22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Atom bombasından ‘Nükleer Sanat’a

Seyit Yöre

Seyit Yöre

Gazete Yazarı

A+ A-

Dünya savaşlarının sonunda 1945 yılı sonrası postmodern (modern sonrası) dönem olarak kabul edilmektedir. Bu dönemden itibaren her şeyde olduğu gibi sanatta da yeni akım, teknik ve üsluplar ortaya çıkmıştır. 19. yüzyılın sonundan başlayan “çağdaş sanat” akımlarına yenileri de eklenmiş ve sonuncusu da “postmodern sanat” olarak anılmıştır. Çağdaş sanat diye günümüzde de sunulan birçok eserin sanatsallığı, estetiği ve çağdaşlığı tartışılabilir. Bunun için de Avelina Lésper'in “Çağdaş Sanatın Sahtekârlığı” ve Ayşegül Sönmez’in “Çağdaş Sanat Var Mı?” güncel kitapları okunabilir. Asıl konumuz, bu çağdaş sanat hareketlerinden biri olup gerçek ve acı olaylardan yola çıkan “Nükleer Sanat”tır. Bu yazı, aslında 1 Ağustos 2023 tarihli Aydınlık’taki “J. Robert Oppenheimer ve Atom Bombasının Sanatla Temsili” yazımın da devamıdır.

GERÇEKLİKTEN SANATA

Atom bombasının babası sayılan J. Robert Oppenheimer’ın öncülüğündeki ekibin hazırladığı, 6 ve 9 Ağustos 1945'te de sırasıyla Hiroşima ve Nagazaki'nin bombalanmasında kullanılan ilk nükleer bombalar, yaklaşık 500 bin insanın öldüğü gerçek bir olaydır. Bu olaydan sonra Japonya daha güçlense de atom bombasının yaydığı radyasyon, yıllarca o bölgedeki insanları olumsuz etkilemiştir. Sanatçılar hayal ya da gerçek her şeyden fikir alıp ya da etkilenip sanat eseri yaratırlar. İşte Dünya’daki bu ilk nükleer bomba ve olumsuz sonuçları da 1945’ten başlamak üzere birçok sanatçıyı etkilemiş, onlar da bu olayı kendilerince sanatın çeşitli dallarındaki eserleriyle ifade ve temsil etmeye çalışmışlardır. Önceki yazımda örneklerini verdiğim gibi, resimlerden sinema ve televizyon filmlerine, tiyatro oyunlarından şarkılara, heykellerden anıtlara sanatın tüm dallarında eserler mevcut olduğunu görüyoruz.

Gerçeklikten sanata derken, yaşanan olaylar gerçek olsa da yaratılan eserlerin hepsi “realizm”e dayalı olmayıp soyut olanlar da vardır. Yaratılan eserler isimleri veya içerikleriyle yaşanan gerçek olayları temsil etse de sanatçılar atom bombası olayını kendi sanat üsluplarınca ifade etmişlerdir. Hatta bombalamalardan kurtulan eğitimli ve eğitimsiz sanatçılar, ilk olarak deneyimlerini sanat eserlerinde belgelemeye başlamışlardır.ABD işgal yönetimi, bu olayların fotoğraflarının ve film görüntülerinin yayınlanmasını kontrol ederken, sahadaki fotoğrafçılar ve sanatçılar, nükleer savaşın etkilerinin görsel temsillerini üretmeye çalışmışlardır.

BİREYSELLİKTEN SANAT AKIMINA

Atom bombasından ‘Nükleer Sanat’a - Resim : 1

1945 yılı itibariyle yaratılan bireysel eserler bir yana, bazı sanatçılar bir araya gelerek tepkisel bir sanat hareketi başlatmışlardır. László Moholy-Nagy 1945’te “Nuclear I” (Nükleer I), 1946’da “Nuclear II” adlı benzer iki resim, yine 1945’te Salvador Dali “Atomicand Uranic Melancholica Idyll” (Atomsal ve Uranyumlu Melankolik İdil) adlı bir resmi yaratmıştır. Her iki ressamın eseri de soyuttur. Bu bireysel yaratımların devamında, 1948’de İtalya’da ressamlar Voltolino Fontani, Angelo Sirio Pellegrini, Aldo Neri, şair Marcello Landi, edebiyat eleştirmeni Guido Favati’nin öncüsü olduğu ve “Eaismo” (Atom Çağı) adı verilen bir sanat hareketi başlamıştır. Yayınlanan manifestolarla da atom çağının karamsarlığı ve iyimserliği vurgulanmıştır. İtalya'da başlayan bu sanat hareketi, diğer Avrupa ülkelerine ve ABD'ye uzanmıştır. V. Fontani, 1948’de “Dinamica diassestamento e mancatastasi” (Yerleşme dinamikleri ve durağanlığın olmaması) adlı resminde bir atomun parçalanıp yayılmasını tuval üzerinde tasvir etmiştir. 1951’de Hiroşima sanatçıları, ABD sansür incelemelerine rağmen, Sankichi'nin derlediği “Atom Bombası Şiir Koleksiyonu” adlı bir şiir kitabı yayınlamışlardır. “Nükleer Sanat” terimiyse iki ressam Germaine Joumard ve Fortunato Depero’nun 1950’de yayınladığı manifestolarda ilk defa kullandığı “Nükleer Resim” (Nuclear Painting) kavramının devamıdır. Öyleyse 1945’ten günümüze atom bombasına dair yaratılan sanat eserleri, hangi sanatsal akım veya üslupta olursa olsun, Nükleer Sanat hareketinin bir parçası olarak da düşünebilir. Bu yazımızı da Nükleer Sanat örneği olarak Sadako Kurihara’nın Hiroşima’ya atılan atom bombası anını betimlediği “Ebe Olalım” (1945) adlı“ Atom bombasının anlatılmamış bir hikâyesi” şiirinin ilk kısmıyla bitirelim:

Şimdi harabe halindeki beton bir yapının bodrum katında gece.
Atom bombasının kurbanları odayı doldurdu;
Karanlıktı -tek bir mum bile yoktu.
Taze kan kokusu, ölüm kokusu,
Terleyen insanların yakınlığı, inlemeleri.
Bütün bunların arasından bir ses:
“Bebek geliyor!” [...]
Nükleer vb. bombaların bir daha olmamasını ve Nükleer Sanat’ın da sadece geçmişi temsil eden bir sanat akımı olarak kalmasını ümit edelim.