24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Atlantik sisteminin eline verdiğimiz silah!

Hakan Topkurulu

Hakan Topkurulu

Gazete Yazarı

A+ A-

Avrupa ve ABD, bunlara Kanada, Avustralya, Japonya ve Yeni Zelanda da dahil; salgın ve Rusya Ukrayna çatışması öncesinde, ekonomilerini güçlü tutabilmek için olanca güçleriyle para bastılar. Tüm dünya ekonomileri basılan bu paralarla doldu. Tabi ki bu paralar her ne kadar sıfır (0) ya da negatif (-) faiz olarak da verilse, sonuçta kredi olarak verildi ve vadelerinde geri ödenmeleri gerekecekti.
Ayrıca dağıtılan bu paralar, bu ekonomilerin içinde batmadan yüzdürülmeye çalışılan “zombi şirketler”in yaşamasına neden oldu. Zombi şirketlerin sürdürülebilir bir işletme gücüne sahip olması için gereken “EBİTDA” üretme gücüne sahip olmamaları, bunlar “0” faiz ile anca yaşayabilirken, ekonomi içinde çok ciddi bir hacim oluşturmaya başladılar. Zombi şirketlerin varlığı tek başına sorun teşkil etmez. Ancak faizleri yükseltmeye başladığınızda, zaten artı değer üretmeyen bu şirketlerden bir de faiz istediğinizde bu firmalar hemen iflas etmeye başlayacaklardır. ABD ekonomisi içinde zombi şirket varlığının yüzde 30’ların üstünde olduğu ifade ediliyor. Özellikle ABD’de çok güçlü olarak nitelenen istihdamın, bir anda tepetaklak gitmesi kaçınılmaz hale gelecektir.
Faizlerin arttırılıp, piyasaya basılan paraların geri toplanması aynı zamanda yatırımları durduracağı için şimdiden çok tartışmaya neden olmakta ve bu faiz artırımı ve merkez bankaları bilanço küçültme uygulamasının ne zaman biteceği merak konusu olmaktadır. Hiçbir merkez bankası yöneticisi buna yanıt verememekte, ama bunun en erken 2023 yılı içerisinde olabileceği hatta daha sonraki yıllara da sarkabileceği konuşulmaktadır.

ATLANTİK EKONOMİLERİ
KAOSA GİDİYOR

Bu yazıyı daha da fazla uzatabiliriz. Ancak görünen şu ki sadece piyasada fazla miktarda bulunan paranın geri çağrılması dahi çok ciddi ekonomik soruna neden olmaktayken, buna Rusya’ya uygulanan yaptırımlar da eklenince, özellikle Avrupa ülkelerinde sosyal sonuçları da olacağı bir süreç bizi beklemektedir.
Türkiye’ye uygulanmaya başlanan yaptırımlardan hiç söz etmeye bile gerek kalmıyor. Sadece bu yazdıklarım bile Atlantik ülkelerinin içine girdikleri ekonomik kaosun bizim ihracatımıza ne kadar olumsuz yansıyacağını anlatmaya bile gerek yok.

TÜRK BANKALARINA
KARŞI BİRLİK OLDULAR

Sabah gazetesi ekonomi yazarı Sn. Dilek Güngör’ün 28 Eylül günü paylaştığı tivit, olayın boyutlarının Batı’nın vahşi yüzünün bize nasıl döndüğünü rahatlıkla göstermektedir. Dilek Güngör attığı twitte; “Türk bankalarının MİR’den çıkması için Batı finansal aktörlerini devreye soktu. HSBC’den Commerz’e, Deutch’ye kadar hepsi birlik olup sendikasyonlara girmeme, kredileri erken çağırma, hesapları kapatma gibi tehditkâr işlere girişti.”  demektedir.
Sadece yukarıda saydığım nedenler bile, ihracat hedefe konarak gerçekleştirilecek büyümenin her türlü riski içinde barındırdığını görmek zorundayız. Atlantik sistemi en ufak bir terslik durumunda, sizi elinde bulunan tüm silahlarla vurmaya hazır. Bu silahlardan biri de o ülkelere yaptığınız ihracat. Rusya’dan enerji gibi kendi ekonomileri için çok büyük sorun yaratan bir mala engel uygulayan Avrupa’nın, tekstil vb. gibi mallara yaptırım uygulaması tereddüt bile etmeden uygulayacağı bir yoldur.

EKONOMİ POLİTİKAMIZ
NASIL OLMALI

Yukarıda saydıklarım yanında bir de; ihracatı daha fazla yapabilmek için etkileyebileceğimiz elimizdeki tek değişkenin (girdinin) emek fiyatı olması ayrı bir sorun teşkil etmektedir. Emek fiyatı üzerinde sürekli baskı oluşturacak ihracatı arttırma üzerine kurulan ekonomi politikası ise sosyal sorunlardan başka bir şey üretemez.
Ekonomi politikamız nasıl olmalı? Biraz yukarıda olması gereken temel hedefleri belirlemiştik.
Bu temel hedefler kapsamında ele alındığında ekonominin hedefine “insanı” koymak zorundayız. Hedefe insanı koyduğumuzda ne yapacağımız konusunda daha rahat karar veririz. Vatan Partisi ihracatı reddetmiyor ama hedefe koymuyor. Kısa vadeli hedefimiz “geniş tanımlı” olarak yüzde 22 açıklanan işsizliğe çözüm bularak, tüm vatandaşlarımızın onurlu bir gelir sahibi olmalarını sağlamak.
Orta ve uzun vadeli hedefimiz ise; ekonomimizi dışa bağımlı olmaktan kurtararak tam istihdamı sağlamak, iç piyasa dinamiklerini esas alarak; kamunun ekonomiye lokomotif yatırımcı olarak katılımını sağlayarak, planlı, ithal ikameci karma ekonomi modelini oturtarak sürdürülebilir bir kalkınma sağlamaktır. Burada ihracatın yeri; elimizde bulunan, yurt dışı talebe uygun mallar üretilerek bu malların ihracatının sağlanmasıdır. İhracat aynı zamanda yurtdışından zorunlu olarak ithal edeceğimiz enerji, teknoloji, hammadde gibi malların ve hizmetlerin teminini sağlamak açısından da elimizde döviz elde etmek amaçlı olarak da planlanacaktır.