Avrasya’da 'Büyük Oyun'
Büyük Oyun, Avrasya’nın 19. Yüzyıl olaylarına verilen ad.
1830’lara doğru zamanın İngiliz istihbaratçılarından Yüzbaşı Conolly, oralarda neler yaptığını bir arkadaşına yazdığı mektupta anlatırken olup biteni böyle [Great Game] nitelendirmiş. Ama sözün popülerleşmesi çok daha sonra, 1907’de Kipling’e Nobel ödülü getiren ve Hollywood’da değişik yıllarda filme çekilen “Kim” adlı romanıyla (1901) olmuş.
Joseph Rudyard Kipling ilginç biri. “1984” adlı romanın yazarı George Orwell tarafından “İngiliz emperyalizminin peygamberi” diye sıfatlanan, bizde ise çocuk-macera öyküleri yazarı diye epeyce öyküsü basılmış olan bir yazar. Bizde bir de, çevirisini Bülent Ecevit’in yaptığı “Adam Olmak” adlı şiiriyle meşhur.
Prof. Dr. Mehmet Saray, Türk Tarih Kurumu’nca yayımlanmış olan Osmanlı Devleti ile Türkistan Hanlıklarının İlişkileri başlıklı kitabında (s.51) bu yüzbaşının “hakiki bir Türk dostu” olduğunu yazıyor.
İngilizler Arthur Colonny’yi 840 sonbaharında Hive ve Hokand hanlarına göndermişler. Devletine yazdığı resmi raporunda belirttiğine göre, hanlara “Türkistan’daki Özbek devletlerinin kendilerini yabancı işgalinden korumak için bir tek çıkış yolu vardır. O da birbirleriyle iyi geçinmek ve birbirlerini desteklemektir... “ demiş. Kendisi Hindistan işgalcisi değilmiş gibi, yüzbaşının bu konuşması Hive Hanı Allah-Kulu Han’ı son derece etkilemiş ve kendisine birlik için elinden geleni yapacağına söz vermiş. Tam Hokand’a giderken, haberciler aynı işi görmek için Buhara Hanı’na gitmiş olan Albay Charles Stoddart’ın Han tarafından tutuklandığı haberini alınca Buhara’ya varmış.
Nasrullah Han’ı ikna edemediği gibi, Han onu da tutuklamış. İngilizler diğer hanları araya sokmuşlar. Olmayınca Osmanlı’ya başvurmuşlar. Osmanlı iki mektup yazıp İngiltere’nin dost bir ülke olduğunu, bu işin uluslararası hukuka uygun olmadığını, subayların salınmasını istemiş. Gelin görün ki Buhara Hanı iki yılın sonunda, 1842’de iki subayı da idam etmiş.
M.Saray kitabında, Nasrullah Han’a demediğini bırakmıyor; sert mizaçlı, dengesiz, tahta kardeşiyle taraftarlarını ortadan kaldırarak çıkmış, şüpheci, vb... Belki öyledir. Ama yine kendisinin verdiği başka bir bilgi daha önemli görünüyor. Nasrullah Han, İngiliz Hükümeti’nden “kendisine dostluğunu belirten bir mektup gönderilmesini istemiş”, bunun için iki yıl beklemiş. İngiltere hiç ses etmemiş!
Nasrullah Han’a karşı bu öfke pek adil değil... Han’ın yerel kılıklara bürünmüş çoğu İngilizler adına ortalıkta dolaşan casuslardan illallah getirdiğini gösteren çok yazı var. ‘Veteriner’ Moorcroft, ‘papaz’ Joseph Wolff, ‘seyyah’ Alexander Burnes, ‘hekim’ Johann M. Honigberger... Her birinin hikâyesi ayrı zengin.
“Büyük Oyun”u İngilizlerin kendi anlatışlarına gelince, burada “hakiki Türk dostluğu”ndan hiçbir esinti yok.
O tarihlerde İngilizlerin derdi Fransa. Onlara göre Napolyon, Hindistan’ın İngiltere’yi nasıl güçlendirdiğini görmüş, bunun için 1898’de Mısır’dan İran’a, oradan Hindistan’a uzanmaya kalkışmıştı. Nil’de yenilince, 1807’de Hindistan’ı birlikte işgal etmek için kendi 50.000 askerine Kazak desteği verecek Rusya ile anlaşmaya çalışmış, olmayınca aynı amaç için İran ile anlaşmaya gayret etmişti. Napolyon 1812’de Rusya’ya saldırıp boyunun ölçüsünü aldığında, İngilizler, özellikle de Hindistan Genel Valisi Lord Minto, derslerini çıkarmışlardı.
Ders şuydu: Batı Hindistan’ı güvence altına almak şarttır. Politikalarını ‘masterly inactivity’, usta-işi hareketsizlik’ diye belirlemişler, kabileleri, hanlıkları, etrafta kim varsa kalkan yapmaya karar vermişlerdi. İşte o Yüzbaşıyla Albay’ı Türkistan hanlıklarına bu nedenle göndermişlerdi. Yani kimsenin ‘hakiki Türk dostluğu’ gibi bir ruh hali yoktu.
Elimizin altındaki tarih bilgisinde pek çok terslik var. 21. Yüzyılda, Avrasya çağında, bu yük araba devirir. Bir hayırlı tarafı var; o da nasıl yapmamak gerektiğini göstermesi.