22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Avrupa’nın iklim faturası

Ali Develioğlu

Ali Develioğlu

Site Yazarı

A+ A-

Avrupa Parlamentosu geçenlerde  şimdiye kadar görülmemiş büyüklükte bir iklim ve çevre önlemleri paketini onayladı. AB iklim politikalarından sorumlu Frans Timmermans’ın ‘Yeşil anlaşma’ denilen bu geniş kapsamlı paketi  iki yıldır tartışılıyordu. Paket karbon ve azot emisyonunun (sera gazları) büyük oranda azaltılmasını hedefliyor. Son bir yıldır çoğu Avrupa ülkesinde çevre ve iklimle ilgili tartışmalar ve protesto eylemleri büyürken, siyasal değişiklikler de yaşanıyor.

Avrupa’nın iklim faturası - Resim : 1

Önlem paketi 2030 yılına kadar karbon emisyonunu yüzde 55 azaltmayı öngörüyor. Aynı zamanda Hollanda, Belçika, Almanya gibi ülkelerde azot emisyonunun da ‘Natura 2000’ planı çerçevesinde 2030’a kadar  yüzde 40 oranında azaltılması hedefleniyor. Tabii ki bütün bunlar şimdiye kadar olduğu gibi ‘henüz kağıt üzerinde’.

Avrupa’nın iklim faturası - Resim : 2

Avrupa Parlamentosu’ndaki liberal, sosyal demokrat ve Hıristiyan demokrat grupların liderleri son yeşil anlaşmayı “İklim ve yatırım güvenliği açısından büyük bir adım”  olarak  değerlendirdiler. Yeşiller’e göre ise paket yetersizdi, Paris Anlaşması’nın küresel ısınmayı 1,5 derece azaltma hedefinin altında kalmıştı.

‘Natura 2000’ planı ve bu son önlem paketinde tartışılan iklim ve çevre hedeflerinin en az 50 yıllık bir tarihi var. Onlarca yıldır bu konular çeşitli kıtaların çeşitli başkentlerinde ‘Dünya İklim Konferansı’ , ‘Paris Konferansı’ gibi çeşitli adlarla sert tartışmalara ve ardı ardına alınan kararlara yol açtıysa da, pratikte iklim ve çevre kötüleşmeye devam etti.

AZOT VE KARBON SALIMININ ZARARLARI

Aslında soluduğumuz havanın yüzde 78’ini azot gazı oluşturur. Zararsızdır ve canlı için temel maddedir. Ama bazı azot bileşikleri canlılar için çok zararlıdır. Amonyak, NO, N2O ve azot dioksit gibi bazı bileşiklerin onlarca yıldır hava, yağmur ve toprağa karışması, doğayı tehlikeli yönde değiştirmekte, yaşadığımız ortamın bizi zehirlemesine yol açmaktadır.

Aynı şey bazı karbon bileşikleri için de, özellikle  karbondioksit  gazı için de geçerli. Soluduğumuz havada az miktarda bulunan karbondioksit gazı, sanayi devriminden beri  giderek hızla artıyor. Bu durum ozon tabakasını delerek zararlı ışınların vücudumuza sızmasına, artan kanser vakalarına, atmosferin ısınarak iklim değişikliklerine neden oluyor. Buzullar eriyor, dünya ısınıyor,  iklim şaşırıyor ve huy değistiriyor, kimi yerler kuraklıktan kavrulurken kimi yerler sel baskınlarına uğruyor. Faydalı hayvan ve bitkilerin nesli azalırken, doğada çeşitlilik de daralıyor, yediğimiz şeyler vücudumuza zarar verir hale geliyorlar. Dünya ısınıyor, gıda sorunu büyüyor, zaten artan fiyatlara bu da yansıyor, bazı ülkelerde açlık görünmeye başlıyor…

Zararlı azot ve karbondioksit  salımının dünyada hızla artmasının üç büyük nedeni var: sanayi, trafik ve hayvancılık.  ve karbondioksit salımı, çevreye ve kendimize zarar, yani bastığımız dalı kesmemiz.  En çok zararı verenler şimdiye kadar  gelişmiş Batı ülkeleri oldular. Çünkü dünyada 200 yıldır var olan sanayi devrimini ilk yaşamış olanlar onlardı ve en gelişmiş sanayi onlardaydı. Küresel sanayi devriminin batıdan doğuya ve kuzeyden güneye doğru yüz yıldır genişleyerek yayılmasıyla birlikte Asya ve Güney Amerika ülkeleri de kirletmeye ortak olacaktı. Büyük kapitalist şirketlerin aşırı kar hırsı, denetimsiz, önlemsiz ve  hem aşırı hem de gereksiz sanayileşmeyi beraberinde getirdi. Örneğin, otuz çeşit diş macununa ne gerek vardır. Avrupa da araba çöp yığınları dağ oldu. Kar amacıyla tüketim hırsı körüklendi.

Araba şirketleri trilyonlarca kar ettiler, çeşit çeşit milyonlarca araba ortalığı doldurdu, halkı ve çevreyi egzoz gazlarıyla  zehirlemeden taşıyabilecek zararsız araçlar yapılmadı  ya da yetersiz bırakıldı, kamu taşımacılığı geri kaldı. Şimdi sonuçta o pis egzoz borularıyla milyonlarcamız yollara karınca gibi üşüşerek havayı zehirliyor, sonra da kanser veya akciğer hastalıklarından hastahanelerde sürünüyoruz.

Peki, şimdiye kadar ki ‘Paris Anlaşması’ kararları, Almanya’nın geçen yıl aldığı yüz milyarlarca avroyu içeren önlem kararları, Natura 2000 planları uygulanabildi mi ki, Brüksel’in trilyon avroluk bu son kısıtlama kararları uygulanabilsin? 

Alın mesela Avrupa’nın kirli azot salımından en sorumlu ülkesi olan küçük Hollanda’yı. Orayı bir laboratuvar olarak seçip  bir göz atalım.

HOLLANDA’NIN BAŞARISIZ DENEYİ

Azot ve karbon emisyonu sorununda rekor kıran ülke Hollanda, çünkü devasa bir hayvancılık sektörüne sahip, düşünün siz artık bu sektörün ne muazzam zehirli gaz ve madde üretebileceğini, gübre ve benzeri yan ürünleri yüzünden. Daha Hollanda sınırından içeri girer girmez burnunuza b.k  kokusu vurur.

Minicik Hollanda et, süt ve tarım ürünlerinde kendisinden 300 misli yüzölçüme sahip ABD’yi bile geride bırakarak, dünyanın bir numaralı ülkesi haline geldi.  Avrupa’da ortalama zehirli azot salımı hektar başına 11 kiloyken, Hollanda’da bu 46 kilodur. Avrupa’nın en büyük et ürünleri ihracatcısı konumundaki Hollanda’nın yıllık ihracatının yüzde 60’ı et satışından gelmektedir. 20 kere büyük İspanya bile ikinci sırada. Hava ve toprağı kirletmede Avrupa’da Hollanda’dan sonra sırasıyla Lüksemburg, Belçika ve Almanya geliyor.

Ülkenin yüksek tirajlı De Volkskrant gazetesi geçtiğimiz günlerde Hollanda’nın  ‘hayvan b.ku içinde yüzmesini’ şöyle anlatıyordu:  “Hollanda'da ineklerin kendi b.kyla dolmuş bir zeminde yaşadığı yaklaşık 15.000 ahır vardır. Hollanda Gıda ve Tüketici Ürün Güvenliği Kurumu bunu bir sorun olarak görmemektedir. Müfettişler normalde diz boyu çizmeler giyerler.

İneklerin çizmesi yoktur… B..k yere akar ve tekrar yukarı sıçrar. Bacaklarına. Burunlarına..  Ve sütün çıktığı meme uçlarına. Normal inek b..ku katı ve sert olur, ancak süt ineklerinde kronik devamlı  ishal vardır, çok fazla soya açısından zengin yem verildiğinden dolayı. Bize bulaşır.

Sonuçta, ishal artık ahır kapılarının çok ötesine geçti. Tarım arazisinde, doğada ve suda bulunuyor. Sütün çoğunu yurt dışına ihraç ediyoruz ama gübre burada kalıyor. Hollanda bo..a batıyor. Bütün bunlar değer mi!“

Düşünün siz artık bu ülkede nüfusun sadece yüzde birini oluşturan ama ihracatın yüzde 60’ını yapan çiftçilerin ne kadar zengin olduğunu. Türkiye’nin tam aksine, çiftçilerin en fakiri bile  onlarca milyon avro servete sahip. Ama yine de,  et ve tarım üretimimiz azaltılacak diye iki yıldır ortalığı öylesine  dağıttılar, öylesine  şiddete başvurdular ki traktörleriyle, sonunda da başarılı olup Çiftçi Vatandaş Hareketi Partisi (BBB) diye bir parti kurarak  15  Mart seçimlerinde oy patlaması sağladılar.

Hollanda’nın ülke içi gündemini son Rutte hükümeti kurulalı beri iki yıldır şu dört konu oluşturuyordu: enflasyon, iklim/azot salımı krizi, konut sorunu  ve göçmenler.  Ancak bunlardan azot ve karbondioksit (CO2) salımı konusu bir kaç aydır öne çıktı. 15 Mart eyalet seçimlerinde azot sorunu yeni bir parti bile yarattı.

AZOT SUÇLUSU ÇİFTÇİLER LEHİNE SİYASAL DEPREM

Çiftçi Vatandaş Hareketi’nin (Boer Burger Beweging) 15 Mart eyalet seçimlerindeki oy patlaması, ülkede siyasal bir mini deprem yarattı. Zengin  ve etkili çiftçi lobisi isteklerini hükümete dayatabilecek güce erişti.

Çiftçiler dar gelirli ve orta gelirli kentli ve kasabalı muhafazakar bir kısım seçmeni yanıltmayı başardılar da ondan! Ama başbakan Rutte’nin sağ liberal koalisyonuna karşı enflasyon tepkisi halkta güçlü olmasa halkı yanıltamazlardı

Hıristiyan CDA ve aşırı sağcı Baudet’in partilerinin seçmen tabanına el koyan BBB’nin bu başarısında; Rutte’nin zehirli azot salımına neden olan diğer bir suçluyu görmezlikten gelmesi de BBB’nin iddialarına meşruluk sağladı: büyük sanayi. Yani kendi partisini destekleyen kesim.

“Biz tek suçlu değiliz” diyordu BBB. Doğru, tek suçlu onlar değildi: trafikte benzinden elektriğe geçilecekti ama, baş sorumlu sanayi ne olacaktı. Sanayinin ürettği zehirli azot ve karbondioksit salımı ne olacaktı? Ona dokunan yoktu, ona dokunan yanardı.

Hatta medyada  bazı önemli yazarlar, “Rutte  bir de üstelik sanayicilere sübvansiyon sağlayarak ve  vergilerini  düşürerek, azot salımı önlemini bizzat kendilerinin alacakları yalan izlenimini veriyor.” demeye başladılar.

SANAYİNİN ZARARINI HALKTAN ÇIKARMAK

Zehirli azot salımında Tata Steel (demir çelik alanında), Schiphol havaalanı, Shell ve Botlek kimya sanayi, BP petrol, Esso rafinerisi en büyük kirleticiler olmaya devam ettiler. Yıllardır  koalisyonların arkasındaki bu ağır sanayiye kimse dokunmadı.

Schiphol havalimanı da en büyük zehirli azot ve karbon salıcılarından. Ancak Schiphol yasal yollara başvurarak daraltmayı erteletebildi. Daraltılma halinde uçuşların zarar göreceği ve Schiphol’ün gelirinin bayağı düşeceğini savunanlara karşı hükümet sözcüleri “Uçak bileti fiyatlarını yükseltin, ayni geliri yine sağlarsınız” diye cevap verdi. Böylece kabak halkın başında patlamış olacaktı. Halkın bir kısmı da işte tam bu mantık yüzünden gitti çiftçi partisi BBB’ye oy veriverdi.

Zaten bu ‘kabak kimin başına patlayacak’ sorunu yüzünden sağcı Rutte hükümetinin azot ve karbon salımı politikası başarılı olamıyor! Suçluların sadece bir kısmına ( yani sadece çiftçi kesimine)  yönelip, diğer suçluları korumasından dolayı. Durum böyle olunca halk da masrafın kendine ödetilmesini istemiyor.

Zaten AB üyesi ülkelerinin çoğu şimdilerde artık, zehirli azot salımı önlemlerinin etkileri konusunda Brüksel’e rapor  vermiyor, ne olup ne bittiğini bildirmiyor bile. 2020’de kararlaştırılan Avrupa İklim Anlaşması’nda, 2030’de azot ve karbon emisyon hacminin yüzde 40’a düşürülmesi, 2050’de ise sıfırlanması öngörülüyordu. Hollanda’nın son bir yılında yaşanan bu konudaki kriz, Brüksel’in bu hedefe ulaşamayacağını gösterdi. Tepki olarak Brüksel dün, Hollanda hükümetinin, 1,5 milyar avro çapındaki, bazı çiftlikleri zorunlu istimlak etme ve kapatma kararını onaylayarak, çiftçilere baskıyı arttırdı. Ama çifçiler senatoyu ele geçirdi neredeyse, dinlerler mi!

Özellikle de Ukrayna sorununun giderleri, tırmanan hayat pahalılığı ve enerji krizi ortamında  geçim düzeyi sürekli düşmekte olan halklar da haklı olarak faturanın kendisine çıkartılmasını istemiyor.


ABD’Lİ  TRİLYONERLERİN YÖNLENDİRME ÇABALARI

Batıda  son yıllarda çevre ve iklim gündemine  bir faktör daha eklendi: ABD’li bazı uluslararası süper milyarderlerin küresel haklı bir halk hareketi olan çevre hareketini yönlendirmeye kalkışması.

Örnek verelim: ‘Just Stop Oil’ ve ‘Extinction Rebellion’ adlı  fosil yakıtın iptalini savunan iklim-eylem grupları… Her ikisi de Amerikalı dijital sektör trilyoneri Bill Gates ve Melinda Fonu ile Worl Economic Forum tarafından fonlanıyor.

Just Stop Oil (Petrolü Durdur Yeter) hareketini fonlayan bir diğer kuruluş da Climate Emergency Fund (CEF). Öldürülen Robert Kennedy’nın kızı ve şimdilerde petrol milyarderi  J.P.Getty tarafından yönetiliyor. Hepsi Kaliforniya kumsalında Malibu’da villalarda yaşıyor. CEF son üç yıldır Extinction Rebellion da dahil  90’ı aşkın çevreci grubu destekliyor ve 22 bini aşkın eylemciyi eğitmiş durumda. CEF’in diğer bir kurucusu zengin Trevor Neilson. Bu kişi Bill Gates’in fon müdürlüğünü yapıyordu  ve Bill Clinton döneminde Beyaz Saray’da görevliydi.  Neilson daha sonra Soros’la işbirliği halinde Afrika’ya yönelik Data adlı girişimi başlattı. Sonraları Amerikanın meşhur trilyoneri Warren Buffet  ile birlikte yeşil enerjiyi teşvik eden yatırım fonu I’i(X) kurdular. Warren Buffett aynı zamanda Obama’nın baş sponsoruydu. ABD’nin şu anda en meşhur, en zengin ve Biden hükümetinin de arkasında bulunan Getty,  Kennedy, Neilson, Bill Gates, Soros ve Warren Buffet adlı isimler tarafından fonlanan bu sözümona ‘iklim ve çevre’ girişimlerinin, ‘iklim stresi’, ‘beyazlara ayrıcalık’ ve ‘LGBT’  konularında etkili psikoloji kurumlarıyla bağlantıları da bulunuyor.

FATURA KİME ÇIKACAK?

ABD, Trump’tan beri uluslararası iklim konferanslarından çekildi ve önlemlere imza atmaktan geri durdu. Yani, Biden hükümetinin arkasındaki  bu trilyonerlerin bu yönlendirme girişimleri, küresel çevre ve iklim hareketinin  iyi niyetli amaçlarıyla hiçbir alakası yok. Ukrayna savaşından beri Avrupa’da fosil yakıta karşı yapılan eylem, miting ve yürüyüşler  yoğunlaştı, herbirine onbinlerce insan katılmaya başladı. Revaçta olan bu eylemleri bu milyarderler niye kendi dümen sularına sokmak istemesinler ki? Rusya’dan petrol ve gaz ithalatı darbe yiyen Avrupa enerji kaynağı ararken, yeşil enerji henüz ihtiyacının yüzde 5’ini bile karşılayamazken, onu fosil enerjiye düşman etmek Avrupa’nın enerji krizini daha da derinleştirerek ABD’ye daha da fazla muhtaç duruma düşürmez mi? Ayrıca yeni ekonomik büyüme hamlesi başlatan ve fosil enerji sağlamak için yüzmilyarlarca avro yatırım yapan Çin’i de zayıflatabilir bu fonlamalar belki diye ümit edebilirler bu Amerikalı trilyonerler?

Evet, Brüksel  trilyonluk yeni ‘Yeşil anlaşma’ önlem paketini onayladı. Amaçlar masum, insanlık için hayırlı… Zehirli karbon ve azot salımının asgariye indirilmesi çevre ve iklimin düzelmesi için son derece acil önem taşıyor.

Ama Hollanda örneğinin gösterdiği gibi: bir türlü uygulanamıyor. Uygulanmaya kalkılınca çıkar çatışması engel oluyor, siyasal denge altüst oluyor. Halksa önlem masrafının kendi sırtına yıkılmasına zaten karşı. Gelişmekte olan küçük doğu Avrupa ülkeleri de dayatmaları kabul edemiyor. Çok şey kağıt üzerinde kalıyor.

Önlem paketinin onaylanıp onaylanmamasında değil yani sorun. Faturasının kime çıkacağında!