Avrupa’dan Körfez’e merkezkaç etkisi ve iki cephenin sonu
Koronavirüs salgınının bir kez daha gösterdiği üzere Avrupa’dan Ortadoğu ve Asya’ya değin devletler ABD’den uzaklaşıyorlar.
Salgın öncesi baş gösteren uzaklaşma eğilimleri, salgınla beraber hızlanmış ve iyiden iyiye berraklaşmış durumda. Bu eğilimler ise içinde pek çok çelişkiyi barındırıyor.
'DÜZENSİZ BİR DÜNYA'
Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in, şu ifadeleri durumu özetler nitelikte: “Dünya salgından çok daha önce yara almıştı. Özellikle ABD’nin, küresel meselelerle ilgili uluslararası anlaşmalardan çekilmesinden dolayı, çok taraflılık prensibinde sıkıntılar yaşanıyordu. Bugünkü dünya düzeninin bir düzen olmadığı, İkinci Dünya Savaşı sonunda yapılan güç dağılımdan çok farklı olarak, bugün artık gerçek güç dağılımının olmadığı gayet net. O dönemde ABD’nin liderliği ele alışı ile yeni bir düzen doğmuştu. Bugün düzensiz bir dünyada yaşadığımızı, AB’nin önemli rol oynayacağı, çok yanlı bir sistemin inşa edilmesi gerektiğini düşünüyorum.”
ABD’nin merkez olma ve evrensel kurallar koyabilme yeteneğini kaybettiği süreci, Borell “düzensiz bir dünya” olarak tanımlıyor.
Evet, omurgasını Atlantik merkezli dayatmaların oluşturduğu dünya sona erdi. Eski dünyanın dişlilerinin, Yeni Dünya’yı “düzensiz” olarak isimlendirmeleri olağandır.
Fakat devletlerde, tıpkı Charles Darwin’in Evrim Teorisi’nde canlı varlıklar için öngördüğü gibi var olmak için yeni koşullara uyum sağlamak zorundadırlar, aksi halde maddi varlıklarını sürdürmeleri mümkün değildir.
Borell’in açıklamaları ve Avrupa devletlerinin yönelimlerinde tespit ettiğimiz “çok yanlı bir sistemin inşası”na katılma talebi ise Yeni Dünya’da varlığını sürdürme güdüsünün bir sonucudur.
Bu yönelim bir seçim değil, tarihsel ve maddi koşulların dayattığı bir zorunluluktur. Dolayısıyla bu zorunluluğun içine adeta savrulan Avrupa Devletleri benzeri yapıların daha uzun bir süre eski dünyaya dönme yönünde özlemleri ve çabaları sürecektir.
Yaşlı kıtada Almanya ve Fransa başta olmak üzere sıkça rastladığımız siyasi ve ekonomik restorasyon çabaları, bir yandan eskiyi sürdürme diğer yandan da yeniye, Borell’in deyişiyle “düzensiz bir dünya”ya uyum sağlama çabalarıdır.
ABD’nin vasallarındaki değişimi anlamak için Çin Devrimi’nin önderi Mao Zedung’un eski ve yeni arasındaki ilişkiyi tartışan satırlarını hatırlamakta yarar var: “ Birbiriyle ilişkili olan, bir şeyin birbiriyle çelişen iki yönüdür. Her şeyin birbiriyle çelişen iki yönü vardır(…) Diyalektiğin temel yasası olan karşıtların birliğine göre, hem birbirini karşılıklı olarak dışarıda bırakan hem de birbirleriyle ilişkili olan ve belli koşullarda birbirlerine dönüşen karşıtlar arasında hem mücadele hem de birlik vardır.”
Mao devam ediyor; “İki çelişik yönden birisi ana, öteki ikincildir. Çelişkide başrolü oynayan ana yöndür. Bir şeyin niteliğini, çelişkinin egemen duruma geçen ana yönü belirler... Ama bu durum da durağan değildir (…) Bir niteliğin yerini bir başkasının alması nedir ki? Çelişmenin kutuplarının birbirine dönüşmesidir bu. Başka türlü olabilir mi ki?"
Bugün Avrupa’da yaşanan da tıpkı Mao’nun ifade ettiği üzere çelişmenin kutuplarının birbirine dönüşmesidir. Restorasyon çabası içindeki ana yön ise geçmişe dönme çabasından çok Yeni Dünya’da varlığını sürdürme kaygısıdır.
KÖRFEZ’İN DALGALARI
Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkeleri de ABD’ye karşı Avrupa’yla benzer bir yönelişin içerisindeler. Bu durumu yeni bir olguymuş gibi petrol fiyatlarındaki son dalgalanmaya bağlayanlar çoğunlukta.
Mayıs 2015’te Aydınlık Gazetesi’nde, “Yemen: ABD müdahalesi mi ABD’siz Ortadoğu mu?” başlıklı makalemizde, Suudilerin Yemen’e müdahalesinin ABD’ye rağmen mi gerçekleştiği sorusunu sormuş ve şu ifadelerle cevabı tartışmaya çağırmıştık;
“Elbette ki, gerici Riyad yönetiminin Yemen halkını katletmesinin karşısında durmalıyız fakat müdahalenin ABD’nin planları içinde mi gerçekleştirildiğini yoksa zayıflayan ABD dışında bir çözüm arayışının ürünü mü olduğunu da tartışmaktan geri durmamalıyız (…) Yazının başında sorduğumuz soruya bir soru ile cevap aramaya devam edelim, bölgede yaşananlar tamamı ile ABD kontrolünde bir planın parçaları mı yoksa geri çekilen Washington sonrası çok kutupluluğun istenmeyen yansımaları mı?”
5 yıl önce tepki çeken ve cevaplanmak yerine eleştirilen sorumuzun, bugün cevabının aranması önemlidir.
Dünyanın farklı köşelerindeki gelişmelerinde gösterdiği üzere Washington sonrası çok kutupluluğun yansımalarını yaşıyoruz.
ARTIK İKİ CEPHE YOK
Devletlerin ABD emperyalizminden uzaklaşması ve ona tavır alması olumludur. Fakat merkezden uzaklaşanların büyük bir çoğunluğunun bunu ilerici amaçlarla değil ayakta kalma, varlıklarını devam ettirme güdüsüyle yaptıklarını bilmek ve ona göre siyaset geliştirmekte yarar vardır.
Merkezden uzaklaşma adımları, tıpkı Yemen’deki Suudi müdahalesinde olduğu gibi bazı örneklerde olumsuz şekillerd gerçekleşebilmektedir.
Kurulmakta olan çok kutuplu dünyada, iki cephe olmadığı gibi saflaşmalarda siyah ve beyazlarla açıklanmayacak kadar grileşmektedir.
İki cephe saflaşmasında ısrar, Soğuk Savaş kalıplarında ısrar anlamına gelmektedir. Bu tarz bir yaklaşım, Yeni Dünya’nın kuruluş sürecini anlamaya izin verse de sonrasında yaşanacak olan çok cepheli saflaşmaları ve gelişmeleri tahlil etmede eksik kalacaktır.
Yeni dönem, sadece yeni koşulları değil yeni siyasetleri de dayatacaktır.