Atlantik mafyası AB'ye sarıldı: Trump olmayaydı iyiydik aslında
Osmanlı'dan bu yana hiç değişmedi tanzimatçı o kafa.
Giderek Bizanslaşan Osmanlı'nın taassup ve zorbalığına karşı tek çözümleri "Biz adam olmayız", "Garp gelsin bizi adam etsin" idi.
Hatta Winston Çörçil anılarında, Türklerin Kurtuluş savaşında İngiltere olarak yaptıkları en büyük hatanın, tam halk ve hükümet İngilizlere teslim olmaya hazırken, askerler silahlarını teslim etmişken, Yunan ordusunun İzmir'e çıkışı olduğunu yazar.
Öyle ya, İngiliz İmparatorluğu tam bize "medeniyet" getirmek üzereyken, Balkan Harbi ve öncesindeki en büyük düşmanı Yunan'ı Türk toprağına çıkarmak, uyuyan Türkleri uyandırmak oldu.
O zamanki Tanzimatçı mütareke aydınları, Soğuk Savaş döneminde Atlantikçi donu giydiler.
Soğuk Savaş döneminde bunların en Amerikancısı, "en milliyetçi", Avrupacısı ise "liberal sağ veya sosyal demokrat" kisvesine büründü.
Ama hakkını yemeyelim o dönem (Jön Türklerin bir anlamda devamı) sıkı bir Kemalist sol/sosyalist damar da vardı ve etkiliydi.
Soğuk Savaş, ABD ve Batı lehine sonuçlanınca hep birlikte küreselci, AB'ci, gelen ağam giden paşamcı oldular.
Ancaak, 1993-2001 arası ve 24 Temmuz 2015 sonrası işleri zorlaştı.
1993'ten sonra Türkiye'nin PKK ve onun ağababası ABD ve Avrupa'ya eylemli biçimde cephe alması, 2015 itibarıyla yine PKK, FETÖ ve her ikisinin hamisi Amerika'ya ciddi tavır değişimi buna neden oldu.
Özal döneminin en Amerikancı liberali Mehmet Barlas bile, bu son dönemde anti Amerikancı oldu.
Ama mevcut durum sizi yanıltmasın, en AB'ci Aydın Doğan medyadan çıkmış olsa, başkanlık rejimiyle 2. Cumhuriyet dönemine resmen girmiş olsak bile, Türkiye burjuvazisi, medyası, siyasetçisi ve iş dünyasıyla ağırlıklı olarak hala Atlantikçi'dir.
Milli Mücadele döneminde Atatürk'e gazete köşesinden "eşkiya" diye küfreden İngiliz muhibbi ve Harbiye Nazırı Ali Kemal misali, bugün de en az o günkü kadar Natocu ve Fetocudurlar.
Sadece konjonktürü iyi takip eder, hava durumuna göre vaziyet almayı, güçlüye yanaşmayı iyi bilirler.
Tipik dalkavuk saray efradıdır bunlar.
Memleket yansa umurları olmaz, tek bir çöplerinin derdindedirler.
Yabancı sermaye olsun, emperyal batılı devletler olsun bunlar baştacıdır.
Attila İlhan bunları, Komprador (İşbirlikçi) burjuvazi olarak tanımlar.
Yani kendi memleketlerini yabancıyla işbirliği içinde soyanlardır bunlar.
Neyse lafı epeyce uzattım.
'AB GEL KURTAR BİZİ' KOROSU
İşte bu Atlantikçi esnafı, bugünlerde bayram ediyor: Neymiş efendim AB ile yeniden ilişkilerimiz düzeliyormuş, hain ve kötü Trump'ın açtığı ticaret savaşı ve ambargolar Türkiye ile başta Almanya ve Fransa olmak üzere yakınlaşma yaratmış vs. vs.
Bu arkadaşlarda bir hoş ürperti, bir tatlı heyecan başladı.
AB ile 3 yıldır bozuk olan ilişkilerimiz yeniden o eski güzel günlerine döner de yine bir açılım olsun, Fetö olsun (yine ısıtılan af gündemi kimin için?) Amerika'nın çıkarlarını koruma cemiyetleri yeniden iş başına gelir diye kıpır kıpır oldu yürekcikleri.
Hangi birisini düzeltmek gerek bilmiyorum ama çok kısa özetleyeyim:
1-Türkiye - AB ilişkileri tamamen ABD vesayetinde olan bir yalan dolan ilişkisiydi. AB projesi esasen NATO kapsamındadır. Brüksel hem AB hem NATO merkezidir, sembolik. Burada maksat AB rüyası ile Türkiye'yi her konuda (başta free Kürdistan veya 2. İsrail) tavize ikna etmek ve AB üyelerine de bu çabalarından dolayı Türk pazarını hediye etmekti. İthalat şelalesi Gümrük Birliği, şu an içinde olduğumuz derin yapısal krizin en başlıca sebeplerindendir. AB'cilerin demokrasi ve insan hakları geyikleri ise sadece Türkiye'deki "azınlıklar" içindi. AB fonları da Türkiye'deki aydıncıkları, medyayı, iş dünyasını kafalamak için kullanılan yemlerdi. Erasmus da Fullbright'ın Avrupacasıydı. Mütareke kafasını "çok kültürlülük" ayağına, Soros eksenli anti sosyalist, anti ulusalcı, anti Asyacı kötü propagandayı, Karl Popperci "Açık toplumculuk" diye yutturmaca faaliyetleri. Artık hepsi çok bayat.
2-Türkiye ile yakınlaşan AB değil, Almanya, İngiltere, Fransa ve İtalya'dır. O da bayıldıklarından değil, şartlar dayattığı için. Avrupa, ABD'nin dolar sistemiyle birlikte tökezlemekte olduğunu ve iyice saçmalamaya (sadece Trump itibarıyla değil sistemik olarak) başladığını görüyor. Somut maddi çıkarlarının Avrasya ve Çin ile Rusya başta olmak üzere yükselen Asya ile işbirliğinden geçtiğini iyi biliyor. ABD'nin bölgede yarattığı gerilim ve çatışma ortamından şikayetçi. Türkiye'yi bir pazar ve Asya'ya uzanan en önemli kapı (köprü eskidendi) olarak önemsiyorlar.
3-Ve fakat, AB veya Avrupa ülkeleri, Almanya, Fransa olsun İngilteresi olsun, neticede İkinci Dünya Savaşı sonrası jeostratejik mimariden tam olarak kurtulmuş değil. Avrupa hükümetleri genel olarak ABD'nin "Vassal State" yani bağımlı devletleri konumundan halen sıyrılabilmiş değil. Rusya, Çin ve İran konularında nihayetinde ABD'nin yanında yer almak durumunda kalıyorlar. Mesela İran'a başlatılan ambargoya her ne kadar katılmayacaklarını söyleseler bile, İran'dan petrol alımlarını azalttılar. British Airways, Air France ve (Hollandalı) KLM, Tahran uçuşlarını durdurdu. Gerekçeleri ise komik: ekonomik açıdan sürdürülebilir olmaması! Fransız Total, İran'ın en zengin yeni Güney Pars sahasındaki yüzde 80 hissesini daha yeni Çin Petrol Şirketi'ne devretti. Alman Siemens, Daimler, Fransız Alman ortaklığı PSA, dünya nakliyat devi Maersk, Airbus, Allianz, Deutsche Bank gibi dev Avrupa şirketleri İran'dan çekildiler vaye yatırımları durdurdular.
"Trump kötü ama Batı iyidir" edebiyatı tutkunu AB yancıları, suyu bulandırıp tekeden süt çıkarmaya çalışıyorlar, inanmayın.
Türkiye elbette Avrupa ile işbirliği, ticaret ve gerekirse ittifak yapmalıdır, buna eyvallah.
Ancak, bu işbirliği, tarafların vasal devlet olmaktan çıktığı, bağımsızlaştığı ve tarihsel olarak Avrasya döneminin başladığı gün olacaktır.
Yani hem Almanya, hem Türkiye'de 'istiklali tam' diyenler iktidar olduğunda, bu olacaktır.
Bu açıdan bakıldığında Türkiye; Almanya veya (ABD yancısı olarak Suriye'ye saldırı hazırlığındaki) Fransa'dan fersah fersah öndedir.
Bu arada Türkiye'de hala, bırakın AB'yi övmeyi, Irak ve Afganistan işgallerinin savunucusu, Suriye'deki IŞİD projesi Hornet's Nest (Eşekarısı Yuvası) kurucularından ve 2001'de İstanbul'a gelip (Motorola borçlusu) Cem Uzan ve Şenkal Atasagun ile yemek yedikten sonra Genç Parti'nin kurulup, AKP'nin tek başına iktidara getirilmesinin mimarlarından, savaş suçlusu Neocon John McCain hakkında ölümü sonrası güzelleme yapabilen yazarlarımız var!
Neyse o da başka bir yazının konusu olsun.