Aydın aymazlığı - (TAMAMI)
Aydın aymazlığı
Son günlerde ülkede haklı olarak konuşulan tek konu 12 Haziran seçimlerinde CHPden, MHP’den ve bağımsız olarak seçilip de mahkemelerce tahliye edilmeyen milletvekillerinin durumu.
Hukukun üstünlüğü, hukuka bağlılık Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliğidir.
12 Eylül Anayasa referandumu sonrası oluşan yargıdaki yapılanma ve dolayısıyla yargı bağımsızlığından artık söz edilemeyeceği gerçeği verilen mahkeme kararlarının hukuk tekniği açısından yanlışlığı elbette tartışılabilineceği gibi ayrıca da ideal hukuka varabilmek içinde zaten tartışılmalıdır da.
Ancak hukuksal yönden bu eleştiriyi yaparken, hiçbir zaman şu kadar oy aldılar milli irade böyle gerçekleşti, sırf bu nedenle tahliye edilmeleri gerekirdi, aksi bir karar mili iradeye karşı gelmektir gibi, hukuk devleti ilkesine aykırı, ucuz, popülist söylemlerden uzak durulmalıdır
Bu tür söylemlerin ne hukuka, ne de demokrasimize bir katkısı olmayacağı gibi bu sadece bölücülerin işine yarar. Her beğenmediğimiz mahkeme kararından sonra bu mahkeme kararı iktidarın işine yarıyor o zaman hemen bu mahkeme kararına karşı çıkayım milli iradeyi ön plana çıkartayım diye düşünerek hareket edilirse bu hukukun ayaklar altına alınması olur.
Kuvvetler ayrımını benimsemiş Anayasamıza göre, yasama, yürütme ve yargı organları arasında bir üstünlük sıralaması yoktur. Bunların arasındaki ilişki belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibarettir. Yoksa bu bir üstünlük sıralaması olmayıp, erkler arasında ki uygar bir ilişkiyi düzenler.
AKP’nin, seçilmiş milletvekillerinin (Hatip Dicle hariç) tutuklulukları hakkında sanki yapılacak başka bir hukuki işlem yokmuş gibi bir tutum içine girmesi CHP ve MHP’yi bir yeni (!) anayasa değişikliğine ve bir genel affa zorlama tutumudur.
Bu tutuklular için yapılacak iş, hukuk uygulamasındaki birlikteliği temin için Adalet Bakanını CMK 309’un maddesinin kendisine tanıdığı “kanun yararına bozma” talebiyle bu dosyaları Yargıtay’a taşımaya zorlamaktır. Zira; aynı şartlardaki Sabahat Tuncel 2007 seçimleri sonrasında cezaevindeyken milletvekili seçildiği için tahliye edilmişti. Ama AKP’nin asıl amacı; bir hukuki sorunu hukuk yoluyla çözmek değil, dediğim gibi bir genel affa ve yeni anayasa oyununa CHP ve MHP’yi de ortak etmektir.
Bir kısmının iyi niyetinden hiç şüphe etmediğim aydınlar da, olayı derinlemesine hiç incelemeden “yeni” bir anayasanın hazırlanmasından yana bir tavır aldılar.
12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği ile yargının ne hale geldiği açıkça ortayken, demokrasi benim için bir hedef değil bir araçtır diyen bir Başbakan varken Türkiye’nin şu anda yeni bir Anayasa’ya ihtiyacı yoktur. Meclisteki muhalefetin büyük bir kısmı da “uyumlu” hale gelmişken “yeni” anayasa istemi çok tehlikelidir.
1982 Anayasası’nın 112 maddesi, bazı maddeleri ve başlangıç bölümü birden çok olmak üzere, 16 ayrı anayasa değişikliği ile değiştirildi. Hala değiştirilmesi gereken maddesi yok mudur elbette vardır ama bunları düzeltmek de için yeni bir anayasa yapmaya gerek yoktur.
AKP ve onun yol göstericilerinin asıl amacı Yargıdaki kadrolaşma düzenlemelerinin de yapılmasından sonra, etnisiteyi bu ülkenin anayasasına yerleştirip, akılcı, çağdaş, ilerici, toplayıcı, birleştirici bir milliyetçilik anlayışı olan Atatürk milliyetçiliğini anayasadan söküp atmak çabasıdır.
Ayrıca AKP bütün bunların tartışılmasından mutludur.Hem anayasa da kendi meşrebine uygun değişiklikleri uyumlu muhalefetinde (!) yardımıyla yapacak; bunu yaparken de Türkiye’nin gündeminden, asıl tartışılması gereken, açlık, işsizlik, yolsuzluk, yoksulluk gibi ekonomik konular ile dış politikadaki, komşularla sıfır sorun ve yeni Osmancılık safsataları gündemden düşmüş olacaktır.