Atatürk’ü lanetleyenler ve Libya’da Fransız oyunu
Doğu Akdeniz ve Libya’da Türkiye’ye karşı kurulan tuzakları, yapılan manevraları değerlendirmeden evvel aynı şekilde ülkemiz içerisinde girişilen yıkıcı faaliyetleri anlamak mecburiyetindeyiz.
Aksi halde tespitlerimiz, gerçek dışı bir hale bürünecek ve dolayısıyla hatalı sonuçlara varmamıza neden olacaktır.
MEHMETÇİĞİ ARKADAN VURMAK
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, Ayasofya’nın ibadete açılışı esnasında isim vermeden Cumhuriyet’in kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk ve dönemini lanetlemesi, Irak ve Suriye’de terör ve bölücülüğe karşı, Libya’da Mavi Vatan savunmasında ve dünyanın farklı noktalarında Türkiye’nin menfaati için çarpışan Mehmetçikleri arkadan vurmaktır.
Milli birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olduğu, içeride ve dışarıda ülkeyi bölme çabalarının hız kazandığı bir süreçte Atatürk üzerinden toplumu kutuplaştıranların ve bu duruma göz yumarak destek verenlerin Türk milletini birleştirmesi mümkün değildir.
Bir yandan Atatürk’le kavga ederken, diğer yandan anti-emperyalist bir mücadele veremezsiniz. Böyle bir iddia tarihteki saflaşmaya aykırıdır ve sağlam temellere dayanmadığı için kendi içinde tutarsız olmaya, yalpalamaya mahkumdur.
Kabul edilmesi mümkün olmayan bu siyasi çizginin devam ettirilmesi halinde içeride ve dışarıda Türkiye’nin milli menfaatleri zarar görecektir.
Eğer bu hamleler olası bir erken seçim yatırımı olarak yapılıyorsa durumun daha da vahim olduğunu, bir seçim uğruna Türk milletinin birliğinin parçalandığını belirtelim.
Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı bu söylemin ve faaliyetlerin devam ettirilmesi Fransız, Yunan veya Amerikalının attığı kurşundan daha tehlikelidir. Mehmetçik düşmandan kurşun geleceğini bilerek kendini korur fakat arkasından atılan kurşuna karşı çaresizdir.
Altını çizmekte yarar var; Mustafa Kemal Atatürk’ü yermek üzerinden izlenen siyaset, göğsünde Atatürk sevgisi ve üniforması üzerinde Mustafa Kemal Atatürk peçiyle Irak, Suriye ve Libya’da savaşan Mehmetçiği zayıflatır.
Doğru siyaset, Fatih Sultan Mehmet ile Mustafa Kemal Atatürk’ü karşılaştırmak değil ikisini de sahip çıkmak, Osmanlı’yı tıpkı Selçuklular ve diğer Türk beylikleri gibi tarihsel mirasımız olarak kabul ederken, Cumhuriyet Devrimleri doğrultusunda geleceğimizi şekillendirmektir. Aksi yönde siyaset izleyenlerin düşeceği yer emperyalizmin taşeronluğu olacaktır.
FRANSA’NIN HAMLELERİ
Türkiye bir yandan içerideki sorunlarla uğraşırken diğer yandan Libya merkezli olmak üzere Doğu Akdeniz’de karşı cephenin yeni hamlelerini göğüslüyor.
Yüzyıllar boyunca Afrika’da hüküm süren ve kıtanın zenginliklerini sömüren Fransa, Türkiye’nin bölgedeki faaliyetlerinden rahatsız olan ülkelerin başında geliyor.
Uluslararası finans kapitalin adayı olarak Cumhurbaşkanı seçilen, Jacques Attali’nin öğrencisi Emmanuel Macron, Türkiye’nin Libya ve Doğu Akdeniz’deki varlığına saldıran açıklamalarını sürdürüyor.
Ankara ve Paris arasında tansiyonun yükseldiğine dair ilk işaret, Fransa’nın gerçek dışı iddialarla, Türk Donanması’nın Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerini NATO’ya şikayet etmesi oldu.
Hemen arkasından Fransız makamlar, Mısır’daki faaliyetlerini arttırdılar ve Ankara-Kahire arasında gerginliği körükleyen açıklamalar yaptılar.
Keza bu süreçte Fransa’nın, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’ne verdiği destekte artarak sürdü.
LEVY’NİN ZİYARETİNİN ARKA PLANI
Son olarak Fransız istihbaratına çalıştığı ve aynı zamanda İsrail’le sıkı ilişkileri bilinen, “filozof” olarak dünyaya pazarlanan Bernard Henri Lévy, Türkiye destekli Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin kontrolündeki bölgeye gönderilerek, karışıklık çıkarılmak istendi.
Lévy’nin Libya ziyaretini değerlendirirken, daha önce Yugoslavya’nın bölünme sürecinde, Kaddafi’nin NATO destekli kuvvetler tarafından katledilmesinde ve Suriye ve Irak’ın kuzeyinde PKK/YPG/PYD terör örgütlerinin propagandasında kullanıldığını hatırlamakta yarar var.
Le Figaro Gazetesi, Lévy’yi taşıyan özel uçağın 25 Temmuz günü Libya’nın Batısında yer alan Misrata Havalimanı’na iniş yaptığını yazdı. Ziyaretin amacının UMH İçişleri Bakanı Fethi Başağa başta olmak üzere yerel yetkililerle görüşmek ve ABD merkezli Wall Street Journal adına Tarhuna şehrinde bulunan toplu mezarları haberleştirmek olduğu bilgisi paylaşıldı.
Fakat Lévy’nin ziyareti beklediği gibi geçmedi ve Tarhuna’ya girişi UMH’ye bağlı kuvvetler tarafından engellendi.
Ziyaretin hemen sonrasında açıklama yapan UMH Basın Bürosu, Lévy’nin kendileri tarafından davet edilmediği, ziyaretiyle ilgili herhangi bir bilgileri olmadığı ve Lévy’nin ülkeye girişinden sorumlu olanlar hakkında soruşturma başlatılacağını ilan etti.
Bu esnada Lévy’nin sosyal medya hesaplarından, Tarhuna’daki toplu mezarların önünde “özgür basını koruyan gerçek Libya polisi” ifadeleriyle kimliği belirsiz şahıslarla beraber fotoğraflar paylaşıldı. Lévy paylaşımlarında toplu mezarların sorumlusunun Hafter olduğunu ifade ederken, konvoyun önünü kesenlerin Türkiye destekli “çeteler” olduğunu iddia etmekten de geri kalmadı.
LEVY’NİN AMACI
Lévy’nin temsil ettiği Fransa ve sıkı ilişkiler içinde bulunduğu İsrail’in, Libya’da Hafter kuvvetlerini desteklediği biliniyor.
Peki ne oldu da Lévy Türkiye destekli UMH yetkililerini ziyaret edip, Hafter’in sorumlusu olduğu toplu mezarlar önünde fotoğraf çektirmek istedi?
Bu soruya birkaç farklı cevap verebiliriz:
- Fransa’nın özünde Hafter’i desteklese de ikili oynayarak tarafsız ülke imajı çizme ve UMH kuvvetleri arasında kafa karışıklığı yaratmayı amaçlaması,
- Türkiye ve UMH arasında çatlak varmış izlenimi yaratma, karşılıklı olarak şüphe oluşmasını sağlama,
- UMH kuvvetleri arasında anlaşmazlıklar ve Fransa’ya sıcak bakan kuvvetler olduğu yönünde bilgi kirliliği oluşturma.
Lévy’nin UMH’ye bağlı kuvvetler tarafından şehre sokulmaması elbette akıllarda kalan görüntü oldu.
Fakat sonrasında başka yollardan ulaştığı toplu mezarlarda arkasında kime bağlı olduğu belli olmayan güvenlik güçleriyle fotoğraf çektirmesi ve sonrasında UMH’nin yaptığı açıklamalar kafalarda soru işareti oluşturdu.
Lévy gibilerin oluşturmak istediği çatlaklara karşı, Libya’da Türkiye’yla ittifak yapan kuvvetlerin arasındaki Atlantikçilere yakın kişi ve grupları sistematik bir biçimde tasfiye etmek gerekmektedir.
Bu tasfiyeyi gerçekleştirmenin yolu, Atlantik ittifakıyla olan köprülerin tamamıyla atılmasından geçiyor.
Diğer yandan, Türkiye’nin iç politikasındaki çatlakların, kutuplaşmaların, Cumhuriyet ve Mustafa Kemal Atatürk karşıtı söylemlerin Lévylere hizmet eden adımlar olduğunun da tekrar altını çizerek bitirelim.