14 Kasım 2024 Perşembe
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Atkestanesi şenliği

Begümşen Ergenekon

Begümşen Ergenekon

Eski Yazar

A+ A-

Aylardan mart bu Akdeniz beldesinde ağaç dikme mevsimiydi. Saygın elinde bir çift fidanla arkadaşının bakkalına geldi. Sahibi Önder’le aynı spor takımını tutarlardı. Onu görünce kasanın arkasından çıktı. “Ooh, hoş geldin ağabey, bugün erkencisin, hayrola?” Saygın gülerek “Bak istediğin burada” dedi. Önder bir çift at kestanesi fidanına sevinçle baktı. Hoş kokusu, güzel gövdesi, geniş yaprakları ile doğal bir gölge olacaktı dükkânın önünde. Dedesinin dedesi Kerem, Ankara’da askerlik yaparken; Gazi Orman Çiftliğindeki Marmara Köşkü bahçesinde, İncesu Çayı’nı depolayan havuzun suyuyla at kestanesi ve diğer ağaçların nasıl yeşerdiğini gözleriyle görmüştü. Nesilden nesile anlatılan bir aile öyküsüydü bu.



ŞAİRLER MAHALLESİ

Oturdukları semtin sokakları Türk edebiyatının, tanınmış şairlerinden almıştı isimlerini. Daracık bahçeler içinde beş katlı apartmanların dizildiği yollar birbirini kesiyordu. Bakkal Palabıyık’ın girişi güneye bakardı ve cephesi o gün yine alev alevdi. Önlerindeki kaldırımda beşer metre arayla belediyenin açtığı iki adet ağaç dikim yeri çukur kalmıştı. Kuruyan iki at kestanesi sökülmüş, yenisi dikilmemişti. Bu boşluk, sokağın yeşil kuşağında bir gedik diş gibi dikkat çekiciydi. Akdeniz güneşinden koruyacak serin bir gölge lazımdı. Önder koşup bir kazma ile kürek getirdi. Saygın birinci fidanı dikti. Önder dibine can suyu döktü. İş bitince satılık mavi boncuklardan ikisini fidanlara taktı; artık nazar da değmezdi. Ancak oturmuşlardı ki Şairler Mahallesi’nin resmi çöpçüsü başlarına dikildi. Elinde, yağ tenekesinden kesilmiş, sapları kavaktan yapılmış faraş ile çalı süpürgesi vardı. Bir amir edasıyla “Napıyonuz siz burda?” diye sordu. Sonra onları uyardı: “At kestanesinin yaprakları çoktur. Zaten işim başımdan aşkın. Ekmeyin!” İki arkadaş bu emir karşısında şaşkın şaşkın bakıştı. Bu çöpçü değil miydi bir saatlik öğle tatilini iki saate çıkarıp, köşedeki kahvede okey oynayan? “Gel otur hele, soluklan biraz. Su mu içersin, çay mı?” dediler. “Oturayın bari” dedi O. Saygın “Bak gelecek yıl, Allah kısmet ederse, bu fidanların gölgesinde sana karpuz kavun ikram ederiz” dedi.

Atkestanesi şenliği - Resim : 1ODTÜ Ormanı’na Armağan Olsun!

Kütahya, Kumarı Köyü, Muhtar Ali Çelik (http://www.radikal.com.tr/cevre/turkiyenin-en-yasli-kestane-agaci-889129/)

SUÇÜSTÜ

Ertesi sabah Saygın merakla dükkâna gitti. Önder’i başı eğik, adeta bir mezar başında gibi yaslı buldu. Her iki fidanında yerinde yeller esiyordu. Kalan çukurları birisinin düzeltmeye çalıştığı, bıraktığı ayak izinden belliydi. Hemen konu komşuya haber verip içeri koştular. Kamerayı açıp, seyretmeye başladılar. Sabah saatlerinde bir karaltı kameranın önünden geçti. Özenle çalı süpürgesini ve faraşını köşeye dayadı. Bir sağına, bir soluna baktı. Derken her iki fidanı da yerinden söküp, büküp kırdı. Başını, köşedeki büyük çöp tenekesine sokup, tepetaklak eğildi. Fidanları, kimse görmesin diye en dibe, zahmetle soktuktan sonra doğruldu. Üstünü, başını silkti, halinden memnun iş başı yaptı. Tanıkların huzurunda, çöpçüye kamera ile suçüstü yapmıştı. Ekmeğine mani olmadan, ona bir ders vermeliydiler. Saygın karısına, öğle yemeğine gelmeyeceğini haber verdi. Öğlene doğru çöpçü kaldırım kenarlarını süpürerek yavaş yavaş dükkâna yaklaştı. Ne acelesi vardı, ne de iş yükü. Mayıs sonunda yeşeren kestane ağaçlarının yapraklanmasına iki, üç ay; yaprakların dökülmesine ise yedi, sekiz ay kalmıştı. Geçen sonbaharda dökülen kurumuş yapraklar, kırılmış dallarsa çoktan toplanmıştı. İçinden “iş dediğin böyle hafif olacak” diye gülümsedi. “Semtimiz-Tertemiz” yazılı çöp kamyonu, o sırada, karşıdaki çöp bidonunun yanında durdu. İki işçi önce sokak çöpçüsünü hürmetle selamladı. Sonra at kestanesi fidanlarıyla birlikte çöpler, tanıklar huzurunda bağıra çağıra boşaltıldı. Aracın sürücüsü, Orhan Veli sokağını kokuta, kokuta geçti, gitti.

ATKESTANESİ ŞENLİĞİ

Öğle olunca Önder’le, Saygın dükkânı baba Palabıyık’a emanet ederek Şansal Kıraathanesi’nin yolunu tuttu. Bu semt kahvesinden yükselen neşeli homurtulara, kaybedenlerin nedamet nidaları karışıyordu. Gözle görülür bir yerde “Para ile oynamak yasaktır” yazılıydı. Saygın’ın evi kıraathanenin bitişiğindeydi, balkondan sokağı izleyen eşine göz kırptı. Duygu kocasına el salladı ve “tamam” işareti yaptı. Sonunda çöpçü iki saatlik öğle tatiline son verdi. Okey arkadaşlarıyla vedalaşıp, kızgın Akdeniz güneşine adımını attı. Karşı apartmanın bodrumuna emin adımlarla indi. Ama inmesiyle çıkması bir oldu. Dışarı fırlayıp “Acaba apartmanı mı şaşırdım?” diye bakındı. Ardından bir iki yere daha girdi, çıktı. Kahvedekiler merakla “Hayrola Abidin, Abidin! Bir şey mi kaybettin?” diye seslendi. Çöpçü bembeyaz: “Süpürgemle, faraşım yoğolmuş! Bi gören va mı?” diyebildi. Bu sırada iki arkadaş hem çay içiyor, hem de onu seyrediyordu: “Gel, gel” yaptılar. Abidin seğirtti: “Ağabeyler, elinizi ayağınızı öpeyin; biliyorsanız söylen, süpürgemle faraşım nirde?” dedi ve bir taşın üstüne, başı elleri arasında çöktü. Onlar bir ağızdan: “Ne bu telaşın, kaybolduysa yenisini verirler. Ne varmış bunda üzülecek?” dedi. Abidin: “Bildiğiz gibi değil ağalar; onlar belediye demirbaşı” diye inledi. Mavzerini çaldırmış er gibiydi. Saygın: “Kolayı var. Sen şimdi git ve bir çift, iyi cins at kestanesi fidanı kap gel” dedi. Çöpçü kızardı: “Olmaz Ağabey, mesai saatinde gören olur, sonra keserler beni” dedi. Önder: “Eh sen bilirsin. Elimizle; diktiğimiz fidanları sökerken, hem de iki saate yaklaşan bir de okey oyunu kaydın var” dedi. Anında savuşan çöpçü, derhal bir çift fidanla döndü. Süpürge ve faraşı ortalarda yoktu ama fidanları dikmek için kazmayla kürek onu bekliyordu. Duygu Hanım başta olmak üzere bütün mahalle, Palabıyık’ın önünde, mahalli kıyafetler içinde ve ellerinde zilli teflerle yerini almıştı. Gelen geçen, Orhan Veli’yi dolduran neşeli kalabalığa hayretle bakıyordu. Anladıkları tek şey, etkinliğin bir “At Kestanesi Şenliği” olduğu idi. Abidin’in artık namusu üzerine zimmetli sadece alet ve edevatı değil, bir çift de at kestanesi vardı.
Daima Gökkuşağında Buluşalım!

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları