18 Aralık 2024 Çarşamba
İstanbul 14°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Avrasyacılık nedir ve ne değildir?

Hüseyin Vodinalı

Hüseyin Vodinalı

Eski Yazar

A+ A-

Dış politika uzmanı gazeteci Kadri Gürsel’in son yazısında bir bölüm dikkatimi çekti:

“Üç devlet başkanının Ankara’da imzaladıkları ortak açıklamanın alt metninde mülteci felaketinin daha da büyüyeceği yazıyordu.

Hal böyle iken Su-35’in Atatürk Havaalanı’nın pistine tekerlek koyması, balık hafızalı iktidar aparatçiklerinde ve muhtelif Avrasyacıda mübalağa heyecan yaratmıştı… Sanki bir bağımsızlık simgesiydi Su-35.

Öyle bir heyecan ki bu, ancak Amerikan Missouri zırhlısının 1946’da Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Münir Ertegün’ün cenazesini getirmek vesilesiyle İstanbul’u ziyaret etmesinin, o zamanın ruhunda doğurduğu efori ile kıyaslanabilirdi”.

Gerçi Gürsel, devamında ‘70 küsur yıllık heyecanın serencamını ülke olarak gördük yaşadık’ da demiş ama herkesin bilinçaltındaki ‘kaygıyı’ da ortaya koymuş:

Türkiye, 70 senelik Altantikçilikten sonra Avrasyacılığa geçerse, bu kez Rusya ve Çin’in “yarı sömürgesi” mi olacak?

Öyle ya, 1950’den beri NATO’nun ileri karakolu ve ABD’nin yarı sömürgesi olarak, yemediğimiz kazık, uğramadığımız ihanet, soyulmadık, yağmalanmadık yerimiz kalmadı.

Ve her ihanetten, her soygun ve kazıktan sonra üzerimizi başımızı silkeleyip, yeniden aynı filmi yaşayacağımız partilere oy verip salakça farklı sonuçlar umduk.

ABD uyduluğu, Türk milletinin DNA’sını bozdu resmen.

NATOTürkçülük (Sahte Atatürkçülük) devletin kılcal damarlarına sızdı, üniversiteleri ele geçirdi, şirketlerde ise ‘olmazsa olmaz’ haline geldi.

Aydını, tüccarı, köylüsü, işçisi hep NATO modaliteleri ile düşünmeye ve seçim yapmaya alıştı.

Mesela şöyle; sol ve komünizm çok kötü, sosyalizm daha da beteri, hele devletçilik aman evlerden uzak.

Aydına göre komünizm veya sosyalizm totaliter, insan haklarına aykırı bir rejim. (Artık nesli tükenen) Köylüye göre ise dinsizlik ve de imansızlık. Yarı cahil şehirli dinci varoş liboş kültürü içinse bunların her ikisi de.

Avrasyacılığı en iyi anlatan CHP’nin 6 oku da benzer bir talihsizlikle karşı karşıya.

Laiklik zaten din düşmanlığı. Zaten ABD’de mahkemede incile el basıyorlar, seküler onlar laik değil. Yahu birader ABD şu anda dünyanın en yobaz ülkelerinden birisi. Avrupa’da olmayan hristiyan köktendinciliği ABD’de iktidar ve egemen kültür. ABD bu konuda kimseye örnek filan olamaz. Laiklik Atatürk’ün yaptığı gibi uygulanırsa bu ülkede herkes akıl mantık çerçevesinde barış içinde yaşar.

E milliyetçilik zaten ırkçılık oluyor. Atatürk milliyetçiliği diye bir şey de yok varsayılıyor. “Türkiya Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına, Türk milleti denir” ifadesi herşeyi çözümlüyor oysa ki. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir ara hep saydığı 38 etnik grubun hepsi bu tanıma giriyor. CHP bile kendi 6 okundaki milliyetçiliğe soğuk bakıyor.

Devletçilik hakeza, küresel baronların en sevmediği şey. ABD’nin en nefret ettiği özellik. Devletçilik yerine liberalizm uygulandı bugün neredeyse soluduğumuz havaya bile para vereceğiz. Aslında veriyoruz. Mesela temiz havalı bir yere gitmek için dünyanın parasını veriyoruz. Suyu parayla bile bulamadığımız oluyor. Gıda güvenliğimiz sıfırlanmış durumda. Sanayi desen yüzde 90 ithal girdiyle çalışıyor. Oysa Atatürk Cumhuriyet’in ilk 10 yılında mükemmel devletçilik uygulamalarıyla Türkiye’ye gerçek manada çağ atlatmamış mıydı?

Devrimcilik var mesela. Devrimciyim diyeni hapislerde çürüttüler, işkencelerde öldürdüler bu ülkede. Oysa ‘arasız devrimler’ hedefini gösteren Atatürk değil miydi? Toprak reformunu yapamadan gitti ne yazık ki. En büyük devrimi olacaktı ve Kürt meselesi diye bir şey de yaşamayacaktık. Devrimcilik tükaka edildi Atlantik çağında.

Halkçılık da onun gibi tabu oldu. Atlantikçinin gözünde ‘Halklar’ filan dersen iyi, ama halkçıyım dersen kötü. Halkçılık ne demek? Sosyalizmin kelime eş anlamlısı zaten. Aman oy oy. Ağzımıza almayalım. İnsanlar acından gebersin, cahil kalsın, yobaza yem olsun.

E geriye bir Cumhuriyetçilik kaldı. O da aslında pek kalmadı. Ortadoğu tipi Başkanlık rejimine geçtik. Cumhur artık ittifak adı oldu. Diyanet işlerine para var, ilaca okula yok. Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesiydi ama o da kalmadı. Atlantik çağında her koyun kendi bacağından asıldı. Hatta kesildi de.

Bak güzel kardeşim.

Avrasyacılık demek Atatürkçülük demektir. Atlantikçilik Atatürk düşmanlığıdır, ister solcu ol, ister dinci, ister bölücü veya liberal, hepsi Atatürk düşmanlığında buluşur onların.

Avrasyacılık demek anti emperyalist olmak, tam bağımsızlıkçı olmak demektir. Bölge merkezli Atatürk dış politikası demektir. Atlantikçi ise NATO memurudur. S-400 kaka, Patriot alalım diye yalvarmaktır, ABD tehdidine karşı belki de satın alacağımız SU-35’lerin İstanbul semalarında uçuşundan rahatsız olmak demektir. Sovyet Rusya’nın kurtuluş savaşındaki desteklerini görmemektir Atlantikçilik. ABD’nin attığı kazıkları şeker bulayıp pazarlamaktır. ‘Kendimiz niye yapalım ki yapılmışı var’dır Atlantikçilik.

Avrasyacılık demek, ezilenlerle, gelişmekte olanlarla kol kola girip istilacıyı kovmak demektir. Avrasyacılık demek komşuna ihanet etmemek demektir. Komşunda çıkan yangının seni de saracağını bilmektir. Atlantikçilik demek Türkiye’yi bölmek için Çekiç Güç kurmak ve buna oy vermektir. KKTC’yi sahipsiz bırakmaktır.

Avrasyacılık demek eşitlik temelinde zenginlikleri bölüşmek, aç açıkta çocuk bırakmamak demektir. Hem ülkende, hem bölgende bu şiarla hareket etmektir. Ekmek varsa barış da vardır. Su kullananın toprak işleyenindir. Atlantikçilikte satış vardır. Toprağını satarsın, komşularını satarsın, terörü bile pazarlarsın, sınırötende ve hatta ülkende savaş çıksın diye uğraşırsın. Acenteliktir Atlantikçilik.

Ve Avrasyacılık, Devlet Bahçeli’nin bir zamanlar dediği gibi ‘Avrusyacılık’ da değildir. Bu ifade Amerikancılığın bilinçaltı tezahürüdür. Çünkü kişi nasıl bilirsin kendin gibi. Eğer sen Amerikancıysan, karşıtın da Rusçu veya Çinci olmalıdır.

Oysa Avrasyıcılık’ta boyun eğme, sömürge olma yoktur. Rusya bize Kurtuluş savaşında silah ve altın gönderdiği zaman bile Atatürk, devrimden kaçan Beyaz Ruslara kapıyı kapatmadı. Çin ve Rusya ile eşitlik ve bağımsızlık temelinde ilişki kurmaktır Avrasyacılık.

ABD ve AB’ye verilen tavizlerin hiç biri verilmeyecektir. Zaten Türkiye müttefiklik ilişkilerini ancak İran, Irak, Azerbaycan veya Suriye gibi komşularıyla kurabilir. Rusya gibi dünya çapında at oynatan, Çin gibi Kuşak ve yol girişimiyle küresel lider olmak isteyen dev ülkelerle ancak stratejik işbirliği yapılır.

Yani Avrasyacılık, NATOculuk gibi bir kölelik, AB adaylığı gibi bir eziklik projesi değildir.

Avrasyacılık sadece Asyacılık da değildir, ‘Avr’ eki Avrupa’yı anlatır. Avrupa ile eşitlik temelinde kurulacak verimli işbirliklerini anlatır.

Avrasyacılık, onurlu ve barışçıl yollarla çağdaş uygarlık seviyesine gelmek ve geçmek fikridir.

Tehdidin Atlantikten geldiğini göremeyen, ya da bilerek görmeyenler elbette ki Avrasyacı olamaz.

Kısa cevap isterseniz, Avrasyacılık Kemalizm’dir.