16 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ateş hırsızının dönüşü

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Yıl 1957, Gazi Eğitim Enstitüsü’nün kütüphanesinde hademe kadrolu çalışıyordum ve Ankara Hukuk Fakültesi’nin birinci sınıfına kayıtlıydım.

Bir gün, istenen bir kitabı raflarda ararken Sosyalizmin ve Sosyal Mücadelelerin Umumi Tarihi adlı bir kitap buldum. Ciltli, sert kapaklı, büyük boy, iyi kâğıtlı bir kitap. Yazarının adı Max Beer. “Rus salatası”nın “Amerikan salatası”na çevrildiği, Komünizmle Mücadele Derneği’nin ortaya çıkmaya başladığı yıllar. Tehlikeli bir kitap, ama çeviriyi Türkiye Cumhurbaşkanlığı Özel Kalemi’nden Zühtü Uray yapmış, 1941 yılında Maarif Vekâleti tarafından yayımlanmış ve önsözünü de Atatürk’ün Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt yazmış. Nasıl olur, bu nasıl iş diye düşündüm. Kitabın Atatürk’ün önerisi üzerine dilimize çevrildiğini nereden bilecektim.

Kitabı yanıma aldım ve önsözü okumaya başladım:

“Hemen her ülkede, hatta Yunanistan ve Bulgaristan gibi komşu ülkelerde bile sayısız çevirileri ve yorumları yapılmış olan Karl Marx’ın Kapital’inin, bizde, anlaşılmaz bir iki broşüründen başka bir şey yoktur.

Nerede kaldı ki, biz, Anayasamızla devletçiliği kendimize mal etmiş bulunmaktayız. Bunun anlamı, devlet sosyalistliğini kendimize mal etmiş olmaklığımızdır. Şu halde, kısmen olsun Sosyalizmin ve Sosyal Mücadelelerin Umumi Tarihi yeni Türk Devlet İlkelerinin nedenlerini ve edebiyatını oluşturuyor.”

Mahmut Esat Bozkurt’a neden saldırıyorlar?

Mahmut Esat Bozkurt şu cümleyi de yazmış:

“Klemanso, 9. Konferansında der ki: ‘Cumhuriyetçi ve demokrat doğdum ve öyle öleceğim. Fakat şunu itiraf etmeliyim ki, demokrasinin haykıran acılarını Marx’ı okuduktan sonra duyabildim.’”

Nasıl olur, bu nasıl iş diye düşündüm, bir kez daha ve hemen karar verdim: Mahmut Esat Bey de Karl Marx’ı beğeniyor.

Sosyalizmin ve Sosyal Mücadelelerin Umumi Tarihi yüreğimde ve beynimde sulak ve bitek bir toprak buldu. Kültürümün temelini oluşturdu. Kitabı bitirdiğim zaman, hükümetlerin zihinsel yapıları ve uygulamaları ne olursa olsun Kurucu Babalar’ın kurduğu Türkiye Cumhuriyeti “Sol”da bir cumhuriyettir. En azından merkezin solundadır ve sola açıktır. Rejimin yapısı ile hükümet erkânını birbirinden ayırdığımda 21 yaşımdaydım. Ve Max Beer, Zühtü Uray ve Mahmut Esat Bozkurt’a borçluydum. Borçluyum!

Mahmut Esat Bozkurt’u çok uzun yıllar aydın bir devlet adamı olarak düşündüm ve saygı duydum. Büyüklüğünün henüz farkında değildim. Taa Atatürk İhtilali’ni okuyuncaya kadar. Ama Kaynak Yayınları tarafından yayımlanan öteki kitapları okuyunca bir “fenomen”le karşı karşıya olduğumu iyice anladım. Mahmut Esat Bozkurt, Fransızların “érudit” dedikleri türden bir insandı.

Avrupa Birliği’nin, ABD “fondation”larının yönlendirmesiyle “tarihimizle yüzleşelim”, “geçmişimizle barışalım” şenlikleri başlayınca, neoliberallerin, solcu dönmelerinin, AKP askerlerinin Mahmut Esat Bozkurt’u kıtır kıtır kestiklerine tanık olduk. Bu iz sürücülere, hafiyelere göre Mahmut Esat Bozkurt neredeyse bir Mussolini, bir Hitler’di. Irkçıydı, Türkçüydü, Turancıydı, Yahudi düşmanıydı... Türlü nedenlerle yeminli Cumhuriyet düşmanı olduklarını bildiğim bu insanlar, neden ona saldırıyorlardı? Saldırıyorlardı; çünkü Cumhuriyet’in Mustafa Kemal’den sonra en büyük ikinci düşünce kaynağı, fikir babası ve uygulayıcısıydı. Çomarlar işte bu nedenle saldırıyorlardı Mahmut Esat Bozkurt’a.

Daha önce Medeni Kanun’la ilgili yazılar yazmıştım hakkında, ama öfkeyle oturup “Mahmut Esat Bozkurt Gerçeği” adlı yazıyı yazdım:

***

“1892 yılında Kuşadası’nda doğan Dr. Mahmut Esat Bozkurt, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuki temellerinin atılmasında en büyük payı olan bir devlet adamı ve Türk Devrimi’nin ideolojisi olan Kemalizmin belli başlı kuramcılarından biridir.

İsviçre’nin Fribourg Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden ‘Osmanlı Kapitülasyonları Rejimi Üzerine’ adlı doktora tezi ve ‘Summa Cum Laude’ (pekiyi, en üstün) onur derecesiyle hukuk doktoru olmuştur. 1919’da Anadolu’ya dönüp Kuşadası bölgesinde Kuvayı Milliye’yi kurarak Milli Mücadele’ye katılmıştır.

1922’de Rauf (Orbay) Bey kabinesinde 30 yaşında İktisat Vekili olmuş, 17 Şubat 1923’te İzmir’de Türkiye İktisat Kongresi’ni toplamıştır. 1924 yılında Adliye Vekilliğine getirilen Mahmut Esat Bozkurt, 1925 yılında Ankara Hukuk Mektebi’ni de kurmuştur.

17 Şubat 1926 günü TBMM’de oybirliğiyle kabul edilen Medeni Kanun’un mimarıdır. Türk Ceza Kanunu, Kabotaj Kanunu, Ticaret Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk sisteminin temel yasaları onun bakanlığı döneminde ve 1926 yılında hazırlanmış ve yürürlüğe konulmuştur. Bu yanardağ 1943 yılında toprağa verildi.

İstanbul Barosu Mahmut Esat Bozkurt adına bir hukuk ödülü kurmuş. Mahmut Esat Bozkurt adına ödül kurmayıp Nemrut Mustafa adına mı kuracaktı? Ama, vay sen misin böyle bir ödül kuran ve bu ödülü 2010 yılında HSYK Başkanvekili Kadir Özbek’e veren?!

Amaç: Cumhuriyet’in dünya çapında hukukçusunu ırkçı ilan etmek!

Meğer Mahmut Esat Bozkurt faşist ve Nazi ırkçısı imiş! ‘Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da Türklere hizmetçi olmaktır, köle olmaktır!’ diyesiymiş. Dolayısıyla bu ülkede yaşayan milyonlarca Pomak, Kürt, Laz, Çerkez, Boşnak, Ermeni, Arnavut, Arap ve Roman’a hakaret etmekteymiş. İnternette bu ve bunun gibi cümleler var. Ama (kara çalma ve iftiraların) çoğunun kaynağı yok. Verilen kaynakların tamamına yakını da ya uydurma ya da yanlış.

Örneğin ‘Ariler medeniyet kurucularıdır. İdealistlik, o kuvvettir ki, Arilerin üstünlüğünü gösterir. Yahudi, Ariliğin en bariz zıddıdır. Yahudiler, göçebe değil sığıntıdır. Irkın muhafazası mevcudiyetinin gayesidir. Köylülük ırkın ambarı, mahfazasıdır’ diyesiymiş. Bu cümle onun Nazi hayranı olduğunun en kesin belgesi imiş!

Ama kaynak yok. Kaynağı ben vereceğim: Mahmut Esat Bozkurt’un Atatürk İhtilali, I-II (Kaynak Yayınları, s.50). M.E. Bozkurt’un yazdığı bu cümle Hitler’e ait olup bir eleştirel aktarmadır ve onunla hiçbir ilişkisi yoktur. Mahmut Esat Bozkurt, Max Beer’in Sosyalizm ve Sosyal Mücadelelerin Umumi Tarihi’ni Zühtü Uray’a çevirtip bir önsöz yazmış ve 1941 yılında Maarif Vekâleti’ne yayımlatmıştır. Şimdilik bu kadar!

Ancak, ‘Türk’ün en kötüsü, Türk olmayanın en iyisinden iyidir. Geçmişte Osmanlı İmparatorluğu’nun bahtsızlığı, çoğunlukla, kaderini Türklerden başkasının idare etmiş olmasıdır’ (s.134) da demiş. Haksız mı? Siz ne düşünüyorsunuz?

İslamcılar ve Kürtçüler ‘Türk’ün en kötüsü, Türk olmayanın en iyisinden iyidir’i alıp gerisini atıyorlar. Amaç: Cumhuriyet’in dünya çapında hukukçusunu ırkçı ilan etmek!”

***

Saldırılar dinmiyordu. Cumhuriyet’e, Atatürk’e, İnönü’ye, devrimlere, CHP’ye çatmak isteyenler, yallah deyip Mahmut Esat Bozkurt’a saldırıyordu. Meğer Bozkurt soyadını Turancı-ırkçı olduğu için almışmış. Bozkurt-Lotus davasından haberleri bile yoktu. Bu alçak ağız ve kalemleri susturmak için 10 yazılık “Mahmut Esat Bey Neden Bozkurt” başlıklı bir dizi yazdım.

Yazı iki bakımdan etkili oldu: İlkin, kara çalıcılar biraz ürkmeye başladılar; ikincisi, öteki yazarlar ve sosyal medya için malzeme oldu, dolaşıma girdi.

Derken, elinizde ilk cildini tuttuğunuz dev boyutlu 4 ciltlik eserin derleyicisiyle, Şaduman Halıcı ile tanıştım. Bana, Yeni Türkiye Devleti’nin Yapılanmasında Mahmut Esat Bozkurt adlı kitabını gönderdi. Ardından ziyaretime geldi.

Kendisini kutladıktan sonra, Mahmut Esat Bey’in makalelerinin Kaynak Yayınları’nın yayımladığı kitapçıklardan ibaret olup olmadığını sordum. Gazete ve dergilerde yayımlanmış binlerce sayfalık makalesi olduğunu, bunları kendisinin derlediğini, yeni Türk harflerine çevirdiğini ve yayımlayacak “babayiğit” bir yayıncı aradığını söyledi.

“Yayıncıyı bulmayı siz bana bırakın!” dedim.

Başta Genel Yayın Yönetmeni Sadık Usta ve editör Kurtuluş Güran olmak üzere Kaynak Yayınları bu dev esere sahip çıktı ve Şaduman Halıcı’nın titiz ve dikkatli emeğini tamamladı.

Okur, makaleleri izledikçe, Cumhuriyet’in dehasını çok iyi anladığı ve onu her türlü saldırıya karşı koruduğu, koruyucu önlemleri almaya çalıştığı için, mürteci tayfasının saldırı ve iftirasına hedef olmuş çok boyutlu, çoğul ve çağının çağdaşı bir demiurgos’la karşı karşıya olduğunu anlayacaktır. Mahmut Esat Bozkurt’u bir “demiurgos” (epitken) olarak tanımlamam, lütfen, bir abartı, bir süsleme olarak görülmesin. İktisat ve Adalet Bakanı olarak yapıp ettiklerini, pek emin değilim ama, bir başkası da yapabilirdi diyelim. Elinizde tuttuğunuz ve bunu izleyecek olanlarla dört ciltlik bu dev eseri yaratacak bir başka kimse var mıydı ülkede; işte bunu yanıtlamak çok zor. Bence, yaşadığı dönemde, ülkede, onun derinliğinde, uyanıklığında, onun adanmışlığında, çok boyutlu bir başkası yoktu.

Bunu anlamak için ilgilendiği ve irdelediği konuları adlarıyla anmak yeter: Tarih, Osmanlı tarihi, ekonomi, köy, köylülük, köy kalkınması, yeni Türkiye’nin anlamı, Türk Devriminin ilkeleri; halk, halkçılık, halk devletinin ilkeleri, halk devletinin politikaları, yönetim sanatı, ulusal eğitim, yeni Türkiye’nin davası ve emperyalistler, Sevr ve Ortadoğu barışı; köy bankaları, çiftçi ortaklıkları, demiryolları; Cumhuriyet Yasaları, Şeyh Sait İsyanı ve Takrir-i Sükûn Yasası, irticayla mücadele...

Devrim Yasaları Mahmut Esat Bozkurt’un makalelerinde tomurcuklandı

Kuşadalı Mahmut Esat imzalı ilk yazı “İktisat (İktisat İlmi Nasıl Kuruldu)”, 3 Şubat 1909 tarihli Hizmet gazetesinde yayımlanmış. Mahmut Esat 17-18 yaşında. Şaşırtıcı bir kavrayış ve bireştirim (sentez) gücü.

Türkiye bazı bilimsel deyim ve tanımları onun ağzından duydu, kalemi sayesinde öğrendi.

“Türkiye Halk Devleti” ne demek?

“Türk Üreticileri Birleşiniz!” de ne demek? Komünist Partisi Manifestosu kokmuyor mu?

“Yeni devlet, halkçı ve demokrat olabilmek için halka kendini yönetecekleri seçme olanağını vermeliydi. Zira ‘Türk İhtilali’nin ideali, yalnız ve yalnız Türk halkını, Türk üreticilerini efendi yapmak, onları kayıtsız ve şartsız her şeye hâkim kılmaktı.’”

“Türk İhtilalinin Düsturları” bağlamında okuyacağınız yazılarda kullanıldığını göreceğiniz bu kavramlar Türk halkı ve aydınları için çok yeni kavramlardı.

“Milli bir Türk halk devleti” de ne oluyor? Milli olmayan devlet olur mu? Kapitülasyonlar varsa devlet elbette milli olmaz; hükümet ve yandaşları devleti ve halkı soyarsa o devlet elbette milli olmaz.

Yeni Türk devletinin Devrim Yasalarının ve Kemalizmin 6 ilkesinin (Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve İnkılapçılık) Mahmut Esat Bozkurt’un makalelerinde tomurcuklanıp boy attığına tanık olacaksınız. Derin bir bağlılık ve aşkla kullandığı, kimilerine fena halde batan “Türk” isim ve sıfatını ne anlamda ve neden kullandığını görüp belki, mutlu olacaksınız.

“Kemalizmin ikinci kuramcısı” tanımlamasının mucidi olduğumu sanıyordum. Meğer çok daha önce ama değişik biçimde kullananlar olmuş. Örneğin; Cahit Tanyol önsözünde Mahmut Esat Bozkurt için “Kemalizmin ilk kuramcısı (teorisyeni) dedikten sonra, “Kemalizmin ikinci kuramcısı” sıfatını Niyazi Berkes için kullanıyor. “Bozkurt, insanın insanı sömürmesi konusunda kesin olarak Marks’çı doktrini savunuyor; ve bunun aksine söylenecek sözleri şarlatanlık sayıyor ve bu konuda yerli birçok örnek veriyor” cümlesini de Tanyol’un önsö-

zünde okudum. Siz de, hangi sayfada olacak bilmiyorum ama, bu dev eserin sayfalarında okuyacaksınız. “Gerçekleri, bunlar aleyhimizde de olsa olduğu gibi ortaya koymak bizim bellibaşlı kuvvetimizdir. Saklamak, korkmak yalnız zayıfların huyudur” diyen bir öncünün kaleminden.

Karşıdevrimci tayfa, tarihle, Kemalizmle yüzleşirken (!), Cumhuriyet’i vurmak için, Mahmut Esat Bozkurt’un bağlamından kopartılmış “Öz Türk olmayanların hakkı hizmetçiliktir, köleliktir” sözünün üzerine mal bulmuş Mağribi gibi sarılırlar.

Mahmut Esat Bozkurt’un bu karalamaya verdiği cevapla yazımı bitireceğim:

“Ben Ödemiş nutkunda ‘Bu memleketin efendisi Türklerdir. Öz Türk olmayanların hakkı hizmetçiliktir, köleliktir’ demekle misafirlerimiz olan yabancıları kastetmedim. Esasen bir memleketin dahili siyasi münakaşalarında yabancıların yeri yoktur ve olamaz. Bu hak vatan evlatlarına aittir. Benim kastım anayasa icabınca Türk olup hâlâ Türkten başka milliyet iddia edenler varsa onlardır. Türk kültürünü samimi kabul edip de Türküm diyene sözüm yoktur!”

Özdemir İnce

24 Mart 2014