21 Kasım 2024 Perşembe
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Avrupa tarihi bir dönemeçte

Ali Rıza Taşdelen

Ali Rıza Taşdelen

Gazete Yazarı

A+ A-

Avrupa parlamentosu (AP) sonuçları bize Avrupa’nın tarihi bir dönemeçte, bir yol ayrımında olduğunu gösterdi. Dün birinci turu yapılan Fransa milletvekili seçimleri sonuçları da yönelim olarak AP seçim sonuçlarından farklı olmayacak.

Tüm Avrupa’da olduğu gibi Fransa’da da saflaşma ABD’nin başını çektiği Atlantik cephesinin parçası olan neoliberal küreselleşmecilerle ekonomik, siyasi ve kültürel olarak ülkesinin çıkarlarını savunan milliyetçiler arasında yaşanmaktadır.

Milliyetçi Ulusal Birlik partisinin yarışı birinci olarak bitireceği kesindir ve hükümeti kurmaya en yakın partidir. Atlantikçi sosyal demokrat Yeni Halk Cephesi tek başına hükümet olma gücünü bulamayacaktır. Macron’un partisi tek başına artık bir şey ifade etmeyecektir. Sistem milliyetçilerin iktidara gelmesini önlemek için nasıl bir manevra yapacak sorusu gündemdedir. Bu bağlamda Macron’un “iç savaş” söylemi ve kaos senaryoları bir anlam kazanmaktadır.

NEOLİBERAL KÜRESELLEŞME İFLAS ETMİŞTİR

Üye ülkeler, AB’nin dayatmalarına ve Brüksel diktatörlüğünün direktiflerine boyun eğen bir avuç halktan kopmuş elitler tarafından yönetiliyor. Ülke ekonomileri iflasın eşiğine gelmiş. Bir tarafta palazlanan bir avuç tekelci sermaye grupları diğer tarafta yoksullaşan toplumun çoğunluğu bulunuyor.

Bu süreç 2008’de yaşanan mali kriz ile hızlanarak bugünlere geldi. Fransa’da Sarı Yelekliler Hareketiyle, emeklilerin ve çiftçilerin mücadelesiyle ve giderek siyasallaşarak zirveye ulaşmış ve meyvelerini bugün vermeye başlamıştır. Artık küresel değil ulusal değerler öne çıkmaktadır. AP seçimleriyle başlayan yeni dönemin özeti budur.

‘MACRON MODELİ’ ÇÖKMÜŞTÜR

2017’de Macron’un cumhurbaşkanlığına seçilmesi aslında bugün varılan sonun başlangıcıydı. Bir dönem muhafazakâr liberaller, bir dönem de sosyal demokratların iktidar olduğu Batı’da ikili tahterevalli sistemi çökmüştü. Yani halk sistemin bu geleneksel partilerine artık oy vermiyordu. Siyasal sistem çöküşün eşiğindeydi. Cumhuriyetçiler ve Sosyal Demokratlar sağ ve sol milliyetçi partilerin gerisinde kalmışlardı. Fransız derin devleti bu iki partiden kopardıkları parçalarla “Macron modelini” ürettiler. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda sistemin sağlı sollu tüm partileri birleşerek milliyetçi Marine Le Pen’e karşı Macron’u desteklemiş ve seçilmesini sağlamıştı.

Avrupa’nın stratejik özerkliğinden, Avrupa ortak ordusundan bahseden Macron’un, aslında ABD emperyalizminin ve NATO planlarının bir temsilcisi olduğu bugün artık açıkça ortaya çıkmıştır. Başta Macron ve Scholz gibi neoliberal ve sosyal demokrat liderler Atlantik cephesinin Avrupa’daki başaktörü olarak Avrupa’yı Rusya düşmanlığında Ukrayna bataklığına sokmuştur.

ABD’nin peşine takılarak Rusya’ya karşı uyguladıkları yaptırım silahı dönüp kendilerini vurmuştur. Rusya ile ticari ilişkilerin sonlanmasının bedelini Fransız çiftçisi ödemiştir. Rusya’nın gaz musluklarını kapatmasıyla başlayan enerji krizinin yol açtığı enflasyon ve bunun sonucu olarak artan pahalılık dolayısıyla düşen alım gücü halkın yoksullaşmasına ve geçim sıkıntısına yol açmıştır. Sanayi çarkı yavaşlamış hatta durma noktasına gelmiştir.

Fransa Macron’u tarihe gömmeye hazırlanırken, Almanya’da da sosyal demokrat Scholz hükümeti yıkılma sürecine girmiştir. AP seçimlerinde her iki liderin partileri ülkelerindeki milliyetçi güçler tarafından adeta ezilmiştir.

SON ÇIRPINIŞLAR

AP seçimlerinin ardından, Avrupa Birliği (AB) yeni yöneticilerini seçti; Ursula von der Leyen yeniden Avrupa Komisyonu başkanı olurken, eski Portekizli Sosyalist Başbakan Antonio Costa Avrupa Konseyi'nin başına ve NATO'nun Rusya'ya karşı açık bir savaş başlatmasını isteyen neoliberal ve Putin karşıtı Estonya Başbakanı Kaja Kallas AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliğine getirildi.

ABD yanlısı, NATO askeri ve savaş kışkırtıcısı bu yeni üç yöneticinin AB’nin başına getirilmesi Avrupa’daki gelişmelere ters bir durum olduğu açıktır. Diğer taraftan Avrupa’nın yeni bir yönelime girdiği de yakıcı bir gerçektir. Bu bir süreçtir. Avrupa’daki Atlantikçilerin son çırpınışıdır. İşleri hiç de kolay olmayacaktır.

MİLLİYETÇİ DALGA SÜRECEKTİR

Macaristan’da Orban, İtalya’da Meloni iktidarlarına Fransa’da Marine Le Pen’in partisinin iktidarı eklenecektir. ABD artık Rusya’yı kuşatma planını rahat uygulayamayacaktır. Atlantikçi iktidarlar yaşamın her alanında milli güçlerin direnişiyle karşılaşacaktır. Daha bugünden Ukrayna’da bir çıkmaza girmişlerdir. Zaten bir Birlik olamayan AB’nin geleceği tartışılmaktadır.

Elbette bu çılgın yönetici elitler, sistemi korumak için her türlü maceraya girişebilir. Macron’un seçimler sonrası “iç savaşı” dillendirmesi ve izleyeceği kaos planı bunun işaretidir. Seçim sonrası Fransa’yı bir siyasi kriz beklemektedir. Fransa AB’nin sıradan bir üyesi değildir. Fransa’daki kriz Avrupa’yı da etkileyecektir.

Avrupa Avrupa Parlamentosu (AP) Fransa ABD