Atatürk'ü doğru anlayarak işe başlamalıyız
Bir süredir özlediğimiz topraklarda dolaşıyoruz. Dostlarımızla kucaklaşıp özlem gideriyoruz. Henüz karşılaşamadıklarımız var. Önümüzdeki günler onlara sarılma günleri olacak. Karşılaştığımız insanların önemli bir bölümü ülkenin içinde bulunduğu durumdan rahatsız. Hep aynı soru soruluyor: "Bu gidişat nereye ve geriye nasıl döndürülebilir?"
Bu soruyu milletin tamamı sormuyor. Bu konuda hata yapmayalım. Bu soruyu soranlar, iktidarın icraatına karşı olup bunu ifade edenler. Bu konuda ses çıkarmayıp, içinden karşı çıkan ya da kendini mecbur hissedip iktidarı kerhen destekleyenler var mıdır? Doğrusu bu sorunun net bir yanıtı yok.
Ama iktidardan şikâyetçi olanların derdi burada bitmiyor. İktidar karşıtlarının ikinci bir gözlemleri daha var: "Bu muhalefetle yol alamayız."
Muhalefet partileri halka umut vermiyor. Nitekim son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya çıkan tablo aynı sonucu işaret etti. CHP kendi seçmeninin tamamını sandığa götürmeyi başaramadığı gibi sandığa gidenlerin bir kısmı da tepki olarak çatı adaya oy vermedi. MHP seçmeni de farklı bir yol tercih etti. Bu partinin güçlü olduğu merkezlerde, çatı adayı yerine Erdoğan'a oy verdi.
Hem iktidardan hem de muhalefetten gayrimemnun olan bu kitlenin arayışı sürüyor. Ama bu arayış henüz bir netlik kazanmış değil. İnsanlar "yeni bir Atatürk çıksın" bekleyişi içinde. Görünen o.
İnsanların bir kısmının beklentilerini karşılamaya en uygun oluşumun İşçi Partisi olduğu söylenebilir. Ama o da yıllarca kendisine karşı yürütülen psikolojik harekâtın etkilerinden kendisini arındırabilmiş değil. Ayrıca Atatürk'te birleşmenin temel programına sahip olmasının kendisine sağladığı avantajları ne ölçüde değerlendirebileceği hususu da berraklık kazanabilmiş değil. Bu maksatla yürütülen Milli Merkez çalışmaları saygıyı hak etmekle birlikte somut bir sonuç doğuramamıştır.
Ülkeyi yönetenlerin üstünü örttükleri çok önemli bir alıntı bulacaksınız müteakip satırlarda: "Devlet ve hükümet gibi ordu dahi kendisi için bir varlık değil, belki milletin yaşamak ve var olmak iradesinin bir şeklidir." (Medeni Bilgiler, s.116)
Bu çok anlamlı ifade yıllarca kendisini Atatürkçü olarak tanımlayanlarca hiç dikkate alınmamış ve millet bir kenara itilmiştir. Bu yaklaşımın sonucu olarak devlet kutsanmış, hükümetlere tapılmış, ordu zaman zaman kendisi için bir varlık haline gelmiştir. Bu yaklaşımı eleştirmeden, buna yol açan tavırları sorgulayıp düzeltmeden mesafe kazanmak mümkün değildir. Çünkü bütün bunlar Atatürkçülük adı altında yapılmıştır.
Siyasi partiler de kendisi için bir varlık değil, halkın sorunlarını çözmenin platformlarıdır. Ana işlevleri budur. Yaratılması gereken de bu niteliklere sahip bir oluşumdur. Bu, nasıl ve kimlerce yaratılabilir? Kısa bir cevap vermek olanaksız. Ama şunu söylemek mümkün: Atatürk'ü anlayanlar ve buna uygun bir yaşam tarzını sürdürmeyi becerebilmiş olanlar, eğer "En iyi ben bilirim" demeyi bir kenara bırakabilirlerse, Atatürk'ü sevenleri örgütlemeleri mümkündür. Ülkenin karşı karşıya kaldığı sorunları çözmeleri de...
Örgütlenmenin nasıl gerçekleştirilebileceği konusuna yanıt verebilecek durumda değilim. Ama bunun ilk adımının Atatürk'ü doğru anlamaktan geçtiğinden eminim. Önümüzdeki haftadan itibaren Atatürk'ü doğru anlama konusunda bizlere ışık tutabileceğini değerlendirdiğim hususları yazacağım.
NOT: Alibeyköy Otogarı civarında yaşayanlar her gece silah seslerine katlanmak zorunda kalıyorlar. Asker uğurlama törenlerine ve coşkusuna evet; bunun başkalarını rahatsız ederek yapılmasına ve polisin de seyirci kalmasına hayır.