Aydın Germencik’ten bir örnek! Köylerde mülkiyet sorunu
Ocak ayının başlarında, 2024'ün ilk günlerinde Aydın'ın Germencik İlçesi'ne bağlı Gümüşyeniköy Mahallesi'nde, köy kahvesinde Muhtar Adnan Kırcı, Cengizhan Kırcı, Hasan Akça ve üreticilerimize konuk olduk. Vatan Partisi Aydın İl Başkanı Zühre Genişel ve Germencik İlçe Başkanı Mehmet Yalçın ile beraber gerçekleştirdiğimiz ziyaretimizde siyasetten ekonomiye, tarımdan adalete kadar her konuda sohbet ettik. Ulusal Kanal'ın Üreten Türkiye programı için kamera karşısına geçtiğimizde ise konu doğal olarak üretim ve üretimin önündeki engellere geldi.
MÜLKİYET SORUNU
Belki hatırlarsınız; Gümüşyeniköy 2023 yaz aylarında yine gündeme gelmişti, Vatan Partisi bölgeyi ziyaret etmiş, Zühre Hanım bir hukukçu olarak yakındaki sanayi bölgesinin, mahallenin kullandığı mera alanını işgal etme planıyla ilgili girişimde bulunmuştu ve konu Aydınlık gazetesi ve Ulusal Kanal'da gündeme taşınmıştı. Bu plan Vatan Partisi'nin girişimiyle hayata geçirilememiş ve mera alanının yeniden bölge hayvancılığına kazandırılması sağlanmıştı. Gümüşyeniköy'ün aslında çok daha önemli bir sorunu daha var. Türkiye'nin birçok bölgesinde karşıma çıkan "mülkiyet" sorunu bu bölgede de var. Bu durum burada evlerin tamiri, yeni tarımsal yapı yapma, fidan dikme, tel çekme gibi faaliyetlerin de engellenmesine neden oluyor, dolayısıyla insanların yaşaması zorlaşıyor. Bölgede birçok mahalleyi olumsuz etkileyen şey bölgenin SİT alanı ilan edilmesi. Magnesia Antik Kenti'nin bulunduğu alanda kurulu olan bu mahalleler tarihi eserleri koruma adına sonradan genişletilen SİT alanı içerisinde kalmış ve Anıtlar Kurulu izni olmadan tabir yerindeyse "çivi bile çakılması" yasaklanmış. Sırf bu yüzden bölgede yapılması planlanan sulama projesi bile başlatılamamış. Mahalleli, ürünlere dadanan domuzlar için tel örgü de çekemiyormuş.
Buradaki duruma baktığımda ülkemizdeki bir dengesizlik gelir aklıma. Biz neden tarih, sanat, bilim, sanayi, hayvancılık, bitkisel üretim, turizm, madencilik gibi konuları beraber yürütemiyoruz da birini yaparken diğerine zarar veriyoruz? Şunu da söylemek lazım; bütün bu konuların içinde en zararlı çıkan ne hikmetse çoğunlukla tarımsal üretim olur. Meralar ve tarlalar fabrika, otel, konut, maden sahası tarafından işgal edilir. Hâlbuki bitkisel ve hayvansal üretim yani tarım aslında en önemli üretim başlığımız olmalı ve tarımsal üretim sahaları özenle korunmalıdır. Turizmle, sanayiyle, madencilikle tarım dengeli bir şekilde sürdürülmelidir, birini yaparken diğeri yıkılmamalıdır. Gümüşyeniköy örneğinde olduğu gibi 1000'e yakın küçükbaş ve büyükbaş hayvanı 7 ay kadar besleyen meranın elden gitmesi durumunda bu hayvan varlığı kaybolacaktı ve genç üretici Cengizhan Kırcı gibi gençler üretimden uzaklaşacak ve sosyal patlamaların yaşandığı büyük kentlerden birine göçecekti. Mera gitmedi Cengizhan hayvancılığı bitirmedi. Bölgenin SİT alanı olması tarımı olumsuz etkiliyor. DSİ'nin sulama projesi hayata geçemiyor, kuyu açmak, ahır veya ev yapmak için Anıtlar Kurulu'ndan istenen izinler çoğunlukla olumsuz sonuçlanıyor. Bölge için SİT Alanı içindeki tarihi mirası korumak ne kadar önemliyse tarım da o kadar önemlidir ve üretimin sürdürülebilmesi için dengeli bir eylem planı yapılmalıdır. Gençleri göçmüş Gümüşyeniköy'ün yeniden canlanması ve üretmesinin yolu bu dengeli eylemden geçer.
PAMUK VE TARİŞ
Sohbetimiz sırasında bölgede zamanında pamuk üretiminin çok yaygın olduğunu, pamuktan çiftçinin iyi para kazanabildiğini öğrendiğimde yine karşımıza Ege'de Çiftçinin Yıkılmış Kalesi TARİŞ çıktı. Ege gezimizin ilk yazısında ifade etmiştim, TARİŞ önümüzdeki haftaların yazılarında sıkça karşımıza çıkacak demiştim. TARİŞ'in bitmesiyle beraber bu bölgede de pamuk bitmiş, çiftçi başka ürünlere yönelmiş ve ürününü satamayan çiftçi, üretimden uzaklaşmış, gençler kente göçmüş. TARİŞ yeniden hayata döndürülebilir mi diye sorduğumda Hasan Akça umutlu bir görüşle "evet istenirse yapılabilir" dedi fakat İlhan Bey gibi TARİŞ'in geri dönüşü ile ilgili umutsuz olanlar da vardı. İlhan Bey kredi kullanarak başladığı hayvancılığı 8 yıl sürdürmüş ama o da daha önce yapmadığı bu işten zarar ederek çıkmak zorunda kalmış. Bakanlığın 2 yıl geri ödemesiz diye ilan ettiği krediyi banka 7 taksit yapıp para isteyince, bir de üstüne banka geriye dönük sigorta talep edince artan yem maliyetleri de eklendiğinde pes edip hayvancılığı bırakmış. Celeplik yapan (hayvan alıp satan) diğer bir mahalleli ise alınan faizsiz kredilerin takip edilmediğini, krediyi alanların parayı faize yatırıp yüksek kârlar elde ettiğini belirtti.
Hasan Akça, tarımdaki bu olumsuz gidişin ancak çiftçi örgütlenmesinden geçtiğini söyledi fakat devletçiliğe çok da sıcak bakmadığını fark ettim. Tire Süt Kooperatifi'ni örnek veren Hasan Bey, İzmir Belediyesi'nin bebeklere ücretsiz süt dağıtma projesinin bu kooperatifi ne kadar büyüttüğünü ve güçlendirdiğini takdir ederek anlattı. Bölgelerinde ise Tire benzeri bir örgütlenme olmamasını ise hayıflanarak ifade etti.
JEOTERMAL SANTRALLER
Bölgenin bir diğer sorunu ise jeotermal santraller. Bu santrallerin incir üzerindeki olumsuz etkisine değinen Hasan Bey, Aydın'ı Aydın yapan şeylerin incir, zeytin ve hayvancılık olduğunu, bunları kaybederse Aydın diye bir ilin kalmayacağını kaydetti. Jeotermal santrallerden sonra Aydın'da kanser vakaları da artmış ve Türkiye ortalamasının 2 katına ulaşmış. Yüzlerce metre derinlikten kaynar suyu çıkaran santrallerin aslında bu suyu ovaya salmak yerine yeniden yer altına vermeleri gerektiğini fakat maliyeti azaltmak uğruna bunu yapmadıklarını belirten Hasan Akça, havaya salınan nem ve beraberindeki maddeler, incirde mantar hastalıkları artırdığını ve bunun da incirin sonunu getireceğini söyledi. Dediğimiz gibi, bir şeyi yaparken diğerini yıkıyoruz ama bu yıkımdan en büyük zararı tarım görüyor. Sanayiye ihtiyacımız var, jeotermale, tarihi eserlerimizi korumaya, madenlerimize ihtiyacımız var fakat dünyanın başka yerinde yetişmeyen Aydın İncirine, sağlık kaynağı zeytine daha çok ihtiyacımız var. Türkiye her konuda projelerle büyümeli fakat tarımı koruyan adımları da göz ardı etmemeli.