Atatürk'ün ABD Muhtırası
Mustafa Birol Güger
ABD'nin Türkiye konusundaki bozuk sicili, Kurtuluş Savaşı sırasında işgalci devletlerin saflarında yer almasıyla başlar. Çanakkale savaşı sırasında işgal kuvvetlerinin cephanelerini taşıyan ve onlara istihbarat desteği sağlayan ABD donanmasına ait gemiler, 7 Haziran 1922'de Rum çetelerine destek olmak mahiyetiyle Samsun ve Trabzon'u bombaladılar.
ABD, o yıllarda her zaman olduğu gibi bir yandan tarafsız olduğunu iddia ediyor, diğer yandan ise Anadolu topraklarındaki emperyalist işgal faaliyetlerine sinsice destek oluyordu. ABD'nin Anadolu topraklarında yaşanan işgale açıktan destek vermemesinin altında ise Türkiye'deki ABD'ye ait misyoner kuruluşları ve misyon okullarının faaliyetlerini tehlikeye sokmamak yatıyordu.
KURTULUŞ SAVAŞI HESAPLARI BOZDU
Mustafa Kemal, 1820 yılından bu yana İstanbul başta olmak üzere İzmir, Trabzon, Erzurum, Kayseri, Urfa, Maraş, Harput, Tarsus, Sivas ve Van gibi Anadolu kentlerinde faaliyet yürüten Amerikalı misyonerleri iyi tanıyordu. Kilise, kolej, yemekhane, çocuk yuvası ve sağlık merkezleri gibi sosyal alanlar üzerinden yayılma faaliyeti yürüten ABD'li misyonerler, faaliyet bölgelerinde Hristiyan azınlıkların zihinlerine ayrılık ve isyan tohumları ekiyordu. Amerikalı misyonerlerin uzun süreli çabaları nihayet 1919'da sonuç vermiş, Cemiyet-i Akvam Nizamnamesi ile işgal edilen Osmanlı topraklarında Amerikan mandası tartışmaya açık hale gelmişti.
1920 yılında, işgale karşı direnen milli orduya karşı ayaklanan bozguncuların istiklal mahkemelerinde cezalandırılması, isyanların bastırılması; aynı yıl Eylül ayında Türk-Sovyet mutabakatının sağlanması üzerine harekete geçen Kazım Karabekir komutasındaki birliklerin Ermenistan'ı kesin olarak yenilgiye uğratması; Güney Cephesinde ise Urfa, Antep ve Maraş direnişleriyle Fransız işgal hareketine nihai darbenin vurulması ve nihayet 30 Ağustos'taki Dumlupınar Meydan Muharebesi ile Yunan Ordusu'nun kesin olarak yenilgiye uğratılması, Batı emperyalizminin 'silahlı istila' stratejisinin çökmesine yol açmıştı.
Silahlı işgal planları suya düşen Batılı emperyalistlerin hamisi ABD, 1922 yılında Anadolu'ya 'Öksüzler Yurdu' ve 'Örnek Çiftlikler' kurarak yerleşmek istemiş, bu isteğini de resmi olarak Ankara'daki milli hükümete iletmişti. ABD'nin talebini değerlendiren Mustafa Kemal derhal İçişleri Bakanlığı'na bir muhtıra yollayarak konuya ilişkin tutumunu açık bir şekilde dile getirmişti.
İŞTE 3 OCAK 1922 TARİHLİ O MUHTIRA:
İçişleri Bakanlığı'na
29.12.1921 Gün ve 10319/2423 Sayılı yazınızın yanıtıdır
Anadolu'da öksüzler yurdu ve örnek çiftlikler vb. hayır kurumları açma ve kurma konusunda Amerika Yakındoğu görevlileri adına yapılan başvuruya karşı vereceğimiz yanıtın konusu ve ilkeleri, ilişik muhtırada genişçe açıklanmıştır, efendim.
Ankara Büyük Millet Meclisi Hükümeti, ülkenin bayındırlaşmasına, öksüzlerin rahatlamasına, genel sağlık ve ekonomimizin düzeltilmesine yönelik girişim ve çalışmaları teşekkürle kabul eder.
Ancak bu konuda gerek uzak, gerek pek yakın geçmişte, bize oldukça ağıra patlayan deneyimlere dayanarak bir takım kaygılarımızı açıklama gereği vardır.
Şimdiye deyin ülkemizde ekonomik amaçlarla, politik ve bilimsel çalışmalar yapan kurumlar ve yabancılar özellikle aşağıdaki amaçları izlemişlerdir:
1 - Ülkemizdeki çalışmalardan korkunç kazanç sağlamak bizim için en zararlı olan bunlardır.
2 - Bir bölgede elde ettikleri imtiyaza dayanarak o bölgenin sahibi olmaya çalışmak.
Bu gibilerin ülkemizde bir daha çalışmalarına izin verilmemesi...
BİLİM VE İNSANLIK KİSVESİ ALTINDA İSTİLA PLANLARI
3 - Ekonomik amaçla bilim ve insanlık yararı görüntüsü ile yurdumuza gelip, ileride istila zemini hazırlamak için etnik toplulukları gerek hükümete, gerek birbirine karşı kışkırtmak.
4 - Yurdumuzda yalnız bilim ve insanlık amaçları ile çalışmakla birlikte, ruhlarında bulunan Hırıstiyanlık duygusu nedeniyle, hemen Hırıstiyan azınlıklarla ilişki kurmak ve ister kasıtlı, ister kasıtsız olarak aralarında azınlıkların da yaşamakta olduğu Müslüman topluluklardan ayrılma isteğini propaganda etmek.
Bu gibilerin gerek Müslümanlara gerek iyiliğine çalıştıklarını ileri sürdürdükleri Hırıstiyan azınlıklara, aralarında yaşamakta oldukları İslam çoğunluğuna karşı baskı yapılmasını aşılamakta ne denli insanlık dışı bir biçimde çalıştıkları ve bu yüzden meydana gelen cinayetlerden sorumlu oldukları ortadadır.
ÇOCUKLARIMIZI BİZE DÜŞMAN EDERLER
Hükümetimiz bu gibilerin de özgürce çalışmalarına izin verdiğinde Müslüman ve Müslüman olmayan bütün uyruklarına karşı pek ağır bir sorumluluk yükü altına gireceklerdir.
Buna izin vermek, çocukları yaşayacakları çevreye düşman ya da hiç olmazsa yabancı olarak yetiştirmek ve yaşayacakları çevre ile çatışmak zorunda bırakılacaktır.
Bu ise gerek o çocukların gerek içerisinde yaşadıkları halkın yıkımını hazırlamaktır.
Bunu yasaklamak hükümetin görevidir.
Bundan dolayıdır ki Amerikalılarca örnek çiftlik vb. kurumlar kurup buralarda kendi uyruğumuzdan olan binlerce çocuğun Türk hükümetine ve ulusuna karşı sevgisiz ve uyumsuz duygularla yetişmelerine izin veremeyiz.