Aziz Pavlus ve Meli
Fenerbahçe Genel Sekreteri Mahmut Uslu’nun, Galatasaray Başkanı Ünal Aysal için söylediği “Aziz Pavlus” benzetmesi yerine oturdu mu, bilemiyorum. Sayın Aysal Tarsuslu mu, veya ailesinin kökenleri orada mı, onu da bilemiyorum. Ancak Mahmut Uslu’yu Efes’in basketbol takımının başında koçluk yaptığı yıllardan beri tanırım. Her ne kadar üslubu birçoklarının hoşuna gitmese de boşuna konuşmaz, onu iyi biliyorum.
Yöneticilerin birbirlerini taşlamalarının arasına girmek doğru olmaz. Sonunda biz spor yazarları ezilir, kötü adam olur çıkarız. Ben işin çocukluğumu hatırlatan başka tarafındayım. Şimdilerde çoğu Yunanistan ve dünyanın dört bir yanına dağılan bizim Rumlar’ın isimleri arasında Pavlo veya Pavli, ki bir adamızın da adıdır, pek fazlaydı. Elbette ki, ismin Aziz Pavlus’tan türediği ortada. İlkokul çağlarımda, ömrümün neredeyse tamamını geçirdiğim Kınalıada’da benden bir kaç yaş ufak Pavlo ile kardeşi Meli de yaşarlardı. Ama öylesine yaramaz ve piçirikoydular ki, haytalıkları insanları kızdırırdı.
Tam iskelenin karşısındaki yokuşun dibinde dururlar, yetişemeyeceğim uzaklıktan bana sataşırlar, arkalarından koşunca fare gibi kaçarlardı. Bir yakalasam marizliyeceğim, ama mesafeyi öyle ayarlarlardı ki, tam yetişeceğim zaman yokuşun Narçiçeği sokağa dönen köşesindeki evlerine dalar pencereden de dil çıkarmayı ihmal etmezlerdi. Eh büyükler yanlarında, bir süre köşede saklanırdım ama onu da tahmin ettikleri için o gün bir daha sokağa çıkmazlardı. Çocuklak tabii, sonradan iyi arkadaş olduk. Yıllar sonra adayı ve bizleri özlemişler, Pavlo arada bir gelip birkaç gün kaldı. Hasret giderip, eski günlerden konuşma fırsatımız oldu. İki kardeş mühendis, üniversite öğretim görevlisi falan mı olmuşlar unuttum şimdi.
Ama bakın kötü gibi görünen Mahmut Uslu- Ünal Aysal polemiği bana neler hatırlattı. Önemli olan sizin olaya nereden baktığınızdır. Okul arkadaşlarına bir soracağım, acaba sayın Aysal da çocukluğunda bizim Pavlo-Meli kardeşler gibi haytalık ediyor muydu? Aman bu haytalık lafını kötüye almayın, ben o tip çocukları severim. Oturan boğa gibi çocukla hiç işim olmaz, çocuk dediğin biraz yaramaz olur. Ancak büyük insanlarda iş biraz değişiyor.
MİLLİ TAKIM’IN SİSTEMİ (!)
Brezilya’daki Dünya Kupası finallerine gitme hakkını kaybetmiş olan A Milli futbol takımımız bir dizi özel maç oynadı. Şimdi sizlere soruyorum, geriye baktığınız zaman ne anladınız, akıllarınızda ne kaldı. Belki Amerika maçına dek arka arkaya kazanılmış maçlar dolayısıyla bir “ kazanma alışkanlığından” söz edebilecektik. Son maçta çizildik. Yalnız çizilmekle kalmadık, geleceğin takımında yeri en garanti adam olarak Hakan Balta’yı gördük. Hani tekniği çok üstün olsa diyeceğim ki, fizik acizliğine katlanalım, o zaten yok.
Diyeceksiniz ki, Ömer Toprak, Egemen, Semih Kaya sakatlar. İyi de genç Ozan’ı alabildiğiniz kadroya, çok iyi bir sezon geçirmiş Bekir’i niye düşünmediniz acaba? Elbette ki, adı üzerinde hazırlık maçı, dostluk karşılaşması. Fazla ince eleyip sık dokumayalım. Arda, Mehmet Topal, Burak sakatlar. Peki kendi takımında bile tercih edilmeyen Mustafa Pektemek orada. Bir sezon öncesinden yerine transfer edilen Cenk Tosun ortada yok. Garip değil mi?
Neyse, sabredelim bakalım, daha çok zaman var. Öyle gibi görünüyor da Arda Turan’ın sözlerini kulak arkası edemeyiz. “Belki iyiyim ama önümüzdeki Dünya Kupası finallerine de Türkiye ile birlikte gidemezsem artık yaşım geçecek. Bir şeyler yapmamız gerek...” Yaaa, kitabın ve takımın tam ortasından direk bir konuşma. Bravo sana Arda, boşuna o düzeye yükselmedin. Ve de bu santrfor, bu savunma anlayışıyla devam edersek işler giderek zorlaşacak. Evet, kötü oynayabilirsiniz, gol yiyebilirsiniz, belki kaçırabilirsiniz. Ama sistemi gösterirsiniz, bir dahaki seferde savunmanın düzeleceğine, kaçan gollerin atılacağına inandırırsınız. Ben işte bu sistemi görmek istiyorum, helhalde sizler de öyle.
FENERBAHÇE, CAS VE AVUKATLIK
Birileri 3 temmuzdan beri kafamızı fena halde karıştırıp duruyor. Aynı adamlar bir öyle diyor, bir böyle yazıyor. Önce “CAS davaları için milyonlarca euro harcandı, Fenerbahçe’nin kasasından çıktı” diye söylendiler. Şimdilerde de aynı kaynaklardan “avukatlar davayı kazanırlarsa para alacaklar, Fenerbahçe’ye aferin” falan diyorlar. Sivas dosyası başka alem, Eskişehir dosyası başka... Sizin anlayacağınız tam bir “paralel yapı” hikayesi. Neresinden tutsan elinde kalıyor. Biz de körün fili tarifi gibi yakaladığımız yeri gerçek zannediyoruz.
Baştan beri en doğrusunu Fenerbahçe yönetimi ve Aziz Yıldırım’ın yaptığı ortada. Bu işin asla bir şike meselesi olmadığı tapelerle, savcılarla, bizzat Başbakan Erdoğan’ın söylemleriyle çok net anlaşıldı. Ama kumpası hazırlayanların oyunları bitmiyor ki... Şu anda Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın sonunun ne olacağını net olarak söyleyebilir misiniz? Sizi bilmem, ben hayır. İnancıma göre bu işleri tezgahlayanlardan başka kimse de bilemez.
Bırakın futbolu, bu ülkede herkes birbirine, şehir şehire, mahalle mahalleye, iş yerlerinde masalar masalara hasım olmuşlarsa, Türkiye’nin de futbolunun da altına dinamit konmuş demektir. Eğer sizin istediğiniz masa başı oyunlarıyla şampiyon olacak, ya da şampiyonlar ligine gönderilecekse ligleri neden oynuyoruz. Yani Sivas biraz dayansa ikinci olsa, şampiyonlar ligine üçüncü olan gidecekti. Eğer Eskişehir dayansa üçüncü olsa, bu kez dördüncü olan gidecekti öyle mi? Bu tezgahları ve komplo teorilerini kovalamaktan işimizi yapmaya vakit kalmıyor. Yeterin artık ama...
MELO TİPİ AHLAK ANLAYIŞI
Futbol meraklıları Melo’un neden Brezilya Milli Takımı’na alınmadığını bilirler. Bilmeyenlere hatırlatayım, 2010 Dünya Kupası çeyrek finalinde Hollanda ile oynanan maçta Robben’in baldırına adeti olduğu şekilde gaddarca bastı. Tabii kırmızı kartı görüverdi ve maçı kaybeden Brezilya kupadan elendi. Brezilya ve şimdiki teknik direktörleri Skolari üzerine çiziği çekiverdiler. Ne oynarsa oynasın ahlaken artık Milli Takımına alınmadı, alınmaz da... Oysa kötü huylarını hiç bırakmıyor, burada hemen her maçta aynı tip hareketleri tekrarlasa bile hakemlerimiz ve bazıları tarafından özel olarak korunuyor ve maşallah baş tacı ediliyor.
Onlar mı iyi biliyor, yoksa biz daha mı uyanığız, bunun delili Milli takımımızda. Diğerleri Dünya Kupası finalleri için Brezilya’da. Biz ayaklarına gidip hazırlık maçları oynadık. Söyleyeceğim başka, eh tatil ya, Melo efendi aile efradıyla ve korumasıyla birlikte Las Vegas’a gitmiş. Gider, kimsenin de söyleyeceği bir şey olmaz. Las Vegas deyince aklınıza kumar falan gelmesin. Zira maçlardan bildiğiniz gibi Melo’nun da “yukarıyla” işi fazla. O tipler bizde de, onlarda da kumar oynamazlar ya, yersen...
Haberi gazetelerde ve sosyal medyada okudum. Biri eski futbolcu olan iki Fenerbahçeli’nin yaptığı espriye kızmış. Boğa gibi tekme tokat saldırmış. Kendi koruması bile zor zeptetmiş. Hani diyeceğim ki, koruma da espriyi yapanlara vursa, yine olmaz ya, biraz af tarafı var. Sen neymişsin be Melo. Ama devam et, burası Türkiye, burada böyle. Halk deyimidir, aslanı kediye boğdururlar. Yaptığın her hareket yanına kar kalır, bir de korunursun. Sonra da çocuklardan ahlaklı olmalarını isteriz. Yürüyün be sahte ahlakçılar sizi...