilir hedefler ya da amaçlar saptanmasına ve de bunlara ulaşabilmek için uygun araçların kullanılmasına bağlıdır. Bu da hangi adımın ne zaman, nerede atılacağını ve hangi vasıtaların kullanılacağını doğru değerlendirmeyi gerekli kılar.
Atatürk'ün yaşam kesitinden örnekler incelendiğinde yaşama geçirdiği örgütlenme stratejisi o günün doğruları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunda en büyük etken, elde edilebilir hedeflere yönelmesi ve etrafındakilerin iç enerjilerini ortak havuza akıtmasını becermesidir. Günümüz tabiriyle "sinerji" yaratma yeteneği, diyebiliriz.
Kullandığı yöntemler işini kolaylaştırmıştır: İnsanları yakından tanıması, onlarla düzgün iletişim kurması, istişarede bulunması ve onları ikna etmesi. Meşruiyetini koruması. Yeri geldiğinde de savaşmaktan kaçınmaması. Bütün bunları yapabildiği içindir ki, insanları seferber edebilmiş, kongreler toplayabilmiş, Meclisi kurabilmiştir. Devleti kurmakla kalmamış, millet inşa etmiştir. AKP iktidarınca yapılan, o milleti dağıtma ameliyesidir.
Bütün bunları halkı örgütleyerek yapmıştır. Emre Kongar, Mustafa Kemal'in devrimciliğinin birinci koşulunun örgüt kurmak olduğunu ifade etmektedir. (2)
Aşağıya çıkardığım örnek Kurtuluş Savaşı öncesindedir. Anadolu'ya geçmeye karar vermiş ama iktidar arayışlarını sürdürmektedir. Çünkü O'nu hedefine ulaştıracak vasıta iktidardır. Burada dikkat çekmeye çalıştığım husus, stratejisini belirlerken meseleleri ele alış tarzıdır. Sözü kendisine bırakalım:
" Düşünebilirsiniz ki verilmiş bir kararım varken onu niçin hemen tatbik etmiyorum? Hemen söylemeliyim ki ağır ve kat'i bir kararın doğruluğuna inanmak için vaziyeti her köşesinden ele almak, incelemek lazımdır. Bir karar tatbik edilmeye başlandıktan sonra, keşke şu tarafını da düşünseydik, belki bir çıkar yol bulurduk, yeniden bunca kan dökülmeye lüzum kalmazdı, gibi kaygılara yer kalmamalıdır. Böyle bir kaygılanma karar sahibini yaptığının doğruluğundan şüpheye düşürür. Bundan başka, beraber çalışacak olanlar, yapılandan başka bir şey yapılmak ihtimali kalmadığına inanmalıydılar. İşte benim mütareke devrinin beş altı ayını İstanbul'da geçirmemin sebebi budur. Bu geçirdiğim zamanın bir kısmını da hazırlıklara ayırdım. Fikir hazırlıkları, seferberlikte davul zurna çalarak asker toplamak gibi olmaz. Alçakgönüllülükle çalışmak, kendini silmek, karşısındakilere samimi bir kanı vermek şarttır."(3)
Ben adaya karar verdim, sizde tıpış tıpış gidip belirlediğim adaya oy vereceksiniz, demiyor. Kendisini değil, karşısındakini yüceltiyor ve kararına ortak ediyor. Ya da öyle demişse, dediği kişiler, gidip o adaya oy veriyor. O zaman da kişiliğini ortaya koyuyor. Zorunlu haller ortaya çıktığında güç kullanmaktan geri kalmıyor. Kullandığı bütün yöntemler bir harmoni oluşturuyor.
Olgunlaşmamış meyveyi dalından koparmıyor. Bakınız bunun izini Nutuk'ta nasıl görebiliyoruz: "... Uygulamayı birtakım safhalara ayırmak, olaylardan ve olayların akışından yararlanarak milletin duygu ve düşüncelerini hazırlamak ve basamak basamak ilerleyerek hedefe ulaşmaya çalışmak gerekiyordu. Nitekim öyle olmuştur. (...) Gelecekteki ihtimaller üzerinde fazla konuşmak, giriştiğimiz gerçek ve maddi mücadeleye hayali bir macera niteliği verdirebilirdi. Başarı için pratik ve güvenilir yol, her safhayı vakti geldikçe uygulamaktı. Milletin gelişmesini ve yükselmesini sağlayacak doğru yol buydu. Ben de bu yolda yürüdüm."(4)
Birinci Dünya Harbi sonunda Suriye Cephesinde Halep kuzeyine, Kurtuluş Savaşında Batı Cephesinde Sakarya doğusuna çekilme kararları, gücünü korumaya verdiği önemi ortaya koyuyor.
O'nun büyük davayı merkeze koyan, güç geliştirmeyi ve korumayı esas alan, ikna etmeyi temel yöntem olarak benimseyen, hemen herkesi kucaklayan, zamanın ve mekânın dayattığı koşulları dikkate alan, meşruiyeti tartışma götürmeyen örgütlenme stratejisi günümüz ihtiyaçlarına cevap vermiyor mu?
Konu derin. Burada keselim. Arkası haftaya diyelim.
1- Mehmet Tanju Akad, Strateji Üzerine, Kastaş Yayınları, İstanbul, 2003, s.13,14
2- Aktaran Tugay Şen, Atatürk ve Teşkilatçılık, Kaynak Yayınları, 2013, 4. Baskı, s.16
3- Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Pozitif Yayınları, İstanbul, 1968, s.184,185
4- Kemal Atatürk, Nutuk, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2006, s.10,11