Atlantik'in kürek mahkumu: Selin Sayek Böke
Nermi Uygur “devrim” der Yaşama Felsefesi’nde, “yeni bir ufka sıçramaktır”. Bu yargı toplumsal süreçler açısından olduğu kadar, insanın öznel kimliği açısından da geçerlidir.
Nesnelerin, örneğin bir bardağın ufku yoktur. Bir arkadaşım rakı bardağının ufkunun olabileceğini söylemişti, rakının ufuk açıcı özelliğine vurgu yapmak için; ama yoktur. Sadece nesnelerin de değil, insan dışında canlı varlıkların ufku yoktur. Ufuk insanın tasarım yeteneğinin ürünüdür.
İnsan ufkuyla var, ufku kadar var. Ufuksuz insan düşünemeyiz. İnsanı ufuksuz tasarlayamayız.
Nermi Uygur ufku “düşünmeye özgü çıkarımlama gücüne, yaratmaya özgü düşgücüne ilişkin bir olanaklar doğrultusudur” diye tanımlar. Ufuk, düşünceden pratik çıkarımlar, çıkarımlardan, yeni çıkarımlar için yeni düşünceler doğurma olanağının soyut aracıdır. Nazım Hikmet, Memleketimden İnsan Manzaralarında Galip Usta’nın ağzından, “düşünmek değiştirmez hayatı” demişti. Düşünceyi hayatı değiştirme pratiğine sokan, ufuktur. Çünkü ufuk kendini ancak eylemde tamamlar.
Çinli bir Filozof “bilgi eylemin başlangıcı, eylem bilginin tamamlanmasıdır” demişti.
Bilgiyi/düşünceyi eyleme yönelten ufuktur. Ufku olmayan insanın eylemi yoktur, eylemi olmayan insanın düşüncesi... Ancak eylem bilgiyi tamamlamaz, yeni bir ufka taşır. Eylem, bilginin sonsuz hareketinin anlam bağlamıdır. Nehrin sürekli akmasıdır.
Ufku geniş olan insanın öznel kimliğini tarif zorlaşır. Çünkü ufuk eklektiktir. Başka ufuklarla bütünleşme doğasına sahiptir. Ufuk, başka ufuklara sıçrayarak yoğunlaşır. Ufkun genişliği bu anlamdadır.
Platon “kendini bilen kişi tanrılaşmıştır” demiştir. Kendini bilmek, “kimim ben” sorusuna insanın kendisini kuşatan zaman içerisinde cevap vermesidir. İnsanın “kimim ben” sorusunu sıklıkla sorması, öznel kimliğe yolculuktur ve bu yolun sonu yoktur. “kimim ben” sorusuna mutlak cevap ancak ölüm tarafından verilebilir. Çünkü insanın ufku, öznel kimliğine sürekli yeni tanımlamalar eklemektedir.
Nermi Uygur “devrimciler gelecek iyimseridir” diyor. Aslında bu, bir insan tanımıdır. Öznel kimliğe yolculuk yani kendini bilmek, geleceğin iyimser tasarımı ile insanı tanrılaştırır. İnsanın tanrılaşması geleceğe dair bir yargıdır ve bugünü de içinde taşır.
SİYASAL PARTİLERİN UFKU
Siyasal partilerin köklülüğü ve devamlılığı da ufkunun genişliğiyle orantılıdır. Çünkü siyasal partiler en nihayetinde, bir hedef çerçevesinde, insanın kolektif emeğini açığa çıkarma ve pratik içerisinde sınama araçlarıdır.
Tarihin tekerleğini döndürecek sınıfsal istinatgâh, önündeki sorunları çözmek, insanlığın yöneldiği rotada ilerlemek bir siyasal partiyi geleceğe taşır. Bu, dar açıları genişletmek, ufku, başka ufuklarla yoğunlaştırmak demektir.
Vatan Partisi onun için Türkiye’nin bugününde olduğu kadar, hatta onun da üstünde, Türkiye’nin geleceğindedir. Çünkü Vatan Partisi’nin ufku, gerçeklerden beslenmektedir.
Ancak burada bir soru sorulabilir. Denilecektir ki, ufkun kaynağı nedir? Sonuçta ufuk hangi kaynak üzerinde yoğunlaşıyorsa, yönelimi de o kaynak çerçevesinde olacaktır. Küresel merkezlerin neoliberal saldırısının insan aklında yarattığı tahribat, bazı partilerin ufkunu daralttı ve onları Atlantik’in kürek mahkumu haline getirdi. Zannediyorum bunu en iyi özeteyen örnek, CHP Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke’nin “refahın Batı’da olduğunu” belirttiği ŞİÖ çıkışıdır.
ASYA UFKU
Lenin 1913’te, Pravda’da yazdığı bir makalesinde, “Rusya’daki 1905 hareketi ardından demokratik devrimin, Asya’nın tümüne” yayıldığını vurguluyordu ve “Asya’nın uyanışı”nı müjdeliyordu.
Aynı günlerde yazdığı bir başka makalede ise, Avrupa, “geri her şeyi destekleyen bir burjuvazinin buyurganlığı” altındayken, Asya’nın “güçlü bir demokratik hareketi” temsil ettiğini belirtmişti: İleri Avrupa artık geri, geri Asya artık ileriydi. Benzer tespitleri Atatürk, Mao, Nehru gibi, 20. yüzyılın bütün ufku geniş devrimcileri de yapmıştır.
Yüz yıldır batı cephesinde değişen bir şey yok. Asya Çağı ise, 21. yüzyılda dünyanın en büyük gerçeği haline gelmiştir: Asya bugün hem toplumsal ilerlemeyi hem de dünya ekonomisinin ağırlığını temsil ediyor. Avrupa’nın “Asya’ya tutunarak yaşama savaşı verdiği” dünyanın büyük ekonomistleri tarafından dile getiriliyor.
Teori dergisi “21. Yüzyılda Kriz ve Devletçiliğin Yükselişi”ni işlediği Kasım 2016 sayısında, “insanlığı sefaletten Asya’nın kurtaracağını”, “kamu ağırlıklı Asya ekonomilerin gelişmenin motoruna dönüştüğünü”, “Ekonomide kamu ağırlığının artışının Asya Çağı’nı doğruladığını” ayrıntılarıyla işleyerek, “refahın Batı’da” değil, Asya’da olduğu sonucunu önümüze koydu. Asya Çağı’nın insanlığa ne vaat ettiği, Teori’nin Kasım sayısında ayrıntılı olarak ele alındı.
Sonuç olarak “yeni bir ufka sıçramak, devrimdir”. Dünya’nın ufku Asya’ya yönelmişken, ufkunu Atlantik’e kitleyenlerin, gelecekte yeri yok. Bunun tecrübesini bugünden yaşıyoruz.