25 Kasım 2024 Pazartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Avrupa Birliği ve Türkiye

Semih Koray

Semih Koray

Gazete Yazarı

A+ A-

Avrupa’nın birleşme süreci, ABD ve Sovyetler Birliği’nin süper devletler olarak yer aldıkları iki kutuplu bir dünyada başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan 1980’lere kadar olan döneme damgasını vuran, “devletlerin bağımsızlık, milletlerin kurtuluş, halkların devrim” isteği olmuştur. Üçüncü Dünya’nın siyasal düzlemdeki bu yükselişi, Avrupa’nın birleşerek ABD ile olan rekabet gücünü arttırma eğilimini destekleyen bir işlev görmüştür. 1980’lerin ortalarına kadar rağbet gören model, Avrupa’nın, çevresindeki bazı ülkeleri de kısmen katarak yeterince geniş bir “iç pazar”a dayanması ve kendi bölgesini ekonomik koruma altına almasıydı. Tasarlanan, bu suretle dünya çapında ABD ile rekabet için güçlü bir dayanağın oluşturulmasıydı.

AB NASIL BİR ORTAMDA KURULDU?

Sovyetler Birliği’nin dağılması ve dünyanın bir süreliğine de olsa tek kutuplu hale gelmesi, Avrupa’nın birleşme sürecinin görece erken bir aşamasında gerçekleşti. Üstelik bu dönemde, Üçüncü Dünya’nın siyasal yükselişi önce durmuş, sonra da inişe geçmişti. Avrupa Birliği, ABD’nin gölgesinin bütün dünya üstüne düştüğü böyle bir ortamda kurulmuştur. Bu durum, Avrupa’nın ABD ile rekabet amacını önemli ölçüde törpülerken, onu uluslararası düzlemde Amerika’nın dümen suyuna çekmiştir.

Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, Türkiye’nin Atlantik’ten ayrılıp Avrasya’ya yönelme olasılığı, ABD açısından hep bir kaygı kaynağı olmuştur. Ülkemizin Avrupa Birliği kapısında bağlı tutulmasının önemli kaynaklarından biri, bu kaygıdır. AB, bu konuda esas olarak Amerikan menşeli politikaların uygulama aracı işlevini görmüştür. AB’nin Türkiye sorununa iktisadi düzlemdeki yaklaşımı ise, görece ABD’den bağımsızdır.

EKONOMİK BÜTÜNLEŞMENİN FARKLI İZDÜŞÜMLERİ

Ekonomik bütünleşmenin eşitlik ve karşılıklı yarar temelinde gelişmesi, ekonomik güç ve gelişme düzeyi açısından benzerlik gösteren ülkeler arasında olanaklıdır. Benzersizlikler, bütünleşmenin farklı ülkelerde yol açtığı sonuçları farklılaştırır. Onun için AB ile bütünleşmenin daha önce Sovyet nüfuz bölgesinde yer alan ülkelere olan izdüşümü, birliğin çekirdeğini oluşturan ülkelerdekinden farklıdır. Benzer bir durum, Yunanistan, Portekiz, İspanya ve hatta İtalya gibi Güney Avrupa ülkeleri için de söz konusudur. Bu ülkeler, sahip oldukları üretim gücü açısından çekirdek ülkelere göre ve sürecin başlangıcına kıyasla daha olumsuz bir konuma düşmüşlerdir. İktisadi düzlemde Türkiye’nin AB açısından konumunun bu ülkelerinkine benzer olduğuna kuşku yoktur.

AVRASYA’NIN YÜKSELİŞİ

ABD’nin dünya hegemonyasını pekiştirmek amacıyla başlattığı askeri saldırılarda uğradığı başarısızlık, Avrasya’nın emperyalist sisteme seçenek oluşturan bir yükselişe geçmesi ve küresel iktisadi bunalım, dünyayı yeniden çok kutuplu bir hale getirdi. Üstelik bugün ABD’nin iniş, Avrasya’nın ise yükseliş eğilimi sürmektedir. Nesnel zorunluluklar, ülkemizi olduğu gibi, Avrupa’yı da Avrasya’ya yakınlaşmaya zorlamakta, Atlantik içindeki merkezkaç kuvvetleri güç kazanmaktadır.

TÜRKİYE SORUNU’NU ULUSLARARASILAŞTIRMA ÇABALARI

ABD bugün “Kürt sorunu”nu bir kaldıraç olarak kullanıp, bir “Türkiye sorunu” yaratmaya ve bu sorunu uluslararasılaştırmaya çalışmaktadır. Hedef, ülkemize yönelik uluslararası müdahaleler için meşru bir zemin oluşturmaktır. Amerika, Avrupa’yı ve çeşitli uluslararası kuruluşları da bu amaç doğrultusunda yönlendirmektedir. O zaman, Avrupa’nın nesnel konumunu doğru değerlendirip, onu ABD’nin dümen suyundan uzaklaştırmayı hedefleyen siyasetlerde başarılı olmak hem olanaklıdır, hem de daha yaşamsal bir nitelik kazanmıştır.

“Türkiye sorunu”nu uluslararasılaştırmanın önkoşullarından biri, Türkiye içinde derin bir toplumsal kargaşa yaratmaktır. ABD ve onun dümen suyunda davranan Batı, halk oylamasında çıkacak “evet”in pususuna yatmıştır. “Hayır”dan yana gibi gözükmeleri, Türkiye sahnesinde kendilerine biçtikleri rolü etkin ve inandırıcı biçimde oynayabilmek içindir.