Aydınlık susturulamaz!
Bu benim Aydınlık gazetesindeki 368. yazım. “Başlarken” başlıklı ilk yazım 16 Eylül 2014 tarihini taşıyor. Neredeyse dört yıl olmuş. Bu süre içinde kendimi bir an bile baskı altında hissetmedim ve yazılarıma hiçbir müdahale olmadı. Sadece bir kez İlker telefon edip bir yazıdaki maddi hatayı işaret etti. Hemen düzelttim. Onun dışında Doğu arkadaşın arada bir telefon edip yazdığım bir yazıdan ötürü beni fırçaladığı ya da tebrik ettiği ya da komik bir şey yazmışsam kahkahalarla güldüğü olmuştur.
Özetle, bu gazetede düşündüğümü dilediğim gibi yazdım. Bana çok ters gelen bir durumda gazetenin çizgisini zorladığım da oldu. Okurlar ya da gazetenin çalışanları beni eleştirirler, konuşuruz, tartışırız. Aydınlık ortamı geleneksel olarak her zaman eleştiriye, tartışmaya açık olmuştur. Her şeyin yerinden oynadığı, sorgulandığı ve çok hızlı değiştiği bir dünyada yaşıyoruz. Emir-komutayla herkesi aynı düşüncede hizaya getirme, aynı şekilde düşünmeyen herkesi hain ilan etme yaklaşımı 1970’lerin dar grupçu örgütlerinde görülen, günümüzün iletişim koşullarında tamamen etkisiz bir tutumdur. Kabul edilemez. Bu yüzden gazetenin bana “dar geldiği,” kendimi kısıtladığım, “otosansür uyguladığım” gibi iddiaların hiçbiri doğru değildir.
Aydınlık’ın üç gün yayına ara verdiğini duyurmasıyla birlikte bazı kesimlerden yükselen sevinç çığlıkları resmen içimi sızlattı. Pensilvanya müridi polis eskisi Amerikan tavuğunun “Rus yavrusu Aydınlık dolara yenik düştü” gibi şeyler yazmasını ya da yegâne marifeti Yüksel Caddesi’nde naralar atarak kendisini polise dövdürürken faşizme karşı nasıl direndiğini gösteren fotoğraflar çektirmekten ibaret olan tuhaf solcu karakterin “Aydınlıkçılar üç gün Akit okusunlar bari” gibi aptal espriler yapmasını anlayabilirim. Bunlar gayet doğal. Fakat bunun dışında solun genelinde gizli ya da açık bir sevinç dalgalanması oldu. On yıllarca gladyo-mafya-tarikat örgütleriyle mücadele eden, Amerikan emperyalizminin ve onun uzantısı FETÖ’nün bir numaralı hedefi olan bir yayın organının kapanma ihtimalini sevinçle karşılamak nasıl bir alçaklıktır?
Sosyalist solda örgütlü, iç disiplinli yapılardan saçılarak ortalığa dökülen, sürekli platformlar kurup dağıtan, yarısı palavra olsa da her birinin anlatacak devrimci hatıraları olan, özellikle barlarda tüneyip birayla sarhoş olan, en adi dedikoduyu siyaset, bulaşamadıkları ve ulaşamadıkları kişileri karalamayı marifet zanneden, kimisi sosyalizm filozofu, kimisi yazar/edebiyatçı, kimisi devrimci “aktivist” bir solcu tipolojisi belirdi. Örgütlü yapılar madara oldukları, bölündükleri ya da zor durumda kaldıkları zaman bu tipler haklı çıktıklarını düşünerek seviniyorlar ve hemen bir “platform” kuruyorlar. Hâlinden memnun çaresizliğin muhabbetçi ve dağınık kitlesi... İlk örnekleri 12 Eylül ortamında belirmişti fakat son yıllarda, sosyal medyanın da etkisiyle, çoğunluğu oluşturmaya başladılar.
Sevinenlere şunu söyleyeyim: Aydınlık asla yok olmaz. Yazarları ve yönetimi değişebilir; dijital yayına geçebilir; 60’lardaki İşçi-Köylü gazetesi gibi dört, hatta iki sayfa çıkabilir; haftalık ya da on beş günlük dergi olabilir, hatta tek sayfalık bildiri olarak dağıtılabilir fakat yok olmaz. Kurduğu pek çok parti tarihe karışmıştır ama geleneğin kendisi (Aydınlık) yaşamıştır. Proleter Devrimci Aydınlık hareketi, tarihsel süreç içinde Aydınlık Sosyalist Dergi’yi de kapsayarak yoluna devam etmiştir.
Aydınlıkçılarda, gençliğin önemli bir kısmına da sirayet eden, her zaman sonuca, senteze odaklı devrimci-püriten bir yan vardır. İttihatçılardan, Kuvayı Milliye’den, 68 Gençlik Hareketi’nin önderlerinden devraldıkları bir özgüven, sorumluluk duygusu ve militan bir kararlılıkla hareket ederler. Çıkardığı hiçbir yayın organına süreklilik kazandıramamış, yakın çevresini bile örgütlemekten, iki kibrit çöpünü bile çatmaktan aciz, PKK’nin yörüngesinde “işçi sınıfı” hülyasıyla avunan, neşeli ve sevindirik solcu arkadaşlara duyurulur: Aydınlık susturulamaz!